Needless to say traduction Turc
423 traduction parallèle
Yes, well, needless to say, we had intended to have both Krebs and Cora D sent to Washington by now. Due to circumstances outside our control...
Evet, söylememe gerek yok ama hem Krebs'i hem de Cora D'yi Washington'a göndermek istedik ancak kontrolümüz dısında, gerçekleşen olaylar...
Needless to say, in the eyes of the law, men and women are equal.
Söylemeye gerek yok ama, kanun nazarında kadın erkek eşittir.
There is, needless to say, a rich assortment of music here.
Burada çeşitli parçalar var.
Needless to say, Mrs. Carlsen, I regret having to go through this formality.
Sanırım söylemem gereksiz Bn. Carlsen ama bu formaliteden dolayı üzgünüm.
Needless to say, I'm pleased to regard any friend of my wife's a friend of my own.
Karımın her dostunu kendi dostummuş gibi görmekten mutluluk duyacağımı söylememe gerek yok.
Needless to say, I was too late.
Söylemeye gerek yok, geç kalmıştım.
Needless to say, I was mistaken.
Söylememe gerek yok, yanılmışım.
Needless to say, she admitted she was a traitor.
Bir hain olduğunu kabul ettiğini söylemeye gerek yok.
Needless to say, I'd be willing to divide it.
Söylemeye gerek bile yok, bölüşmeye hazırım.
Needless to say, Mrs. Grant was brought to trial, but fortunately, the jury took into account many of the circumstances which we saw reenacted tonight.
Söylemek gereksiz, Bayan Grant yargılandı, fakat bir talih eseri, jüri bu gece oyunda gördüğümüz koşullardan çoğunu dikkate aldı.
Needless to say, I have the greatest personal interest in this project.
Söylemeye gerek yok, en büyük kişisel ilgim bu projedir.
Needless to say, I was very surprised to hear from him.
Söylemeye gerek yok, ondan haber aldığım için şaşırmıştım.
Needless to say, we have all the data on the recipient of this floral homage.
Çiçekçiden hediyenin gönderildiği kişinin bilgileri alındı. Bu bilgi de size sunulacak.
Needless to say, Count Peña Flor was only made up to upset my husband and make him go on a pilgrimage!
Tabi Kont Peña Flor sadece kocamı rahatsız edip hac yoluna düşürmek için uyduruldu.
Needless to say, I'm present in a far more humble capacity than Scott would be.
Benim Scott'tan daha mütevazi olduğumu söylememe gerek yok.
I devised this plan for reciprocal tariff agreements which, needless to say, caused a stir at the embassy.
Mütekabil gümrük tarifesi anlaşması için bir plan yaptım ve bu, elçilikte ortalığı biraz karıştırdı.
Needless to say, I shall miss not having her with me.
Yanımda olmamasını özleyeceğim.
Needless to say
Onu herkes biliyor zaten
Needless to say, he wasn ´ t with us for long.
Yanımıza yeni girdiğini söylememe gerek yoktur sanırım.
Ex-cavalry officer, needless to say.
Eski bir süvari subayı, haliyle.
Needless to say, I have respected your wishes... and have not informed Penelope.
Söze hacet yok, isteklerine saygı duyuyorum ve Penelope'ye bilgi vermedim.
Needless to say, you are all sworn to total silence and won't discuss this matter outside this room.
Söylemem gereksiz, hepiniz sessiz kalmaya yeminlisiniz... ve bu meseleyi başka kimseye açmayacaksınız.
Needless to say, his loss is our gain.
Onun ayrılışı bizim kazancımız oldu.
Sheriff, needless to say, he's been shot.
Vurulduğunu söylemek gerkesiz Şerif.
Needless to say, it's his last will and test- -
Söylemesi gereksiz, bu onun son arzuları ve vas...
Needless to say you are something of a hero around this household.
Söylemeye bile gerek yok ama siz bu evin bir kahramanısınız.
Then needless to say, more boozes and more nightmares.
Söylemeye gerek yok, daha çok içtim ve kabuslar gördüm.
Needless to say, they amassed an exorbitant fortune.
Çok yüksek bir servet topladıklarını, söylemeye gerek yok.
And needless to say, they are specialists.
Ve onların uzman olduğunu söylemeye gerek yok.
Needless to say, we're very proud of Detective Ciello's work.
Tabii Dedektif Ciello ile ne kadar gurur duyduğumuzu söylememe gerek yok.
Needless to say, we felt qualified to handle having children, and we planned to have children.
Söylemeye gerek bile yok, çocuklarla başa çıkabileceğimizden emindik. Ve çocuk yapmaya karar verdik.
Needless to say, I was angry.
Söylemeye gerek bile yok, çok kızmıştım.
It's easy to find the poisonous blood but for the noble... Needless to say
Zehirleri bulmak çok kolay... ama soylu kadın.... o da kolay!
And needless to say, it's your first of the day.
Söylemeye gerek yok, ilk gününüz olacak.
Needless to say, we'll be offering you the special 24 % interest rate we reserve for major corporations and a few of our Arab friends.
Söylemek gereksiz sana % 24 özel faiz öneriyoruz. .. büyük şirketler ve birkaç arap arkadaş için ayırırız
You see, Captain von Bayerling is our French specialist, and the French, needless to say, would do most anything to hinder his effectiveness.
Görüyorsunuz, Yüzbaşı von Bayerling bizim Fransa uzmanımızdır ve Fransız'lar, söylemeye gerek yok, O'nun etkinliğini azaltmak için pek çok şey yapacaklardır.
Needless to say, I was despondent about the meltdown.
Umutsuzluğa kapıldığımı söylemem gereksiz.
Needless to say, Cousin Larry I think I've been wasting my time poking animals up the hill with a stick.
Lafı bile olmaz, Kuzen Larry. Sanırım elimde bir sopa, tepeye çıkıp hayvan gütmekle vaktimi ziyan ediyormuşum.
Needless to say, the poor guy peeked.
Fazla söze gerek yok zavallı herif gizlice bir bakış attı.
Well, needless to say, he'd be honored to have you with him.
Şey, söylememe gerek yok, onunla birlikte olmandan onur duyacak.
Needless to say, this is a matter of great concern to us, and if it would not be too much trouble, we would like you to come down tomorrow morning to 26 Federal Plaza.
Tahmin edebileceğiniz gibi, bu bizim için çok önemli. Size zahmet olmazsa yarın sabah Federal Plaza 26 numaraya gelmenizi rica ediyoruz. Mümkün mü?
My family is... needless to say, quite overwhelmed.
Ailem her neyse, oldukça karışık.
Needless to say the casualties in the leading regiment may be extreme.
Söylemeye gerek yok, öncü kuvvetlerde fazla kayıp verebiliriz.
Needless to say, this office will do anything to assist you and your cousins.
Tabii ki bu dairede sana ve kuzenlerine her türlü yardım yapılır.
They don't listen to me, needless to say.
Doğrusunu istersen... beni asla dinlemiyorlar.
NEEDLESS TO SAY, I'LL PAY ALL YOUR EXPENSES... AND PUT YOU ON DOUBLE SALARY.
Söylemem gereksiz ama tüm masraflarını karşılayıp... maaşını iki katına çıkaracağım.
Needless to say it doesn't happen, to the same extent at least.
Tabi ki benzer derecede olmayacaktır.
Needless to say, this wasn't true.
Bunun yalan olduğu aşikâr.
Needless to say, Gloria, the discretion to ask us Father about this.
Söylemeye gerek yok gerçi ama babamız bunun için ketum olmamızı öneriyor.
Needless to say, the Germans couldn't give a damn about the Boers.
Onların tek ilgilendikleri Kuzey Afrika'nın altın ve elmasları.
Needless to say, I'm happy to announce that she's still a daughter.
Kızımın hâlâ kız olduğunu söylemekten memnunum.
to say the least 206
to say good 30
to say goodbye 37
to say 74
to say what 25
sayonara 114
say hello to my little friend 37
say my name 79
saying 381
says 221
to say good 30
to say goodbye 37
to say 74
to say what 25
sayonara 114
say hello to my little friend 37
say my name 79
saying 381
says 221
sayid 267
sayuri 58
say cheese 102
say it louder 17
say hi 185
say something 1124
say it like you mean it 26
say what now 22
say your prayers 56
say it ain't so 28
sayuri 58
say cheese 102
say it louder 17
say hi 185
say something 1124
say it like you mean it 26
say what now 22
say your prayers 56
say it ain't so 28
say it again 435
say it out loud 26
say what 525
say something nice 28
says who 419
say your name 29
say something to me 20
say goodbye 109
say hello 271
say thank you 77
say it out loud 26
say what 525
say something nice 28
says who 419
say your name 29
say something to me 20
say goodbye 109
say hello 271
say thank you 77