English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → portugués / [ B ] / Bir yılan

Bir yılan traducir portugués

1,886 traducción paralela
Küçük bir yılan için yer altında şaşırtıcı miktarda yiyecek vardır.
E há uma quantidade surpreendente de comida para uma serpente comer debaixo de terra.
Burada, Kuzey Amerika'da yüksek hızını ve olağanüstü duyularını henüz yeni anlamaya başladığımız muhteşem bir avlanma stratejisinde birleştiren bir yılan bulunur.
Aqui, na América do Norte, há uma serpente que combina a sua grande velocidade e extraordinários sentidos com uma estratégia de caça notável que ainda estamos a começar a compreender.
Bir yılan, boynundaki kıvrımı bir anda düzleştirerek saldırır.
Uma serpente ataca endireitando repentinamente a curva do pescoço.
Bir yılan için kokunun ne kadar önemli olabileceğini görmek için Batı Avustralya açıklarındaki Carnac Adası'na geldim.
Para ver quão importante o olfacto pode ser para uma serpente, vim aqui à ilha de Carnac, ao largo da costa ocidental da Austrália.
Bir yılan yerini tespit ettiğinde, yavrunun kaçışı yoktur.
Quando uma serpente a localiza, a cria está condenada.
Ne de güzel bir yılan ama!
E é uma bela serpente.
Kral yılanı zehirli olmasa bile öyleymiş gibi davranır. Ve bir yılan da öyle olmadığı hâlde ölü gibi davranır.
A cobra-real finge ser venenosa quando não o é, e há outra serpente que finge estar morta quando não está.
Bir yılanın onlarla uğraşması, benim kafamın iki katı büyüklükte bir ıstakozu ellerim arkada bağlıyken yemeye çalışmam gibidir.
Uma serpente a apanhar um destes seria como eu tentar comer uma lagosta com o dobro do tamanho da minha cabeça com as minhas mãos atadas atrás das costas.
Fakat bunu nasıl yapacağını bilen bir yılan vardır.
Mas há uma serpente que sabe como o fazer.
İlk defa düzeneklerini canlı bir yılanın önüne kuruyorlar.
Então, pela primeira vez, montam o seu equipamento em frente a uma serpente viva.
Hank'e bir kamera kurduktan sonra James başka bir yılan daha bulmak istiyor. Ve bunu karanlıkta, yani çoğu çıngıraklı yılan avlanırken, yapmak istiyor.
Com uma câmara apontada ao Hank, o James decide seguir outra serpente, e decide fazê-lo no escuro, que é quando a maioria das cascavéis caça.
Hiçbir yaratık, dev bir yılan balığı tazısından daha hızlı koşamaz ve yüzemez.
Nada corre mais rápido em terra ou nada mais depressa do que um galgo-enguia gigante.
Bir yılan gibi çalılıklarda saklanarak.
Escondendido nas ervas como uma cobra.
Sırt çantalarından içeri sızıp, onlar odayı terk edene kadar bekleyen küçük bir yılan gibi hissettim...
Sinto-me como uma coscuvilheira que vasculha as mochilas deles, espera que eles saiam da sala...
Antik Pers Krallığında eğer bir asker, karısının sadakatinden şüpheye düşerse, karısının elini bir yılan yuvasına sokarmış.
Na Pérsia antiga, se um soldado tivesse dúvidas sobre a fidelidade da sua mulher... ele enfiava-a num covil de Vipers ( cobras venenosas ).
Fakat diğer bir taraftan da halkın feryadının karşısında bir yılan kadar sağırlar.
Mas por outro lado, é surda... surda como uma porta, aos clamores da populaça.
- Bir tür yılan!
- É uma espécie de cobra!
Solucana benzeyebilir ama aslında bu bir saksı yılanı ve tamamen kör.
Pode parecer uma minhoca, mas na verdade, é uma cobra-cega, que é realmente completamente cega.
Avını yakalayan bir çıngıraklı yılan görmek çok, çok zor bir şeydir.
Ver uma cascavel a apanhar a sua presa é uma coisa muito, muito difícil de observar.
Bundan bir şey çıkmadı ama kameralar tekrar kayda başladı ve yılan hareket ediyor.
quilo não deu em nada, mas as câmaras começaram a gravar outra vez e a serpente está a mover-se.
Yavaş çekimde izleyelim ve yılanın fareyi yalnızca bir kere dişlediğini görebilirsiniz.
Se abrandarmos a imagem veremos que a serpente golpeia o rato uma única vez.
Yılan, diliyle havadaki molekülleri toplar ve değerlendirme için damakta bulunan, son derece hassas bir çift organa gönderir.
Com ela, a serpente recolhe moléculas do ar e leva-as para avaliação a um par de órgãos extremamente sensíveis existentes no céu da boca.
Ama gerçekte en saldırgan zehirli yılan bile bir insanı ısırmaktan kaçınabilir.
Mas na realidade, mesmo a mais agressiva serpente venenosa evitará morder um humano, se o puder.
Isırma tehdidi, yılan için ısırmaktan çok daha iyi bir savunma mekanizmasıdır.
A ameaça de uma mordidela é melhor defesa para uma serpente do que a própria mordidela.
Bu birinde kırmızı ve siyah var. Yani sanırım bu bir kral yılanı.
E esta é vermelha e preta, por isso imagino que seja uma cobra-real.
Evet, bu bir kral yılanı.
Sim, é uma cobra-real.
Güney Afrika'daki bu yılan tuhaf bir lokmayı yutmakta usta olmuştur.
Esta serpente sul-africana tornou-se uma especialista em engolir refeições especialmente grandes.
Ama yılan onlara ulaşacak kadar yetenekli bir tırmanıcıdır.
Mas a serpente é uma trepadora suficientemente hábil para os alcançar.
Bu, bir Kaliforniya kral yılanı. Bir erkek.
Esta é uma cobra-real-da-califórnia, um macho.
Zehirli yılanları görüntülemek Soğukkanlı Yaşam ekibine özel sorunlar yarattı. Fakat en zoru, vahşi doğada avlanan bir çıngıraklı yılanı görüntülemeye çalışmaktı.
Filmar serpentes venenosas apresentou uma série de problemas à equipa de "Vida a Sangue Frio", mas o mais difícil foi tentar filmar uma cascavel a caçar no seu habitat.
Avlanan bir çıngıraklı yılan, çok nadir görülmüştür ve hiç kameraya kaydedilmemişti. Bunun birçok sebebi vardı.
Uma cascavel a matar é uma cena que raramente foi vista e nunca filmada, e por várias razões.
Bir grup çıngıraklı yılanı kablosuz uzaklık ölçüm cihazıyla inceliyorlar. Bu cihazla yılanlarını gece gündüz her an bulabiliyorlar.
Eles têm vindo a estudar um grupo de cascavéis-da-madeira usando telemetria por rádio, o que lhes permite encontrar as cascavéis a qualquer hora do dia ou da noite.
Gecenin bir yarısı bu şekilde etrafta gezinip çıngıraklı yılan aramak aslında oldukça tehlikeli.
É realmente bastante perigoso andar a meio da noite a tentar encontra uma cascavel nestas condições.
Çıngıraklı yılanı hiç etkilemez. O, son derece mutlu. O bir yere oturur ve bekler.
Não afecta a cascavel, está perfeitamente feliz e algures por aqui à espera, mas o tempo afecta os mamíferos.
İki haftanın ve birçok çabanın sonucunda bu çok özel yılanın yaşamındaki önemli ve samimi bir anı kaydetmeyi başardılar.
Assim, após duas semanas e muito esforço, conseguem capturar um momento íntimo e crucial na vida desta serpente muito especial.
Şimdi de bir yılan mı oldun?
Agora és um informador?
Sanırım dalağı yırtılan bir kişi hiç fark etmeden birkaç gün o hâlde dolaşabiliyor.
Pode alguém sofrer uma ruptura de baço e caminhar durante uns dias sem saber.
Grainman'in 25 yıl önce, Wilton Knight için yaptığı bir araba hakkında anlatılan bir şehir efsanesi var.
Há um mito urbano sobre um carro que o Graiman construiu há 25 anos para o Wilton Knight.
Bay Quatermain, bir yıl kadar önce, senin Boomguater diye adlandırılan bir yerde olduğuna inanıyorum,
Sr. Quartermain... Há um ano atrás, nesta altura, acho que esteve num lugar chamado Commun Quoati.
İbikli turnaların beslenebilmesi için sulak arazilere ihtiyaçları vardır ve çeltik tarlaları da kurbağa, yılan balığı, salyangoz gibi avlar için mükemmel bir ortam sağlar.
Os Íbis de Crista precisam de terras alagadas para se alimentar, e as culturas de arroz são o lugar ideal para caçar enguias, rãs e lesmas.
Sıcak su yılanı Tibet'e özgü bir hayvandır ve bu yüksek platolardaki güç koşullarda hayatta kalabilmesini tamamen bu doğal ısıtma sistemine borçlu olduğu düşünülmektedir.
A cobra da fonte termal é única no Tibete e acredita-se que tenha sobrevivido às condições hostis no platô principalmente graças a esse aquecimento natural.
Yatsa gunbu binlerce yıldır en sağlıklı insanlar tarafından bile kullanılan geleneksel bir şifalı bitkidir.
Yatsa gunbu tem sido usado com um tradicional remédio por milhares de anos, embora apenas pelo muito rico.
"Yılanın başını ezmek için tek bir hamle imkânım var."
Dá-me uma única oportunidade de o interceptar.
Merkez dışındaki yüksek güvenlikli bir hapishanede, silahlı soygundan 15 ila 20 yıl arasında yargılanıyor.
O Galt está a cumprir 15 a 20 anos por assalto à mão armada numa prisão de segurança máxima.
Biliyoruz ki, fâni dünyadaki evimiz yıkıldığında, Tanrı'dan bir evimiz olacak ellerle yapılan değil cennette ebedi bir ev.
Sabemos que quando a nossa morada terrestre for destruída teremos uma habitação no Céu, não construída por mãos humanas, uma casa eterna, preparada por Deus, que nos deu o penhor do Espírito.
- Yılan sokması mı? Küçük bir Avrupa yarasası mı?
Dentes de cobra?
Haklısın. "Bunu yapma" Burada yarım bir kedi var Kedinin içine ne koyduklarına inanamazsın Yılan dolu iğrenç bir çorbaya benziyor...
Certo. Não fazer isso. Tem aqui metade de um gatinho.
Diğer yanağını çevirmek bir şey, fakat yerde yılan gibi uzanarak gücün koltuğuna sokulup onursuzca teslim olmak, işte bu apayrı bir şeydir, bayım.
Uma coisa é dar a outra face, mas prostrar-se no chão como uma cobra e rastejar em direcção à cadeira do poder... numa abjecta rendição, bem, isso é algo muito diferente, senhor,
Gelecek nesillerin bir kısmı geçtiğimiz otuz yıl boyunca gazeteler, kitapçıklar ve mektuplarda şahsıma yapılan çirkin saldırıların kanıtlarını görmek isteyebilir.
Alguma da minha posteridade, pode desejar ver provas dos odiosos insultos ao meu carácter em jornais, panfletos e em cartas durante os últimos 30 anos.
5 yıl önce Skaggs'ın stüdyosundaki... bir partiye yapılan uyuşturucu baskınında yakalanmış.
Ele foi preso há cinco anos numa rusga de droga numa festa no estúdio de arte do Jerzy Skaggs.
Ayrıca ölen adam, seks yaptıkları yer toksik madde bulunduğu için yıkılan bir garajın yakınında olduğu için civa, mantar ve sulandırılmış perklorid aside maruz kalmış.
E o tipo morto esteve exposto a mercúrio, bolor e ácido perclórico, porque o ninho de amor ficava ao lado de uma garagem, que foi demolida depois de descobrirem essas toxinas.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]