Had to be traduction Turc
13,765 traduction parallèle
They just had to be.
Burada olmaları lazımdı.
But the sound was so close. It had to be from this side of the house. Stay here!
- Fakat ses çok yakından gelmişti, evin bu tarafında olmalı.
How it had to be Piper Heidsieck 2002.
Gaydacı Heidsieck 2002 olmalıydı.
It had to be him, right?
O olmalı, değil mi?
She just had to be there, right?
Orada olmak zorundaydı, değil mi?
Someone had to be the first to forget.
Birinin, unutan ilk kişi olması gerekiyordu.
Had to be set up on us days or weeks ago.
Günler hatta haftalar öncesinden planlamış olmalılar.
I knew it had to be you.
Senin yaptığını biliyordum.
P-O-P. Had to be spotless.
"Babalık" yazısı lekesiz olmalıydı.
Call it a vigilante, or a superhero... Call it what you will, but... like it or not, I finally accepted that that someone had to be me.
Adına kanun infazcısı ya da süper kahraman de ne dersen de sev ya da sevme sonunda o kişinin ben olmam gerektiğini kabul ettim.
- That it had to be Luke Cage?
- "Luke Cage yaptı diyeceksin" mi dedi?
She had to be taken away in an ambulance.
Ambulansla götürüldü.
Had to be a perfect shot to drop such a big guy.
Bu kadar büyük bir adamı vurmak için mükemmel bir atış yapılmalı.
So, according to Newton's third law of motion, there had to be something transferred to the scrap
Yani, Newton'un üçüncü hareket kanununa göre, Bu parça bir yerden geçmiş olmalı...
I had to be extracted.
Çıkarmam gerekiyordu.
It had to be better.
Daha iyi olmalıydı.
Yeah, you kind of had to be there, man.
- Orada olman lazımdı.
Had to be sure... I thought we were dead.
Emin olmak istedim, öldük sandım çünkü.
Course, she had to be beautiful.
Elbette, güzel olmalıydı.
- Thomas Quince had to be shredded.
- Thomas Quince'in yok edilmesi gerekiyordu.
Some local issue. Had to be dealt with. Chief's orders.
Şef'in emriyle ilgilenilmesi gereken bazı yerel meseleler vardı.
I had to divert my thoughts. I had to be occupied by something.
Düşüncelerimi değiştirmek, bir şeylerle meşgul olmak zorundaydım.
And there had to be somebody, an accomplice, who knew their diaries.
Ve onların yolculuk planlarını bilen bir işbirlikçileri olmalı.
If I had to pick my favorite action, it'd be Saving Private Ryan.
En iyi aksiyon filmi olarak ise Er Ryan'ı Kurtarmak'ı söyleyebilirim.
If he had to cry in the part, I'd be waiting there in the wings with a glass of champagne, to dab his eyes.
Eğer partide ağlamak zorunda kalırsa onun gözlerini yumruklamak için orada bir bardak şampanya ile kanatlar içinde beklerdim.
You are aware that if you had responded sooner to Prime Minister Lumumba's request for UN intervention, we would not be where we are today.
Eger Basbakan Lumumba'nin talebine daha önce yanit vermis olsaydiniz, bugün BM'nin bu müdahalesine gerek olmayacaginin farkindasinizdir.
Had to be his.
- Onun olmalıydı.
I looked down and in his bag, he had this book called How to Be a Better Friend.
Çantasında Nasıl Daha İyi Arkadaş Olunur isimli bir kitap gördüm. NASIL DAHA İYİ ARKADAŞ OLUNUR
That's strange'cause I always heard that there was a lot of money to be had at a drug bust.
Tuhaf, çünkü uyuşturucu baskınında çok para ele geçirildiğini duyuyordum hep.
You know, if I had a woman to drive the boat over to Miami, they'd be content to get a service at the end of the month.
Tekneyi Miami'ye sürmek için bir kadınım olsaydı ayın sonunda hizmet almak için bir içerik olurdu.
But if we had marched on London, then things would be different to what you said happened in your history books.
ama Londra'ya yürümüş olsaydık her şey tarih kitaplarınızda olduğunu söylediklerinden farklı olabilirdi.
There wasn't a job to be had in all of New Hampshire.
Bütün New Hampshire'da iş yoktu.
There's gold to be had at the end of those golden arches.
Altın kemerlerin sonunda alınacak çok altın var.
If I had more money to work with, I could be growing this thing at twice the pace.
Daha fazla parayla çalışma imkanım olsaydı, şirketi iki kat hızlı büyütebilirdim.
He chose Jon to be his successor because he knew he had the courage to do what was right, even if it meant giving his life.
Jon'u halefi olarak seçti çünkü doğru olanı yapmaya cesareti vardı. Bunun bedelini hayatıyla ödeyecek olsa bile.
And if I had to put my faith in anyone to save the Four Lands, it would be her.
Ve eğer Dört Diyar'ın kurtulması için birine inanmak zorundaysam, bu o olur.
He said that after you killed somebody... you know, if you had enough time with them. They could be whoever you wanted them to be.
"Birini öldürdükten sonra onunla yeteri kadar vakit geçirmişseniz kim olmalarını isterseniz olabilirler." demiş.
I had to fight really, really hard not to be that girl.
O kız olmamak için çok, çok fazla uğraştım.
He had to be stopped!
Durdurulması gerekirdi!
Gonna show up to work, have everybody be like, "Why is there blood all over you?" 'Cause I had to slit the guy's throat who causes all the traffic!
İşe gittiğimde herkes diyecek "Neden üstün başın kanla kaplı?" diye çünkü bu trafiğe sebep olan herifin boğazını kestim!
I mean, you had rules about training, rules which would be impossible to stand by if you remain unfocused.
Yani, antrenman hakkında kurallarınız vardı. Odaklanmamış kalırsanız uymanızın imkansız olacağı kurallar.
You could never be certain it had gone to the top floor with Lynn.
İşin içinde Lynn olunca hiçbir zaman emin olunmuyor.
In a real fire, or if a terrorist organization had infiltrated us, we need to be able to identify who's missing, who's possibly burnt, and dead inside the school.
Gerçek bir yangın olursa ya da bir terör örgütü saldırısına uğrarsak kim kayıp, kim okulun içinde yanıp ölmüş çabuk tespit etmeniz gerek.
Last six weeks, you had planning seventh period, so it was easy for us to sneak around it was fun, but now you've got a class seventh, we don't get to hang till after work, and then it all has to be arranged.
Geçtiğimiz altı hafta, yedi dönem planlıyordun yani bizim için etrafta dolaşmak kolaydı eğlenceliydi ama şimdi yedinci sınıf var işten sonra takılamıyoruz ve sonra hepsinin düzenlenmiş olması lazım.
I think I need to just be by myself for maybe, like, a year and try and figure this shit out, but I wanted to say that I'm sorry to you because you were a great guy and I really had such a good time with you
Bir yıllığına kendi başıma kalıp bunu çözmeye çalışacağım ama senden özür dilemek istedim. Çünkü sen mükemmel bir erkeksin ve seninle çok güzel vakit geçirdim.
You know, I wish you two had gotten to be together.
Biliyorsun, birlikte olmanızı dilerdim.
I had a feeling about you, and I hate to be proven wrong, so you need to tell me right here, right now, are you focused?
Sende bunu hissettim, ama haksız çıkarılmaktan nefret ederim. O yüzden bana şimdi, burada cevap vermen gerek. Odaklanmış durumda mısın?
As Dr. Meier proved to be so combative, we had to calm his heroism a little bit.
Dr. meier'in savaşçı bir ruhu vardı. Kahramanlığını biraz dizginlemek zorunda kaldık.
I used to be a huge admirer of Napoleon, almost wanted to be him, but... When I saw what his ambition had done, so much senseless death, destruction, I came to the opposite view, that the world would be a better place without him.
Eskiden Napolyon'un büyük hayranıydım, hatta o olmak isterdim ama tutkusunun neye yol açtığını gördüğümde, bunca anlamsız ölüm yıkım, fikrim aksi yönde değişti dünya onsuz daha iyi bir yer olur diye düşündüm.
I've had to give up my commission but that can't be helped.
Birliğimden ayrılmak zorunda kaldım ama elden bir şey gelmez.
To be fair, he had his doubts, but he's giving Jimmy a chance.
Açıkçası biraz şüpheli yaklaştı ama Jimmy'e bir şans vermek istedi.
had to be done 28
had to 73
to be continued 170
to be honest 1950
to be on the safe side 18
to better days 18
to be loved 19
to bed 99
to be more precise 22
to be blunt 18
had to 73
to be continued 170
to be honest 1950
to be on the safe side 18
to better days 18
to be loved 19
to bed 99
to be more precise 22
to be blunt 18
to be quite honest 33
to be or not to be 51
to be with you 30
to be happy 39
to begin with 126
to be honest with you 224
to be free 36
to be fair 354
to be completely honest 27
to begin 33
to be or not to be 51
to be with you 30
to be happy 39
to begin with 126
to be honest with you 224
to be free 36
to be fair 354
to be completely honest 27
to begin 33
to be frank 90
to be perfectly honest 76
to be sure 151
to be clear 133
to be specific 31
to be precise 156
to be 126
to be alone 26
to be married 16
to be safe 60
to be perfectly honest 76
to be sure 151
to be clear 133
to be specific 31
to be precise 156
to be 126
to be alone 26
to be married 16
to be safe 60