And at one point traduction Turc
351 traduction parallèle
And at one point, I noticed that Grotowski was at the center of one group... huddled around a bunch of candles that they'd gathered together.
Bir an, Grotowski'nin grubun merkezinde olduğunu bir araya getirilmiş bir dolu mumla çevresinin sarıldığını fark ettim.
And at one point Chiquita said, " The flag, the flag.
Bir ara Chiquita, " Bayrak nerede?
And at one point although I cannot be certain, held hands along the bar.
Ve bir ara pek emin değilim ama, barda el ele tutuştular.
I'd always anticipated that we'll end things at some point and that made me wanted to keep one foot out the door. But... after that near death experience... that's when I knew for sure...
Seninle ilişkimizi bitirmenin bir yolunu bulmak istemiştim ama gerçekten ölüp de sonu görerek bu deneyimi yaşayınca kesinlikle emin oldum.
At the point I'm at now, one knows what is important and what is not.
Şu an bulunduğum yeri düşünürsek, Neyin önemli, neyin önemsiz olduğunu bilecek biriyim.
And just as I got there and bent down, he sort of pushed himself up on one elbow and fired at me point-blank.
Ben de ona doğru koştum ve ben tam yanına gidip tek dirseğimin üzerine eğilmiştim ki beni kendine doğru çekti boşluğumdan istifade edip bana ateş etti.
At one point, Queeg came to you for help, and you turned him down.
Bir noktada Queeg sizden yardım istemiş ama onu geri çevirdiniz.
At one point, a man climbed one of the blinds and sunlight flooded the interior of the aircraft.
Bi ara, bir adam panjuru açtı ve günışığı uçağın içine doldu.
At one point, that the guerrillas Kisangani, which was protutsi, and he began to cast these people.
Bir noktada, Kisangani gerillaları, İnsanlara bağırmaya başladılar,
At any one point around the track. Except for money to make change with and the mutuel clerks'payoff money...
Değişim yapılacak para ve kazananlara ödenmek üzere vezneye... verilen haricindeki bütün para doğrudan büroya gidiyor.
At one point, I nearly gave up hope, but Roppei took good care of me and pulled me through.
Bir noktada, bütün umutlarımı yitirmiştim..... fakat Roppei benimle ilgilendi, bana çeki düzen verdi.
It's a very good one, and we can't afford to get anything better at this point.
Makina çok kaliteli. Bu kadar iyi durumda başka bir makina bulamayız.
They had it to the point where the company commanders... were throwing down their weapons and crying... or at least one of them did.
Diğer bölük komutanları silahlarını atıp ağlayarak kaçarken yani en azından bir tanesi öyle yaptı, bu adam meselenin özüne iniyor.
At one point, I suddenly wondered how high up this thing goes and her paranoia finally got to me.
Bir noktadan sonra birden bire bu işin ne kadar yukarılara dayandığını merak ettim ve sonunda onun paranoyası bana da geçti.
But if at some point in time you and your superior, and I know he's a tough man, insist that I come up with an alibi, I promise you I'll produce one.
Fakat zamanın bir noktasında seninle senin üstün, ve biliyorum ki, o sert biridir, bir tanıkla ortaya çıkmamda ısrar ediyor, size söz veriyorum bir tanık çıkaracağım.
There is one point about which there is no doubt at all, and that is that ConSec was attacked.
Kesin olan bir şey var ki, bu Consec'in saldırıya uğradığıdır.
And then at one point, people were dancing... and I was dancing with a girl... and suddenly our hands began vibrating near each other... like this - vibrating, vibrating.
Bir an geldi, insanlar dans ediyorlardı ben de bir kızla dans ediyordum ve birden ellerimiz birbirimizin yanında titremeye başladı şu şekilde, titreyip duruyordu.
At one point, "someone in the platform asked the comrades not to smoke, " and everybody, including the smokers took up the cry,
Kürsüdekilerden biri yoldaşlarına sigara içmemelerini söyleyince herkes bunu kabul etti.
You and this broad were practically engaged at one point.
Sen ve o karı bir yerlerde bir şekilde kenetlenmiştiniz.
And, at one point, I heard from somebody that visited Poland that they want to level off the cemetery, do away with the cemetery.
Bir seferinde, Polonya'ya ziyaret gerçekleştirmiş birinden mezarları yok ettikleri, ortadan kaldırdıklarını duymuştum.
At one point the butler deprive of disguise. And there in all its splendor and glory arise...
Belirlenen zamanda kahya kamburunu düzeltir, kılığını değiştirir ve o muhteşem haliyle orada durur.
I have only one thing on my mind at this point in my life, and that is to get out of this moth-eaten town.
Hayatımın bu noktasında aklımda tek bir şey var. O da bu örümcek bağlamış kasabadan kurtulmak Doktor Cazibe.
I know that at one point, my feet about to crack open, my stomach knotted by hunger and diarrhea, my back feeling like a mirror made of nerves shattered in a million pieces by my flack jacket pack, and extra mortars and machine-gun ammo... my hands a mass of hamburger from thorn cuts,
Biliyorum ki bir noktada, ayak tabanlarım çatladı, "midem açlıktan düğüm olmuş ve ishalim," "duygularım ayna gibi yansıyor, sinirler paramparça,"
There was no one left alive to spread it to the new arrivals... and we assumed that the disease dead-ended at that point.
Yeni gelenlere hastalığı bulaştırabilecek kimse yoktu biz de hastalığın ada halkıyla birlikte öldüğünü düşünmüştük.
Well, at one point you've got it, then you lose it, and it's gone forever, all walks of life.
Bir noktada başarırsın, sonra kaybedersin, sonra da her sınıf için sonsuza kadar kaybolur.
'And then the legend has it, and I suspect the legend may even be true,'that he had 100 taken at random and killed them. 'And the reason was a particularly simple one'from Mobutu's point of view.' Career criminals have connections who protect them when they're in trouble, and by making this kill of 100 out of 1,000 arbitrarily,
Ve efsaneye göre ve ben bu efsanenin doğruluğundan bile şüphe ediyorum 100 tanesini rasgele seçmiş ve öldürtmüş ve bunu yapmasının başlıca sebebi Mobutu'nun bakış açısına göre azılı suçluların başları belada olduğunda onları koruyan bağlantıları var ve bu 1000 kişi içinden gelişigüzel seçilmiş 100 kişinin infazını gerçekleştirerek Mobutu şunu söylüyordu, " Bağlantılarınız hiçbir işe yaramaz.
- Here we go. - One minute and 30 seconds to blastoff... if no further holds bother us at this point. - Good luck, huh?
Başlıyoruz.
The point being, sometimes the choice is easy and sometimes you don't have one at all.
Mesele şu ki, seçimler bazen kolaydır ancak bazen de hiç seçeneğiniz yoktur. Durun!
At one point, he turned his back to me and I must admit, that for a moment he made a very tempting target.
Bir noktada, bana sırtını döndü ve itiraf etmeliyim bir anlığına onu öldürmek istedim.
At one point, I had to stop him and correct his bad technique.
Bir kere durdurup, tekniğini düzeltmem gerekti.
At one point, I felt you stiff and wary.
Bir ara, sert ve tedbirli olduğunu hissettim.
And I guarantee that at some point one or both of us will want to get out.
Öyle zamanlar olacak ki sen veya ben bu işi bitirmek isteyebileceğiz.
You both went out at one point and he searched your husband's bag.
Siz ikiniz bir nedenle yerinizden ayrılmışsınız ve bundan yararlanıp kocanızın çantasını karıştırmış.
Now, one of the things we want to get clear in here is, at which point did you come into the Bible, and at which point did you leave?
Burada açıklığa kavuşturacağımız konulardan biri hangi noktalarda İncil'e yaklaşıp hangi noktalarda uzaklaştığını bulmak olacak.
If Hee and I point a gun at each other and you have to choose one. Who would that be?
Hee ve ben birbirimize silah doğrultmuş olsak ve sen de birini seçecek olsaydın, bu kim olurdu?
But according to... your wife's statement, at one point she she reached over for you in the bed and you weren't there.
Fakat karınızın ifadesine göre bir ara size ulaşmaya çalışmış ama orada değilmişsiniz.
There is no point just looking at each other... and not saying anything to one another... it's so stupid?
Karşıdan birşey söylemeden... birbirimize bakmamızın bir anlamı yok. Çok aptalca.
I thought it would be nice at this point Having done tHe Leone pictures and Higb plains Drifter but this was one where tbere's more saga-esque tban a Iot of tbe films I bad done before.
Leone filmlerinde ve Avare'de oynadıktan sonra... bunda oynamamın iyi olacağını düşündüm... ama bu filmde... daha önce çektiğim pek çok filmde olduğundan daha çok destansılık vardı.
At one point, I actually tapped the guy on the shoulder and asked if he wouldn't mind keeping it down.
Hatta bir noktada çocuğun omzuna dokunup, biraz sessiz olur musunuz demiştim.
At this point, they're just moving breathing and moving. Like any one else, still alive in that place.
Sadece hareket ediyorlar, nefes alıyorlar, diğer yaşayan herkes gibi.
I thought that perhaps you'd said something at one point that I didn't hear, and that's what you're holding against me.
Neden ters düştüğümüzle ilgili söylediğin ama benim kaçırdığım bir şey var mı?
You're just following the latest trend which you hope will get you laid until that trend switches to something else, at which point you'll drop the old one and start making movies about, you know, whatever... turtles getting caught in fishing nets.
Sen de biriyle yatabilmek için... son modayı takip ediyorsun. O moda bitince... kim bilir hangi konu hakkında... film çekeceksin. Belki de balık ağına takılan kaplumbağalar hakkında.
Yes, and I don't know why you are, but I don't want to start crying... because it'll give you one more thing to point at... to say,'She's too emotional and weak to go into business with.'
Aşağılıyorsun. Niye yapıyorsun bilmiyorum. Senin önünde ağlamak istemiyorum...
According to the file, at one point your had your arms and legs broken
Dosyanıza göre bir keresinde kollarınız ve bacaklarınız kırılmış
And then, on his way back to the States... ol'One Foot... at that point we were calling him One Foot... had his ship go down... and a shark ate his other foot.
Sonra ülkeye geri dönerken... o tek ayağı ile - o zamanlar ona Tek Ayak derdik - gemisi battı... ve bir köpekbalığı diğer ayağını da yedi.
Okay, well, the point is... your dad started showing up at the hospital to mark his territory... and one of the doctors, who was getting a little fresh, got punched in the mouth.
Tamam. Önemli olan baban bölgesini belirlemek için hastaneye geldi ve acemi doktorlardan birinin ağzımım üstüne yumruğu çaktı.
and as I think he said at one point, to just sort of erase everything from their pasts so that you then had a slate in which you could record new ways of behavior.
Bence, sanırım bir noktada şöyle demişti, geçmişteki her şeyi silince, yeni davranışları kaydetmek için boşluk yaratmış oluyorduk.
- and naked at one point.
- Bir yerde çıplaktılar.
One day at the observation point, and let the thankful civilians have some rest from you.
Gözetleme noktasında bir gün, böylece minnettar siviller de senden birazcık kurtulmuş olurlar.
Did you hear when I stopped at one point and how many people are talking?
Bir an durduğum zamanı ve kaç kişinin konuştuğunu duydunuz mu?
He took a towel and wrapped it around his face. At one point, he took me to the driver's seat.
Bu sayede eve, erkek arkadaşıma, iş yerime telefon etme fırsatı buldum.
and at the end of the day 45
and at the end 28
and at the time 25
and at the same time 75
and at night 55
and at that point 38
and at first 41
and at some point 42
and at this point 43
and at the moment 21
and at the end 28
and at the time 25
and at the same time 75
and at night 55
and at that point 38
and at first 41
and at some point 42
and at this point 43
and at the moment 21
and at 97
and at that time 20
and at that moment 25
and at last 16
at one point 146
one point 33
and a half 160
and as far as i'm concerned 49
and apparently 261
and again 457
and at that time 20
and at that moment 25
and at last 16
at one point 146
one point 33
and a half 160
and as far as i'm concerned 49
and apparently 261
and again 457
and also 645
and all 124
and always will be 33
and all the time 27
and all that stuff 21
and as a result 91
and actually 119
and all that 128
and as you can see 106
and all this time 50
and all 124
and always will be 33
and all the time 27
and all that stuff 21
and as a result 91
and actually 119
and all that 128
and as you can see 106
and all this time 50