But you're not sure traduction Turc
542 traduction parallèle
I know that you're going to go through a lot. But, I'm not quite sure what it is that I can do to help.
Bundan sonra her şey daha zorlaşacak ama ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.
I'm really not sure what rubric you're using to grade these, but...
Bunlara not vermek için hangi yönergeyi kullandığınıza emin değilim. Ama...
You're not getting very much, but I'm sure you can improve him.
Şimdilik pek istediğiniz kıvamda değil, ama eminim onu eğitebilirsiniz.
- But you're not sure?
- Ama emin değilsiniz.
Sure, you're not the only one to quarrel with Brignon, but you're sort of at the top of the list.
Brignon'a husumeti olan sadece siz değilsiniz elbette ama listenin tepesinde yer alıyorsunuz.
"But, son, you do not accept this bet because, as sure as you stand there, you're going to wind up with an ear full of cider."
"Sakın bu bahsi kabul etme oğlum, çünkü kendini... "... elma şarabına bulanmış bir halde bulursun. "
You're an insecure, pampered woman accustomed to attracting men... but you're not sure whether they're attracted to you or your money.
Siz güvensiz, şımarık ve erkeklerin çekici bulduğu bir kadınsınız. Ama sizi mi, paranızı mı çekici bulduklarına emin değilsiniz.
BUT THIS TIME, GEORGE, IF YOU'RE NOT SURE... IF YOU'RE NOT REALLY SURE, WE... WE DON'T HAVE A CHANCE.
Ama bu sefer gerçekten emin olmalısın emin değilsen, bu sefer başka fırsatımız olmayacak.
But you're not sure.
Benden şüpheleniyorsun ama emin değilsin.
- I'm sure you're not aware of it, Captain, but Private Ackerman has been badly beaten fighting the biggest men in the company.
- Eminim, dikkat etmedin, Kaptan, Ama er Ackerman bölüğün en büyük adamı tarafından fena halde dövüldü
Something must be specified but there's not enough time, and you're not sure you've been understood.
Bir şeyler belirginleştirilmelidir ama yeterli zaman yoktur... ve anlaşıldığınızdan emin olamazsınız.
But I'm sure you're not interested in our internal problems.
Ama iç sorunlarımızla ilgilenmediğine eminim.
- But you're not sure.
- Ama emin değilsin.
You're cute, but I'm not so sure I want anything to develop between us.
Çok sevimlisin fakat aramızda bir ilgi olduğundan emin değilim.
Sorry to be so blunt, Miss Spencer... but are you sure you're not concealing your relationship with the would-be deceased?
Açık sözlülüğümü bağışlayın Bayan Spencer ama merhumla olan ilişkinizi saklamadığınıza emin misiniz?
You're so certain about everything, not one of your certainties is worth a strand of a woman's hair, you're not even sure if you're alive because you act like a dead man, and I, I look like I have nothing, but I'm sure of what I am, sure of everything,
Her şeyden çok eminsin ama emin olduğun şeylerden biri bile bir kadının saç teli kadar değerli değildir. Yaşayıp yaşamadığından bile emin değilsin çünkü ölü bir adam gibi davranıyorsun. Hiçbir şeyim yokmuş gibi görünüyorum ama ne olduğumdan eminim, her şeyin farkındayım hayatımdan eminim ve hatta şimdi ölümümden de.
But you're not sure, are you?
Ama emin değilsiniz.
You're not yet sure yourself what it is, but it's a precursor of lust.
Henüz ne olduğundan emin değilsin, ama bu şehvetin habercisi.
I'm not too sure... but I know it's not that phony picture... you're talking about.
Emin değilim, ama bahsettiğin o sahte fotoğraf olmadığına eminim.
I'm not gonna go cornball on ya or give ya any big speeches or anything like that... but I'll tell you right now, just as sure as God made little green apples... you play like that this coming Friday night... and you're gonna lose if you don't care.
Size aptalca şeyler anlatıp nutuk çekecek değilim... ama size şunu söylüyorum, Tanrı'nın küçük yeşil elmaları yaptığı... kadar eminim ki eğer gelecek Cuma akşamı... eğer umursamazsanız kaybedeceksiniz.
But you're sure to not be mistaken?
Yanlış birşey yok değilmi?
Thank you, Little John, but I'm sure we're not invited.
Teşekkür ederim, Küçük John, ama davetli olmadığımıza eminim.
But are you sure you're not mistaken?
Görmek istemez misiniz?
I believe you're in trouble... danger... but I don't know what kind, and I'm not sure how much of it is made up.
... bir sorunun içinde olduğuna inanıyorum tehlikenin içinde ama ne çeşit bir tehlike bilmiyorum. ... ve ne kadarı uydurma, emin değilim.
But you're not sure?
Yani emin değilsin?
I'm not exactly sure what I think you're fit for... but I will not oppose his decision.
Senin bu işe tam olarak uygun bir kişi olduğunu sanmıyorum fakat bu karara karşı çıkmayacağım.
Yes, but I'm not sure what you're getting at.
- Hala anlayamıyorum.
Sure, but to tell you the truth, they're not really friends.
Tabi ki.. Aslında doğruyu söylemek gerekirse onlar arkadaşlarım değil.
- But you're not 100 percent sure.
- Ama yüzde yüz emin değilsiniz.
We're not sure yet, but... That's why you held up a bank?
Bu yüzden mi silahlı soyguna kalkıştınız?
- Sure, but you're not going...
- Evet, ama bir daha...
i was at your garage sale, and i found something i'd like to buy, but i'm not sure if you're selling it.
Garaj satışınıza bakıyordumda, Ve alacak birşeyler buldum, Ama sattığınızdan emin değilim.
Well, I'm not sure I have exactly what you're looking for... but try this.
Pekala, ne aradığından tam olarak emin değilim ama bunu dene.
Yeah, but how can I be sure you're not gonna blow my cover... -... the minute you leave town?
İşin aslı, annemin öldüğü geceden beri tek bir yere sıkışıp kalmışım.
Then you have this dream - or at least you think it's a dream, but you're not sure.
Sonra bir rüya görürsün, en azından rüya sanırsın ama emin değilsindir.
You're not exactly an expert witness but what makes you so sure?
Evet, bilirkişi değilsin, nereden çıkarıyorsun?
I'm not sure this is what you're looking for but I think Greg got it from a man from New York.
Bunun senin aradığın olduğuna emin değilim, fakat Greg'in bunu New York'taki bir adamdan aldığını düşünüyorum.
But you're not sure.
Ama emin değilsin.
So he decided to wear this business suit... and I discussed it with him, and I said, "You know, Glenn... I'm not sure the public will understand what you're trying to convey... but if you want to do it, go ahead," which he did.
İş elbisesini giymeye karar verdiğinde ona "Glen, halkın aksettirmeye çalıştığın şeyi anlatacağını sanmıyorum ama madem öyle istiyorsun, giy" dedim.
I'm not sure what game you're playing, but it's making me uncomfortable.
Ne tür bir oyun oynadığını bilmiyorum, ama bu beni çok rahatsız ediyor.
You're not much of a cop, but you sure do make friends easy.
Çabuk arkadaş ediniyorsun.
But it could be dangerous, and you're not even sure you know the right way.
Fakat bu tehlikeli olabilir, ve sen doğru yolu bildiğinden bile emin değilsin.
But you're not sure?
Ama emin mi değilsin?
I'm still not sure what you're selling, pal, but we're leaving.
Ne dediğini hâlâ anlayamadım ama gidiyoruz.
I want to get married. But if you're not sure, tell me.
Ben evlenmek istiyorum ama senin şüphelerin varsa bana söylemelisin.
And you hope they do, but you're not sure.
Siz de umuyorsunuz, ama emin değilsiniz.
I've given them every medical test I can think of but the only thing I can tell you for sure is they're not human.
Aklıma gelen bütün tıbbi testleri yaptım size kesinlikle söyleyebileceğim tek şey insan olmadıkları.
I'm sure you're very well-intentioned, Captain, and I'd like to be able to accommodate you... but, you see... I'm not really here.
Sizin iyi niyetli insanlar olduğunuzdan eminim, Kaptan, ve sizinle birlikte olmayı isterdim... ama gördüğünüz gibi... gerçekte, burada değilim.
But you're not really sure?
Fakat emin değilsin?
I'm sure you're familiar with the procedure, but your wife- - ex-wife--should know it would be wise not to leave the state for a few weeks until it's finalized.
Eminim siz prosedüre aşinasınız, fakat eşiniz veya eski eşiniz, dava bitene kadar birkaç hafta eyaletten ayrılmaması gerektiğini bilse iyi olur.
You're not only fired from this institution, but I'm going to make sure you never get hired by any other college in the state, the country, the world, maybe even the universe.
Yalnız, okuldan kovulmadın emin ol ki, bu eyalette hiç bir fakültede iş bulamayacaksın ülkede, dünyada, hatta, evrende bile.
but you're married 17
but you're different 28
but you're wrong 130
but you're not 377
but you're not gonna like it 26
but you're right 257
but you're welcome 21
but you're 165
but you're not alone 30
but you're okay 40
but you're different 28
but you're wrong 130
but you're not 377
but you're not gonna like it 26
but you're right 257
but you're welcome 21
but you're 165
but you're not alone 30
but you're okay 40
but you're here 55
but you're still here 21
but you're crazy 20
but you're dead 38
but you're fine 17
but you're gonna be okay 19
but you're not going to 19
but you're here now 29
you're not sure 55
not sure yet 68
but you're still here 21
but you're crazy 20
but you're dead 38
but you're fine 17
but you're gonna be okay 19
but you're not going to 19
but you're here now 29
you're not sure 55
not sure yet 68
not sure 411
not sure why 16
but you 1775
but you can't hide 39
but you know what 1239
but you didn't 486
but you don't 308
but you said 161
but you and i 59
but you know 863
not sure why 16
but you 1775
but you can't hide 39
but you know what 1239
but you didn't 486
but you don't 308
but you said 161
but you and i 59
but you know 863