Yalnız olarak traducir portugués
446 traducción paralela
Nil'in kalbinde yalnız olarak, başladım, yaşadım ve bitirdim.
Comecei a vida tal e qual estou a terminá-la : sozinho. Naveguei sozinho no coração do Nilo... num barco de junco e piche e amarrado com nós de caçador.
Yanlış olan senin bu sokakta çok sakin ve yalnız olarak yürümen, sanki öğle üzeri Main'de imişsin gibi.
Você a caminhar tão à vontade e sozinho nesta rua, como na avenida principal, ao meio dia.
Bugünden itibaren dokuz gün içinde yanına hiçbir silahlı birlik almadan, yalnız olarak krallığı terketmesine karar verilmiştir.
Desde hoje em nove dias terá que abandonar o reino, só e sem escolta.
Seninle konuşmak istiyorum, yalnız olarak.
Quero falar consigo, a sós.
Her yıl gelirim, hem de yalnız olarak.
Venho todos os anos, sozinha.
Bu bölgede bir Britanya subayını yalnız olarak beklemiyordum.
Não esperava ver um oficial Inglês sozinho neste sector.
En başta, evli ama yalnız olarak Ruth Robeline'de kalıyor.
Para começar, é casada, mas está a viver na pensão da Ruth Robeline sozinha.
Yalnız olarak.
Só.
Buna bir bakmalısın, yalnız olarak.
É melhor que venhas dar uma olhada nisto, sozinho.
Lana ve Belediye Başkanı bırakalım da konuşsunlar, yalnız olarak.
Por que não deixamos o Presidente e Lana falarem sobre isto, sozinhos?
Yalnız olarak biraz eğlenmek istiyorlar!
Deixemo-los divertirem-se sozinhos!
Hayır yani yalnız olarak.
- Não, eu quero dizer a sós.
Aslında, seni bundan daha yalnız olarak düşünüyordum.
Na verdade, imaginei-te mais sozinha.
Seni hep yalnız adam olarak düşünmüştüm.
Pensei sempre que gostavas de estar só.
Geçici olarak yalnız olduğunuz için, en azından refahınızla ilgilenebilirim.
Como está temporiáriamente só, o mínimo que posso fazer é cuidar de seu bem estar.
Mektup, onu, yalnız ve sevilmeyen sevimsiz bir yaşlı kadın olarak ölünceye değin ne denli toparlamağa niyetlendiğini, tabutunda uzanırken gelip, ona güleceğini anlatıyordu.
Ele dizia-lhe como pretendia mantê-la amarrada até morrer velha, amarga, sozinha e sem amor, como haveria de vir rir-se dela quando ela jazesse dentro do caixão.
O tam olarak kaçmadı, O bizi yalnız başına bıraktı.
Não se limitou a fugir, ele desertou!
Catherine'le yalnız görüşüyordu... Ama doğal olarak iki arkadaş jimnastik salonunda karşılaştılar.
Via a Catherine sozinho todos os dias por sua conta, mas foi naturalmente no Ginásio que os dois amigos se reencontraram.
Gerekirse yalnız olarak.
Se for necessário, ficaremos sozinhos.
Eğer sen, Allah'ının bir kulu olarak, beni yok etmek için 100,000 savaşçıyla, Allah'ımın yalnız bir kulu olarak,
Se tu, como servo do teu deus, tens de usar 100.000 guerreiros para me destruir, um servo solitário do meu deus,
Gücümüz yalnız son çare olarak kullanılır.
A força da Frota Estelar só é usada como último recurso.
Gücümüz yalnız son çare olarak kullanılır.
Só recorremos à força em último caso.
Yalnız bir adam olarak o büyüklükte bir aileyi bir arada tutamadım.
Bem, um homem sózinho... não tenho sido capaz de manter uma família grande unida.
Bir hastanede yalnız, kimsesiz olarak hayata veda etti.
Acabou-se num leito de hospital, abandonado, esquecido por todos.
Cumhuriyetimizin başkanı olarak yüksek bir göreve sahibim. Doğruyu savunmak kurumlarımızı savunmak adaleti ve yasaları savunmak. Yalnızca yasalar çerçevesinde hareket edebilir ve cezalandırabiliriz.
Como Presidente da Repúlblica, tenho o dever supremo de defender o direito, de defender as instituições, de defender a justiça legítima, que é a única que pode julgar e condenar.
- Tabiki, yalnız olarak...
Só que, depois...
Ve daha sonra bu kesitleri durdurup, zaman makinesi olarak kullanacağız... sonra geri sarıp Clifford Irving'in yalnızca... başkalarının sahtekarlıklarıyla ilgilenen bir araştırmacı... olduğu günlere geri geleceğiz.
Agora temos que parar estas moviolas, usá-las como máquinas do tempo e depois recuar e voltar aos dias em que Clifford Irving, até onde sabemos, era apenas um pesquisador, nas falsificações de outra pessoa.
Leydi Lyndon melankolik ve ağlamaklı bir havaya büründü. Kocası onu yalnız bıraktığı için, ender olarak mutlu ya da keyifliydi.
Lady Lyndon tendia para o melancólico e o sentimental... e, abandonada pelo marido, raramente se via feliz ou de bom humor.
Satan olarak doğan, yalnız olan... çivi...
Nascido de Satã, o solitário, o prego...
Bizi engel olarak görüp yalnız mı devam etmek istiyorsunuz?
Talvez nos considere um estorvo e prefira continuar sozinho?
Kişisel olarak almayın ama bundan sonra yalnız çalışacağım.
Agora só trabalho sozinho.
Kant bunun ontolojik olarak yalnız hayalimizde varolduğunu ileri sürüyor. Marx da ofsayt olduğunu iddia ediyor.
Kant, invocando o imperativo categórico, defende que, ontologicamente, apenas existe na imaginação.
Ancak bir bakan olarak Golda'nın sıklıkla yalnız kalmakla ilgili bir sürü endişesi olurdu.
Mas como Ministra do Governo... Golda tinha demasiadas ocupações para se sentir só muitas vezes.
Hangi gün öleceklerini bilmeye mahkum olarak doğmuş... mutsuz ve yalnız yaratıklar.
São seres tristes e solitários nascidos para saber o dia em que morrerão.
Yalnız bu değil, ayrıca eşine bir barış hediyesi olarak bir kaz getirmiş.
- É possível. Mas comprou um ganso para fazer as pazes com a mulher.
Yalnız olarak.
A sós.
Çünkü enstrüman olarak kendine bu utanmaz ahlaksız ve çocuksu ukalayı seçtin bana da yalnızca onun müziğinde sesini tanıma yeteneğini verdin.
Porque Tu escolheste, como intérprete, um rapazola fanfarrão, licencioso, infantil e a minha única recompensa será reconhecer a Tua encarnação.
Ama binbaşı, tam olarak yalnız değilim.
Mas vê Major não estou bem sozinho.
Evet, baba. Bundy soyundan gelen tek taşıyıcı olarak, yalnız ve soysuz geceler yaşadım.
Sim, pai, como único portador da semente dos Bundy, prevejo algumas noites solitárias e sem sementeira.
Senin şu mahzene tıkılıp kalmışım. Yalnız, yardıma muhtaç, göz yaşlarına boğulmuş olarak.
Estou aqui neste seu calabouço, sozinho, desamparado, prestes a chorar.
Aksi takdirde, günün birinde 60 yaşında, yalnız bir adam olarak, küçük bir dairede uyanırsın ve yanında senin gibi bir insan olmasını arzu edersin.
Caso contrário, acordamos uma manhã com 60 anos, e vivemos sozinhos num pequeno apartamento. E desejariamos... ter a hipótese de amar alguém tão especial como tu.
Bir kız kurusu olarak, her şeyden mahrum ve yalnız öleceksin.
- Morrerá solteirona! Despojada e só!
Bunun için o işverenin yalnız mevki ve servet olarak değil, ahlaki açıdan da üstün olması gerekir.
Presumindo, claro, que o empregador seja uma pessoa superior, não só em posição social ou riqueza mas em termos de estrutura moral.
Nerede kalacağımı kesin olarak yalnız yarın öğrenebileceğim.
Só amanhã saberei onde vou ficar.
Yalnız ve silahsız olarak. Savunmasını sadece senin için indirecek.
Ele desce as defesas dele, mas apenas para si.
- Bir dul olarak... sizi pek fazla yalnız görmedik
Não nos enganámos, quando o chamamos viúvo solitário.
Seni lobici olarak görseydim... Bir odanın ortasında Başkanla asla yalnız kalamazdın.
Como funcionária, nunca estará a sós com o Presidente numa sala.
Yalnız ve tahsilsiz olarak.
Sozinha, inculta.
Yalnız, önemsiz unutulmuş olarak öleceksin.
morrerá sozinha sem reconhecimento e esquecida.
İlk olarak, yalnız başına, ve korkuyor.
Está só pela primeira vez e está com medo.
Sonuç olarak, zamanın adamı, felaketin efendisi, kainatın kralıdır. ... bakın, kızlar, o yalnız akşam yemeği yemekten nefret eder - çavuş Duane Doberman!
Por fim, a criança do momento, o mestre do desastre, o rei do universo, cuidado, meninas, não gosta de jantar sozinho, o Soldado Dwayne Doberman!
olarak bilinir 22
yalnız 545
yalnızlık 55
yalnızım 166
yalnız mısın 235
yalnızca 183
yalnız yaşıyorum 22
yalnızdım 64
yalnız mısınız 41
yalnızsın 42
yalnız 545
yalnızlık 55
yalnızım 166
yalnız mısın 235
yalnızca 183
yalnız yaşıyorum 22
yalnızdım 64
yalnız mısınız 41
yalnızsın 42