But he traduction Turc
124,463 traduction parallèle
I'd have Mike fly her home, but he's on a beer run.
Mike'tan eve götürmesini isterdim ama bira almaya gitti.
- but he's got a great gimmick.
- ama harika bir özelliği var.
I sell it, but he's the one with the real strength, the real craft.
Gösteriyi ben yapıyorum ama gerçek gücü ve ustalığı olan o.
He claims he's on a deadline, but he's probably just... wandering around his house, fiddling with his harpsichord.
Yetiştirmesi gereken bir iş olduğunu söylüyor ama muhtemelen evinde aylak aylak klavseniyle uğraşıyordur.
but he meant it like a... metaphor.
-... ama bunu mecazi olarak söylemişti.
No your Grace, but he is very...
Hayır Majesteleri fakat sizinle görüşmek için gayet...
We don't know where or when, but he will come.
Nerede ve ne zaman bilmiyoruz, ama gelecektir.
But he is here to kill your kin and rob England of what was never his!
Ama senin yakınını öldürmek için burada Ve onun hiç olmadığı şeyleri İngiltere'yi soyun!
He said he was gonna let me out, but he didn't.
Beni bırakacağını söylemişti.. ama bırakmadı.
I know you like him, but he's not stable.
Ondan hoşlandığını biliyorum ama güvenilir biri değil.
He thought he could hide you from me, but he was wrong.
Seni benden saklayabileceğini düşündü ama yanılıyordu.
But he puts all his energy into tricking David.
Ama tüm enerjisini David'i kandırmakla harcıyor.
But he's compromised, currently.
Ama an itibariyle onun da başı dertte.
Huh. But he's out there.
- Ama aramızda.
- His bedside manner and culinary skills are for shit, but he gave me directions out of here.
- Hastaya karşı tutumu, aşçılığı berbat. Çıkış rotasını gösterdi.
But why now is he just giving you the victim's name but not the location of where he's going to bury her?
Peki niye bu kez kurbanın ismini verip yerini vermedi?
She was his high school sweetheart, but now she thinks he's evil.
Onun lisedeki sevgilisiydi ama şimdi kötü olduğunu düşünüyor.
Yeah, but I was sleeping and then I'd wake up and doze off again, and he was reading, reading, reading...
Evet, ama uyuyordum, sonra uyandım ve yeniden daldım ve o okudu.
I answer when he rings the bell, but no one's rung the bell for three days, dude.
İşim zili çaldığında kapıyı açmak ama üç gündür kimse zili çalmadı dostum.
Here's the "but." He puts the wrong date in the machine, and he goes back in time instead to the 1950s, where she's just a horny teenager, and she spends the rest of the movie
"Ama" kısmı şu. Zamanı yanlış ayarlıyor ve zamanda geri gidiyor, 1950'lere. O genç, azgın bir kız ve filmin geri kalanında babası yerine onunla düzüşmeye çalışıyor.
But I need to know if... Like everything else in this realm, is he better off without me? "
Ama şunu bilmem gerekiyor... bu diyardaki diğer herşey gibi... o da mı bensiz daha iyi? "
But that doesn't mean he has to be hurt.
Bu zarar görmesi gerektiği anlamına gelmiyor.
But despite everything, I chose to believe and hope that he was in a good place.
Ama herşeye rağmen, iyi bir yerde olduğuna inanmayı.... ve ümit etmeyi seçtim.
But I hope he still may.
Ama verebileceğini umuyorum.
I'm no expert, but I imagine by now he'll be like a garden overrun with weeds.
Ben bir uzman değilim, ama şimdiye kadar cesedin... yabani otlarla kaplanmış bir bahçe gibi olduğunu sanıyorum. Affedersiniz.
I mean, on the night of the murder, the killer, he mops up all these pools of blood, but mind you, this is easily missed.
Yani, katil, cinayet gecesi, bütün kan birikintisini temizliyor, ama bunu temizlemeyi kaçırmış mı?
Sorry, but this only provides evidence that Roz Huntley was involved in a struggle with Tim on some occasion before he died.
Üzgünüm, ama bu sadece Roz Huntley'in, öldürülmeden... önce Tim'le mücadele ettiğine dair kanıtlar sağlıyor.
So not only do we have the murderer's DNA..... but we have the exact strain of bacteria detected on Tim that was grown from the wound that he inflicted on his killer.
Yani sadece katilin DNA'sını değil..... Ama, katiline uyguladığı yara nedeniyle... Tim'de bulunan bakteri türüne de sahibiz.
He's stable now, but that's his fourth unit of blood.
Şu anda durumu stabil ama bu verdiğimiz dördüncü ünite kan.
I mean, I replenished his platelets to stop the bleeding, but... he can't handle another round of treatment.
Kanamayı durdurmak için trombositleri tekrar doldurdum ama başka bir tedavi sürecini daha kaldıramaz.
But it is God who calls us mortal men to Heaven when he chooses. BISHOP MORTON :
BISHOP MORTON :
But not so happy he forgets his cause.
Ama o kadar mutlu değil ki, nedenini unutuyor.
But... the switch didn't last long then, and when he was inside me, I changed back.
Ama.. değişim o kadar uzun sürmemişti ozaman.. ve adam içimdeyken, tekrar değiştim.
- But he's not...
- Ama o...
Look, I think he's annoying, but if I get to kick a few people, I'm in.
Onun sinir bozucu olduğunu düşünüyorum. Ama birkaç insan haklayacaksam, ben varım.
After he left the hospital, he stayed with us for a few nights, but...
Hastaneden ayrıldıktan sonra... birkaç gece bizimle kaldı ama...
But he... he moved.
Ama gidiyordu.
So for the next year, he thinks maybe he made her up, like his imaginary friend who comes and goes, but then he figures out...
Sonraki yıllarda onu kafasından uydurduğunu düşünmüş. Gelip giden hayali bir arkadaş gibi.
But I just wanted you to know he said such nice things about you.
Sadece şunu bilmeni istiyorum. Seninle ilgili çok hoş şeyler söylemişti.
But then he went off his medication, and he had this friend, Benny.
Sonra tedavisini kesti. Bir de şu arkadaşı vardı, Benny.
But when he went off it...
Ama bunu bıraktığında...
It was clear that there were things he wanted to say but couldn't until his last appointment.
Söylemek istediği bir şeyler olduğu belliydi ama son seansına kadar bunu yapamadı.
If I were sitting here right now telling you how my husband died 20 years ago and I haven't touched a thing, and not only, but I keep this fantasy alive that he isn't dead.
Şu anda burada oturmuş, sana eşimin nasıl 20 sene önce ölmesine rağmen onun hiçbir eşyasına dokunmamış hatta ve hatta onun ölmediğine kendimi inandırdığımı söylesem...
He's very powerful, but Oliver has a few tricks
Oldukça güçlü ama Oliver'ın da...
He was shocked to hear about Josephine's death, but overjoyed at the prospect of raising you children.
Josephine'in ölümünü duyunca çok şaşırdı ama sizi yetiştirme fikrine bayıldı.
He may not have been a good partner, or a good boss... or a good person... but someday you'll learn things aren't always black and white.
İyi bir partner, iyi bir patron, iyi bir insan olmayabilir ama günün birinde göreceksiniz ki hayat siyah beyaz değil.
I know Sir can be prickly, but you have to understand, he had a very terrible childhood.
Efendim zaman zaman aksi oluyor, biliyorum ama anlamalısınız ki korkunç bir çocukluk geçirdi o.
He is cruel like Count Olaf, but Count Olaf runs a horrible theater company, not a Lumbermill.
O da Kont Olaf gibi zalim, doğru ama o korkunç bir tiyatro grubu yönetiyor, bıçkıhane değil.
He gave me a purpose, but it was a lie.
Bana bir amaç gösterdi ama yalandı.
But the writing is filled with contempt, like a person who hates what he believes to be true.
Yazı hakaretlerle dolu. Sanki gerçek olduğuna inandığı doğrudan nefret eder gibi.
It's not of what he is but... But what he wants to be.
Olmadığı fakat olmak istediği şey.
but here's the thing 247
but here's the problem 16
but here we are 98
but he doesn't 34
but here i am 78
but here it is 16
but here's the deal 31
but here you are 88
but he didn't 242
but here goes 21
but here's the problem 16
but here we are 98
but he doesn't 34
but here i am 78
but here it is 16
but here's the deal 31
but here you are 88
but he didn't 242
but here goes 21