It stands to reason traduction Turc
173 traduction parallèle
Well, it stands to reason if I'm paying him wages, he ain't no passenger, don't it?
Ücret ödüyorsam ona yolcu denemez, değil mi?
It stands to reason.
Gayet mantıklı.
You can't expect me to give it to you offhand, but it stands to reason.
Bunu şıp diye sana söylememi bekleyemezsin. Ama mantıklı bir sebebi vardır.
Now, it stands to reason that he'd head south for Mojave Tanks.
Bazı nedenlerden dolayı güneye, Mojave Tankı'na gelmeliydiler.
It stands to reason no one has ever seen a white rabbit six feet high.
Şimdiye kadar bir seksen boyunda bir tavşan gören olmamıştır.
- It stands to reason. He is everything that a woman could desire. Tall, handsome, rich.
Sebebi ortada, bir kadının istediği her şey onda var, uzun boylu, yakışıklı, zengin.
- It stands to reason he couldn't have.
- Adamın duymamış olması mümkün.
Well, it stands to reason. It's a brand new road.
Bunu nasıl engelleriz, bilmiyorum.
It stands to reason, I won't have it.
Buna izin veremem.
It stands to reason we deserve it too
Elbette bize de düşer kısmet
It stands to reason.
Eve dönmedin. Her şey açık.
- It stands to reason, doesn't it?
- Mantıklı, öyle değil mi?
It stands to reason.
Ama iyi bir neden var.
And since everything'they've done has been worked out to the smallest detail, it stands to reason they got the rest worked out.
Ve şimdiye kadar yaptıkları, en ince ayrıntısına kadar başarılı olduğuna göre, geri kalanının başarılı olması da, gayet makul.
A place like that ain't gonna be easy to find, it stands to reason.
Böyle bir yer kolay bulunmaz, gayet mantıklı.
It stands to reason.
Çok normal.
It stands to reason then, that if one could find extremely fresh specimens and recharge that chemical process, bang, we have re-animation.
Gerçek şu ki, eğer yeterince sağlıklı numune bulabilir... ve o kimyevi işlemi baştan başlatabilirsek yeniden hayat verebiliriz.
– No, but it stands to reason.
- Hayır ama mantıklı geliyor.
So it stands to reason that once in a while we're going to come up with the same solutions you do.
Arada bir de olsa, sizinle aynı sonuçlara varabiliriz.
It stands to reason you should be too.
Olması gereken de bu.
Therefore, it stands to reason, does it not, sisters dear, that we must find the book, brew the potion... and suck the lives out of the children of Salem before sunrise.
Bu nedenle, kitabı bulup, iksiri yapmalıyız... ve güneş doğmadan Salem çocuklarının hayatlarını içmeliyiz.
Well, it stands to reason that somebody...
- Bu çok mantıklı görünüyor.
I wouldn't be surprised. It stands to reason that a man with Garak's past would have enemies.
Şüphesiz Garak gibi geçmişi olan bir adamın düşmanları vardır.
Since she was an informant it stands to reason that Fala was killed because she was providing information to the resistance... information that the Shakaar used to plan an attack on a Cardassian target.
Bir muhbir olduğu için Fala'nın cinayete kurban gittiği geçerli bir düşüncedir Çünkü direnişe bilgi sağlayan oydu...
Well, it stands to reason old man, come on.
Şey, akla uygun dostum!
It stands to reason they might be able to communicate with them - - tell them to call off their attacks.
Kortikal düğüm, retiküler düğüme bağlı... Oh, şimdi bu kadar kasvetli görünme.
It stands to reason, doesn't it?
Madencilerin. Bir nedene dayalı, değil mi?
Look, if you brought your great-great-grandfather forward in time... before he'd had a chance to invent the elevator or spawn his seed... it stands to reason that nature would correct itself... and the elevator and you would cease to exist.
Bakın, henüz asansörü icat etmemiş ve tohumlarını saçmamış büyük-büyük-büyük babanı zamanda ileri taşırsan mantıken doğa kendi kendini düzeltip asansörün ve sizin varlığınıza son verir.
If the Doctor doesn't have the right to control his own work, then it stands to reason he never had the right to enter into an agreement with Mr. Broht.
Eğer Doktor onun çalışmalarını kontrol etmeseydi buna neden olan antlaşmayı Bay Broht ile yapmamış olacaktı.
Well, it stands to reason... after six years.
Eh, altı yılda, normal tabii.
Well, if that's true, then it stands to reason that you would charge claire Rinato as a co-conspirator.
Bu doğruysa, Claire Rinato'ya suç ortağı olarak dava açmalısınız.
It stands to reason that he may have... a similar energy supply and distribution system.
Onun da benzer bir enerji kaynağı ve dağıtım sistemi olduğunu varsaymak mantıklı olur.
Exactly. So don't you think it stands to reason that McKay should be able to shut this thing off with his mind?
Yani Mckay'in bunu zihniyle kendi kendine kapatması gerektiğini düşünmüyor musun?
It stands to reason, don't it? You two love-birds alone with a camera.
Siz iki aşk kuşu ve kamera bir araya gelince oluşan sır.
- So it stands to reason you may also not have seen someone holding her. Now, whatever happened, it's very clear that confusion was about that room.
Şimdi, her ne olmuşsa belli ki odada bir şaşkınlık meydana gelmiş.
Well, with the heel tread on the ceiling, it stands to reason.
Tavanda ayakkabı izi olduğuna bakılırsa akla yatkın.
Well it stands to reason that they weren't always called the Ancients.
Onların her zaman Eskiler diye adlandırılmamasının bir nedeni olarak önümüzde duruyor.
If the signal is capable of rewriting our DNA, it stands to reason it could reprogram something a lot less complicated.
Sinyal, DNA'mızı yeni baştan şekillendirebiliyorsa daha az komplike bir şeyi de tekrar programlayabilir.
If all one has to do in order to procure a fake ID is slip cash into locker 110... it stands to reason, all I have to do is see who opens said locker.
Kimlikleri yapanı bulmak için yapmamız gereken sadece bir kağıda isim yazıp yanına para koymak... ve 110 nolu dolabı kimin açacağını beklemekse bizde yaparız.
But it stands to reason that if they eat rather than smoke they should be able to breathe easier, should they decide to exercise.
Ama duman olarak çekmek yerine yerlerse nefesleri açılır, egzersiz yapmalarına yarar.
Truly, it stands to reason.
Doğrusu, aklımıza yatar gibi oldu.
If he took it from you with a kiss... then it stands to reason —
Eğer biri şansını öpücükle alırsa... o zaman ortada hiçbir neden yok -
So it stands to reason, if I can use this, so can sienna?
Yani sonuç için... bunu kullanmalıyım, Sienna için.
All right, since rick's clean, it stands to reason he was telling the truth.
Tamam, Rick gerçeği söylediği için temiz.
So it stands to reason, whoever bought the bottle also set the fire.
O şişeyi satın alanın yangını da başlatmış olması mantıklı geliyor.
Stands to reason that they can't touch you for it.
Mantıklı olan sana dokunmamaları.
It only stands to reason more can be accomplished working from the inside-out, than from the outside-in.
Akla daha yatkı olanı, dışarıdan içeriye doğru değil, içeriden dışarıya doğru onarıma girişmektir.
But it just stands to reason when it came time to cash in your chips this old diseased maniac would be your banker.
Ama kabul etmeli ki... parsayı toplamaya sıra gelince... bu yaşlı hastalıklı manyaktan iyisi olamaz.
Stands to reason, doesn't it?
Mantıklı, değil mi?
It just stands to reason that God would wanna have a good time with His creation.
Tanrı'nın yarattığıyla iyi zaman geçirmesi için var.
It just stands to reason.
Bence gayet açık.
it stands for 29
stands to reason 16
it still hurts 44
it stopped raining 19
it starts at 27
it started 46
it stopped 129
it stops 23
it starts 19
it still works 35
stands to reason 16
it still hurts 44
it stopped raining 19
it starts at 27
it started 46
it stopped 129
it stops 23
it starts 19
it still works 35