In your mouth traduction Turc
2,323 traduction parallèle
That's a lot of hair in your mouth.
Ağzında epey kıl varmış ha.
Remember grade five when you put 176 of these in your mouth?
Beşinci sınıfta bunlardan 176 tanesini ağzına atmıştın.
Just let the flavor melt in your mouth.
Bırak tadı ağzında eriyip gitsin.
Dean simon, I'm having a little difficulty understanding you With my ex-wife's tit in your mouth.
Dekan Simon, sizi anlamakta biraz zorlanıyorum eski karımın memesi ağzınızı kaplarken.
- I'd like to get my gun... - Hmm. ... and put it in your mouth and pull the trigger.
Silahımı alıp ağzına yerleştirip, tetiği çekmek isterdim.
- You expect me to believe you just woke up one day - and decided to put a feather duster in your mouth?
Senin, bir gün uyanıp ağzına bir tüy fırça almaya karar verdiğine inanmamı mı bekliyorsun?
I can smell my cock in your mouth.
O zaman ağzına verebilirim.
Just leave it in your mouth.
Ağzında öyle kalsın.
I imagine you're more accustomed To putting your foot in your mouth.
Ayağını daha ziyade ağzına koymaya alışkanlığın var sanıyordum.
Ahh. Pop it in your mouth.
At ağzına.
Stevie, you like putting slimy things in your mouth, don't you?
Stevie, bu şekildeki şeyleri ağzına almayı seversin, değil mi?
The trick is to do it face down With the post in your mouth.
İşin sırrı çok sıkı giyinip yüzüstü yatmakta.
Ellie, do me a favor... don't put that in your mouth, sweetheart.
Ellie, onları ağzına sokma tamam mı, hayatım?
I'm guessing you weren't born with a silver spoon in your mouth, am I right? Me?
Sanıyorum ki sende varlıklı bir ailenin çocuğu değilsin, haksız mıyım?
No, you were trying to say "delicious" but you had food in your mouth.
Hayır "lezzetli" demeye çalışıyordun ama ağzında yemek vardı.
Putting things in your mouth that were in other people's mouths, no matter how you wash it, it's nasty.
Başka insanların ağzına değmiş olan şeyleri ağzına götürmek nasıl yıkamış olursan ol, çirkin bir şey.
Here, put this in your mouth.
- Atıver bakayım ağzına şunu.
You have those trays in your mouth.
Ağızında şu plakalar var.
"Would you like to put a sausage in your mouth?"
"Ağzına bir sosis atmak ister misin?" anlamındaydı.
I can't understand you... with that... ball in your mouth.
Ağzındaki toptan dediğin anlaşılmıyor.
Ryan, what is that you've got in your mouth?
- Ryan ağzındaki ne?
What have I said about putting things in your mouth?
Her şeyi ağzına almaman hakkında ne söyledim?
Put it in your mouth.
Şunu ağzına sok.
You pop one of those bad boys in your mouth and then you head due south and you pleasure her, orally.
Bu kötü çocuklardan birini ağzına attıktan sonra rotanı güneye yöneltip kızı zevklendireceksin, oral yollarla.
Did you have that in your mouth the whole time?
O sabahtan beri ağzında mıydı senin?
- No. And if you finish in your mouth?
Ağzına alınca ne oluyor peki?
Warm it up in your mouth.
Ağzınızda biraz ısıtın.
And you put this in your mouth.
Ve sen de bunu ağzına alıyorsun.
You put a piece of ice in your mouth, then you suck on the head of his cock with your tongue and the ice.
Ağzına bir parça buz aldıktan sonra penisi de alıyor buzla birlikte penisinin başını emiyorsun.
You run your lips over his veins and balls, with the ice cube still in your mouth.
Buz ağzındayken taşaklarını da emiyorsun.
He thinks it's in your mouth, but it's not.
Herif ağzına aldığını sanmaktadır ama öyle bir şey yoktur.
How about I direct my dick in your mouth if you don't get the fuck out of here?
Ben kamışımı ağzına yöneltsem nasıl olur? Defol git buradan.
Watching them up there makes you want to chase them and grab them in your mouth and bite their heads off, huh?
Onları havada izlemek sende gidip onları yakalama, ağzına atma, kafalarını ısırıp kopartma hisleri uyandırıyor, değil mi?
Hey, Spike's gonna cut your dick off and shove it in your mouth.
Spike sikini koparıp ağzına tıkacak.
You like hotdogs cos you like cocks in your mouth.
Hotdog seviyorsunuz çünki ağzınızda y * rrak seviyorsunuz.
- You can't keep your mouth shut! - If he talked, take him in right away!
Tamam o zaman, konuştuysa hemen alın şahsı!
Put that in your mouth.
Şunları yut.
I put my face really close to your little face so I could feel you breathing in my mouth, and I knew you were safe.
Nefes alışını hissedebilmek için yüzümü senin o küçücük yüzünün hemen yanı başına koydum. - Böylece güvende olduğunu anlıyordum.
When we were young, I thought it made you look... like dirty Sandy at the end of grease, but the older I get, the less I'm enjoying the taste of your mouth.
Gençken, seni Grease'in sonundaki Pasaklı Sandy gibi gösterdiğini sanırdım, ama yaşlandıkça ağzındaki tattan, daha az zevk almaya başladım.
You put your tongue in his mouth!
Dilini ağzına sokmuşsun!
I've got good news! " How many times are you going to Stick that foot in your mouth
Ağzına soktuğun ayağının tadından ne zaman bıkacaksın?
She's offering to put your penis in her mouth, not pay you to ask questions in Parliament.
Penisini ağzına sokmayı teklif ediyor sana kız, Parlamento'da soru sormayı değil.
You're gonna go back in there, You're gonna smile, and you're gonna shut your mouth.
Şimdi oraya döneceksin gülümseyeceksin ve çeneni kapayacaksın.
I will rape you in your fucking mouth.
Ağzına veririm senin, ta'am mı?
Do not awake sleeping ducks let them quack do not look a gift horse in the mouth enjoy your ride.
Geçme nâmerd köprüsünden, uyandırma vakvakları halı sahaya çam diktim, git tut o kozalakları.
You mind your mouth in there.
Onun yanında boşboğazlık edeyim déme.
I was gonna put a cock in my mouth and go as your mom.
Aslında ağzıma bir alet alıp anan gibi gelecektim.
Oh, shut up, man! Your big mouth got you in trouble as usual.
Kapa çeneni be adam her zamanki gibi koca ağzın başını belaya soktu.
Hey, I saw you looking at me from across the room, and I was looking at your jeans, and I could tell you're packing... a tight little pussy in there, and I wanted to put it in my mouth.
Selam. Odanın karşısından bana baktığını gördüm. ve ben de pantolonuna bakıyordum... Ve sana diyebilirim ki orada küçük sıkı bir amcığın var.
Well, it means lowering the biscuit into the tea... and letting it soak in there... and trying to calculate the exact moment before the biscuit dissolves... when you can whip it up into your mouth... and enjoy the blissful union of biscuit and tea combined.
Yani bisküviyi çaya batιrιyoruz. Biraz çayın içinde tutuyoruz. Tabii bisküviyi dağılmadan çaydan çıkartıp... ağzınıza atacağınız anI iyi hesaplamalısınız.
Sit here, eat your sweeties, jerk off in your coffee cup, and shut your fucking mouth, you ethnic-cleansing pricks.
Burada oturun, tatlılarınızı yiyin, bardaklarınıza otuzbir çekin ve lanet çenenizi kapatın, kökü kurutulası dallamalar.
in your dreams 215
in your hands 23
in your 51
in your heart 60
in your face 181
in your own time 47
in your house 29
in your own words 44
in your absence 21
in your room 49
in your hands 23
in your 51
in your heart 60
in your face 181
in your own time 47
in your house 29
in your own words 44
in your absence 21
in your room 49