English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ B ] / But here's the deal

But here's the deal traduction Turc

86 traduction parallèle
Yes, Mr. Unknown has not only enticed us here under false pretences but he's taken the trouble to find out a great deal about us all.
Evet, Bay Meçhul sahte nedenlerle hepimizi buraya sürüklemekle kalmamış hakkımızda oldukça fazla bilgi toplama zahmetine de katlanmış.
But here's the big deal, sir.
Ama esas parça bu efendim.
He had a house here but spent a deal of time out of the country.
Burada bir evi olmasına karşın çoğunlukla şehir dışında olurmuş.
And we've been able to make a deal, general, but we need our own men here because if anything happens to them, the map goes to the KGB, but if Emir Yousef accepts Shirra Assel's reforms
Bir anlaşma yapabildik ama adamlarımız burada olmalı çünkü onlara bir şey olursa harita KGB'ye gider.
Now, I'm sure both of you know a great deal about monsters, but that's not the issue here.
Şimdi, ikinizin de canavarlar hakkında çok şey bildiğinizden eminim ama konumuz bu değil.
No, but, Wade, see, I was bringing you this deal for you to loan me the money to put in. It's my deal here, see.
Hayır Wade, bu anlaşmayı size, bana para vermeniz için getirmiştim.
I don't want to cut you out of the loop, but this here's a good deal.
Seni olayın dışında tutmak istemiyorum.
Anyway, he's drinking at the bar, so I don't think a whole great deal of it, but then Mrs. Mohra, she heard about the homicides down here and thought I should call it in, so I called it in.
- Her neyse barda içiyordu pek anlam veremedim, ama sonra Bayan Mohra bu civardaki cinayetleri duydu ve sizi arayıp durumu bildirmemi söyledi. Böylece ben de aradım.
But here's the deal, Bill.
Fakat mesele şu, Bill.
BUT HERE'S THE DEAL.
Luke Amca'ya bir mal bıraktım.
You can psychologically deconstruct me all you want, but here's the deal.
Beni psikolojik olarak istediğin gibi yıkabilirsin, ama işte anlaşma.
I'm in your shoes, I'm thinking the same thing, but here's the deal.
Anlıyorum. Yerinde olsam ben de aynı şeyi düşünürdüm.
Deal, but if I win, I get to shop here the whole month for free...
Kabul, ben kazanırsam dükkândan bir ay beleş alış veriş yaparım.
Look, it's a bummer of a situation but here's the deal.
Kötü bir durumdasın ama bir teklifim var.
But... here's the deal.
Ama... anlaşma şöyle.
But here's the deal.
Yinede sana bir teklifim var.
But when you're dating Jordan's sissy-poo, it forces me to spend time with you outside hospital, and I just won't have that, so here's the deal.
Fakat çıktığın kişi Jordan'ın kız kardeşiyse, bu beni seninle hastane dışında zaman geçirmek zorunda bırakıyor ve ben bunu istemiyorum. Anlaşmamız şu :
But here's the deal :
Ama anlaşalım :
But here's the deal.
Ama olay şu.
Look, he's coming to town. He wants to sit down with you guys, but here's the deal :
Bakın, kasabaya gelecek ve sizinle buluşmak istiyor.
But here's the deal you care about it just as much, because you nurtured it and part of you is in it, and you're proud of it.
Ama mesele şu. O her zamanki kadar önemli, çünkü onu beslediniz bir parçanızı verdiniz ve onunla gurur duyuyorsunuz.
But here's the deal.
Ama teklifim şu.
Look, I'm not sure where you're going with this, but you should know, the kid's lawyer is on his way down here now to talk deal.
Nereye varmak istediğini anlamadım ama çocuğun avukatı buraya geliyor.
"No charge is being filed, but we are moving you on, and here's a couple of other parts to the package deal."
Dava açılmayacak ama seni tayin ediyoruz. Paket anlaşmanın diğer koşulları da bunlar. " dedi
Hey, by the way... real sorry about that whole heroin incident in the butt, but here's the deal.
Hey, bu arada... kıçta eroin taşıma olayı ile ilgili olarak gerçekten çok üzgünüm ama şöyle anlatayım.
Well, here's the deal, and you're not gonna want to hear this, so it's gonna sound like piss-poor parenting, but if you're lucky, never.
Bak şimdi, bunu duymak istemeyeceksin. Çünkü, bu sefil bir ebeveynliğe işaret eder gibi olacak, ama şanslıysan hiç geçmez.
Here's the deal : My friend just got dumped, so he's a little shy, But he'd love to buy you a drink and get to know you.
İşte anlaşma : arkadaşım henüz yeni terk edildi ve biraz utangaçtır, ama sana bir içki ısmarlamak ve seni tanımak istiyor.
She's been shy, but here's the deal, you know, I... Whether she's angling for or not, Jenny Schecter is a complete waste of her time.
Biraz utangaç ama mesele şu, biliyorsun hevesli olsun ya da olmasın Jenny Schecter tamamen zaman kaybı.
Hey, there's a guy we deal with here... who doesn't always report to the main tent, but sometimes he's got those specialty items nobody else has.
Hey, burada alışveriş yaptığımız bir adam var. Merkez çadıra her zaman bilgi vermiyor, bazen onda başkasında bulunmayan özel şeyler bulunabiliyor. Onunla görüşmek ister misiniz?
I'll get in the car. But here's the deal.
Bineceğim ama bir şartım var.
MAYBE IT WAS NOTHING AT ALL, BUT HERE'S THE DEAL, OKAY?
Belki de hiç bir şey yok ama beni dinleyeceksiniz, tamam mı?
But what's the deal with the lunch lady here?
Ama buradaki yemekte tanışan çift ilişkisi de ne?
Listen, I know you're disappointed that I'm not doing anymore treatments, but here's the deal, I just got married and I'm on my way to my honeymoon in less than 5 minutes.
Bakın, biliyorum artık tedavi olmadığım için hayal kırıklığına uğradınız,... ama olay şu, daha yeni evlendim ve 5 dakikadan kısa sürede balayına gidiyorum
It doesn't look like much, but... all right, look, here's the deal, ok?
Pek bir şeye benzemiyor ama... Pekâlâ, anlaşma şu şekilde ;
But, look, here's the deal.
İşte anlaşmamız.
I don't know how long I'm gonna be in town, but... While I'm here, the deal's not broken.
Kasabada daha ne kadar kalırım bilmiyorum ama burada olduğum sürece soğuyacak bir şey olmayacak.
Ted, no one knows how many licks it takes to get to my moral center, but I can see how this is important to you, so here's the deal... if you want to get the company off this, you have to show them that this new pace is gonna cost them money, because the company loves its money.
Ted, beni ahlaktan vurabilmek için daha kırk fırın ekmek yemen lazım, ama bunun senin için ne kadar önemli olduğunu görebiliyorum, o yüzden olay şudur... eğer şirketi bu işten vazgeçirmek istiyorsan, onlara bu yeni sistemin pahalıya malolacağını göstermelisin,
But you're gonna do what you do, so here's the deal. If you drink, do not drive.
Ama kafandakini yapacaksın, o yüzden işte anlaşma alkol kullanacaksan, araba kullanmayacaksın.
All right, but look, here's the deal :
Pekâlâ, ama bir şartım var :
But here's the deal... this thing with Neil, you can't keep hiding stuff from him,'cause it's not cool.
Ama Neil'dan bu olayı saklayamazsın.
But it sounds like the device is in the building, that the deal is happening tonight when Ernesto's associate gets here with the money...
Ama kulağa öyle geliyor ki kırıcı binada ve anlaşma bu gece Ernesto'nun adamı parayla birlikte burada olduğunda yapılacak.
But here's the deal- - he had blood on his clothes.
Ama sorun şurada. Elbiselerinde kan izi varmış.
Here's the deal- - When we track him, nobody's bagging Reynard, or the massive reward for his return, but me.
Bir konuda anlaşalım. Onu yakaladığımız zaman kimse Reynard ya da onu geri götürdüğümde verilecek büyük ödül için yalvarmayacak. Benim olacak.
I'm not going to arrest you, but here's the deal... when I come calling, you'd better be here.
Seni tutuklamayacağım ama eğer seni ararsam burada olacaksın.
Look, Kate, one of the hostages just had a epileptic fit and passed out, and normally, I wouldn't care, but it's starting to upset the other hostages, and I don't want anyone trying to be a hero. So, here's the deal.
Bak Kate, rehinelerden biri epileptik nöbet geçirdi ve bayıldı ve normalde hiç sallamam ama diğerlerinin morali bozuluyor ve ben de kimsenin kahramanlık yapmasını istemiyorum.
Winter arrives only too swiftly, but the peoples of the Arctic, who came here originally to hunt, have devised ways to deal with the hostile and changing conditions that have stood the test of time.
Kış çabucak geliyor. Ama buraya aslen avlanmak için gelen kutup insanları tehlikeli ve değişen koşullara karşı yöntemler geliştirdi.
Oh, I had no idea this was coming, but here's the deal, neither did you.
Böyle olacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu, ama anlaşılan senin de yoktu.
But I heard you loud and clear last night when you talked about wanting to be in the loop and all that shit, and here's the deal.
Ama işin içinde olma konusundaki uyarılarını ve bağırışlarını net bir şekilde duydum.
But here's the deal.
Ama durum şu :
Yeah, sure. But here's the deal.
Ama şöyle bir şey var.
Thank you soldier, it's a big deal that you've come to London, I know this, but that you've come here for me is the biggest thing in my life
Teşekkürler asker, Sen Londra'ya geldiğin için büyük bir anlaşma yapmış olacağım, bunu biliyorum, ama buraya benim için gelmen hayatımdaki en büyük şeydir, dostum.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]