Zamanlar traducir español
29,870 traducción paralela
Babamla yaşadığın zamanlar senin içtiğin boyuttaki viskilerden ver bana.
Dame un güisqui del tamaño que necesitarías si vivieras con papá.
Evet doğru siz o zamanlar biz tünelden sahaya çıkarken
Solían tocar "Eye of the Tiger"
Eğer son zamanlarımsa, taze viski ve yaşlı sarışınlar.
Si es la hora del cierre, güisqui joven y rubias añejas.
Belki bir zamanlar en kötü sendin ama şu anı saymıyorum.
Tal vez fuiste una vez el malvado más malvado que hubiera... hecho maldades... excluido el aquí presente.
Ama savcının da bir zamanlar savcı yardımcısı olduğunu hesaba katmalısın.
Pero debes imaginar que el fiscal... alguna vez fue asistente, ¿ verdad?
Herkes çok kötü zamanlar yaşıyor.
Todo el mundo ha tenido un mal momento.
Cinayet zamanlarında Amerika, İngiltere ve Rusya'da olan kişileri bulmaya çalıştım.
He estado intentando localizar los viajeros que estuviron en América, el Reino Unido, y Rusia en el momento de los asesinatos.
Son kurbanlarının ölüm zamanlarına bakarak ne kadar uzağa gidebileceğini tahmin ettim.
Teniendo en cuenta la hora de la muerte de sus víctimas más recientes, he podido estimar lo lejos que ha podido llegar.
Demem o ki bir zamanlar senin gibi biriyle asla arkadaş olmazdım ama şimdi en sevdiğim insanlardan birisin.
Lo que digo es, existió un tiempo en el que jamás hubiese tenido de amigo a alguien como tú, y ahora eres una de mis personas preferidas.
Bazı zamanlar böyle kötek atmak zalimlerin yasalara uyması konusunda daha etkili olur.
A veces... solo puedes arreglar las malas costumbres con una paliza. Suficiente.
Bir zamanlar savcıydın ama şimdi mahkemeyi sahte kanıtla mı kandırıyorsun?
Una vez fuiste fiscal... ¿ y ahora convences al tribunal con pruebas falsas?
Kafamın karıştığı birkaç zaman oldu. Annemle konuştuğumu sandığım ama konuşmadığım zamanlar.
Puede que haya habido algunos momentos en los que he estado confundido, que he pensado que hablaba con mi madre pero no lo hice.
Ben... Ergenlik zamanlarımda... Çok uzun zaman önce...
Cuando era una... adolescente, fue hace mucho tiempo... me acosté con mi hermano.
O zamanlar öyleydi.
Ese era mi tiempo.
Bir zamanlar sen de bir kraldın.
Una vez fuiste rey...
Bir zamanlar kırık bir krallığı onaracağım kehanetinde bulunulmuştu.
Una profecía dijo que repararía un reino dividido...
Fikirlerim tutulmadıktan sonra o zamanlar ne düşündüğümün bir önemi yok.
No importa lo que yo pensaba entonces o si son impopulares.
20 yıl önce, antivirüs şirketleri bilgisayar virüslerini yakalıyorlardı. Çünkü o zamanlar sayıca fazla değillerdi.
Hace veinte años, las compañías de antivirus cazaban los virus de computadoras porque no había tantos.
O zamanlar, İran içinde ve çevresinde doğalgaz boru hatlarında bir çok patlama oluyordu.
Y en ese momento, de hecho, hubo varias explosiones de tuberías de gas que entraban y salían de Irán.
Bundan A.Q. Khan'a hiç bahsetmediler o zamanlar.
Nunca apuntaron hacia A.Q. Khan en ese momento.
Başkan Bush halka açıklayamayacağını anladı halkın karşısına çıkıp İran'ın nükleer silah ürettiğini bildiremezdi. Çünkü o zamanlar daha yeni bir fiyasko yaşanmıştı Irak'ta.
El Presidente Bush reconocía que no podía ni salir al público y declarar que los iraníes estaban construyendo un arma nuclear porque para ese entonces, ya había pasado por todo el fiasco de las armas de destrucción masiva en Irak.
İşi halletmek için kendimizi eğittik çok zordu. Havada yakıt dolumu yoktu o zamanlar.
Así que entrenamos para el trabajo lo cual era muy difícil.
" Bir zamanlar babam bana bir bebek almıştı.
" Papá me compró una vez una muñeca.
O zamanlar çok çekiciydim.
Yo entonces era muy deseable.
Keşke ben daha büyük ve olgunken tanışsaydık. Ama seni o zamanlar tanımasaydım şimdi olduğum kişi olamazdım.
Que ojalá nos hubiéramos conocido siendo yo más mayor y más madura, pero que si no te hubiera conocido entonces, no sería quien soy hoy.
Sizin de tahmin edeceğiniz gibi, oldukça zor zamanlar geçirdik.
Como pueden imaginar, han sido tiempos difíciles.
Sizin gibi biri boş zamanlarında ne yapmaktan hoşlanır?
¿ Qué ama alguien como tú hacer en su tiempo libre?
Hastanedeki zamanlarını hatırlıyorum.
Recuerdo cuando estaba en el hospital.
İyi zamanları da oldu Emily.
Tenía sus buenos momentos, Emily.
- Martha o zamanlar birinci sınıftaydı.
Martha estaba en primero.
Sen, Tek'in Hammer aramak ve tüm zamanların en büyük sihirli yok etmek isteyen olur ve bir necromancer kaderini terk.
Usted busca el martillo de Tek, Y que desea destruir la mayor magia de todos los tiempos Y abandonar su destino como un nigromante.
Annen bir zamanlar bana aynı kırığı getirdi.
Tu madre me trajo una vez ese mismo fragmento.
Şehrin hemen dışında soğuk savaş zamanlarından kalma bir sığınağa inşa edilmiş bir yer.
Construido dentro de una fortaleza de la Guerra Fría fuera de servicio en un lugar secreto en las afueras de la ciudad.
Jeff Day boş zamanlarında sosis yapan, sevimli bir salak.
Jeff Day es un adorable estúpido, que hace salchichas en su tiempo libre.
Onun Pasifik Prensesi'ne getirdiği eğlenceli zamanları St. Matt'e getirmek istiyorum.
Ella era como la Oficial en Jefe de Experiencias, del barco. Y quiero traer esa misma diversión a San Mateo...
Zamanlarını harcadığın için heyeti kızdırmak umurunda değilse öyle tabii.
- Sí, si no te importa Enojar a su gran jurado por perder su tiempo.
O zamanlar Vali değildi.
No era gobernador Florrick en ese momento.
Evet, o zamanlar Eyalet Savcısı Florrick miydi?
Sí, por supuesto. Procurador Florrick del Estado.
Ama gerçekten, bir evcil hayvanla ilk zamanlar hep zor geçer.
Pero, bueno, ya sabes, siempre es difícil al principio con las mascotas.
Hep güzel zamanlarımı bölerler.
Siempre interrumpiendo mis buenos momentos.
- İnsan olduğun zamanlar mı?
- ¿ Cuando eras hombre?
Evet, Katil Miller eski zamanların kurşun geçirmez yeleği olan metal bir levha giyerdi. Bu o olmalı!
¡ Sí, Killer Miller usaba una placa, un chaleco contra balas antiguo!
Başarırsam dünyadaki tüm zamanlar bizim olacak.
Si tengo éxito, vamos a tener todo el tiempo del mundo.
Senden nefret ettikleri zamanları hatırlıyor musun?
¿ Te acuerdas de cuando todos te odiaban?
Vermedikleri zamanlar hariç.
Excepto cuando no lo hacen.
Boş zamanlarında seni rahatsız etmemi istemediğini biliyorum ama, seni özledim.
Yo sé que no te gusta me molestarlo Durante su tiempo libre, Pero he echado de menos.
Çok zor zamanlar geçirdiğini biliyorum.
Y sé, bueno... las cosas tienen que ser duro para usted en este momento.
O zamanlar diyabetik değildik.
No éramos diabéticos entonces.
Uzun zaman önceydi o.. savaştan sonra eve ilk döndüğü zamanlar
Eso fue hace mucho tiempo, cuando llegó por primera vez a casa de la guerra.
Sanger : O zamanlar Bush yönetiminin sonlarında, ABD hükümeti içindeki insanlar
Al final del gobierno de Bush gente dentro del gobierno apenas empezaba a convencer al presidente Bush de invertir en armas cibernéticas ofensivas.
Hastanenin daha iyi olduğu zamanlar mı var?
¿ Hay un "mejor momento" en un hospital?
zamanı 41
zaman 286
zamanında 22
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanım yok 137
zamanlama 22
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zaman 286
zamanında 22
zamanla 88
zaman geçiyor 44
zamanım yok 137
zamanlama 22
zamanın var mı 17
zaman yok 141
zaman doldu 144
zamana ihtiyacım var 37
zamanımız azalıyor 34
zamanın var 16
zamanım var 22
zaman geldi 92
zamanım olmadı 22
zamanımız tükeniyor 18
zamanı geldi 236
zamanı gelince 71
zamanını boşa harcıyorsun 43
zamanımız azalıyor 34
zamanın var 16
zamanım var 22
zaman geldi 92
zamanım olmadı 22
zamanımız tükeniyor 18
zamanı geldi 236
zamanı gelince 71
zamanını boşa harcıyorsun 43