That is a lie traduction Turc
638 traduction parallèle
That is a lie.
Yalan bu.
That is a lie too.
Bu da bir yalan.
That is a lie.
- Bu bir yalan. Yalan.
( Beeping ) That is a lie, but won't be held against you.
Bu bir yalan, ama sana karşı kullanılmayacak.
That is a lie, but won't be held against you.
Bu bir yalan, ama sana karşı kullanılmayacak.
I was untrue. Untrue with many. - That is a lie.
Doğru değildi, birçoğunun olduğu gibi.
That is a lie.
Bu bir yalan.
That is a lie.
Yalan.
The gentleman was with us that evening at the hotel next room... This is a lie...
Bayım, yakınlardaki bir otelde kalan partideki beylerden biri bir şey unuttuğunuzu söylüyor.
I merely wish to point out that a lie is relative... as is truth.
Sadece, yalanın göreceli olduğuna dikkat çekiyorum bu durumda doğru.
That is of course a lie!
Bu elbette yalan.
That's... That's all it is, is a lie.
Bunların hepsi yalan.
I have a lie-detector test and Keeler's sworn statement that the fellow is innocent.
Adamın masum olduğuna ilişkin elimde yalan testi ve Keeler'in yeminli ifadesi var.
I swear by all that is sacred that whatever she said was a lie.
Kutsal olan her şeyin üzerine yemin ederim ki dedikleri yalandı.
This is the best way that I know of to prove that everything that Pearlo's been saying about us is a lie.
Bunun kanıtlamanın benim tek şansım olduğunu biliyorum Bu sayede Pearlo'nun bizim hakkımızda söylediği herşeyin yalan olduğu anlaşılacak.
Who's to say that a lie is always bad?
Yalanların her zaman kötü olduğunu kim söyleyebilir?
You say that your disrepute is all due to lies, Tamiya yet you lie in wait in a place like this conduct unworthy of even the lowest samurai.
Kötü ününün, yalanlardan kaynaklandığını iddia ediyorsun, Tamiya hala, böyle bir yerde beklerken bile yalan söylüyor en düşük derecedeki samuraydan bile daha saygısız davranıyorsun.
Is that why you volunteered for a lie-detector test?
Bu yüzden mi yalan makinesine bağlanmak istedin?
Ladies and gentlemen of the jury, a polygraph or lie-detector test is not admissible in evidence, because no one has ever been sure that some people couldn't lie to a lie detector and get away with it.
Sayın jüri üyeleri, yalan makinesi veya benzeri testlerin sonuçları... kanıt olarak kabul edilemez, çünkü şimdiye kadar... insanların yalan makinesini aldatamayacağı kanıtlanamamıştır.
That is a lie.
Bu yalan.
Now the trial judge advocate states that this is a bald-faced lie and charges rape and murder.
Şimdi, savcı bunun başlı başına bir yalan olduğunu Tecavüz ve cinayetten yargılanmasını isteyecektir.
The time is now, the place is a little diner in ridgeview, ohio, and what this young couple doesn't realize is that this town happens to lie on the outskirts of the twilight zone.
şimdi burada ohio'da küçük bir lokantada. ve bir genç çift için çok şey ifade etmeyesede... bu şehirdeki garipliklerle yüzleşecekler. tabi ki alaca karanlık kuşağında.
It is with a full awareness that the four years that lie ahead for this country are, in a sense, the crucial years.
Ülkemizi bekleyen önümüzdeki 4 yılın çok kritik olduğunun tamamiyle farkındayım... Yıllar...
- And forced on her without her consent. - That is a dirty, black lie!
Tamam.
- That is a lie!
- Bu bir yalan.
An assumption that one associates with minds of their calibre... and which is, in itself, gentlemen, a lie.
Onların düzeyinden beklenen... ve, Baylar, aslında yalan olan bir varsayım.
- Is that a lie?
- O da yalan mı?
It's hard to make you understand that what I don't want is for you to be hurt, either by a lie or the truth.
Senin için anlaması zor ama benim tek istediğim yalan da olsa gerçek de olsa sana kötü bir şey olmaması..
We have to let all Havana know that this is a lie.
Tüm Havana'ya bunun yalan olduğunu yaymalıyız.
That's a great lie, that is.
Bu harika bir yalan, öyle.
That is such a lie!
Yalan işte!
Are you telling me that everything you've ever said is a lie?
Söylediğin her şey yalan mıydı yani?
Het elder sister is so curst and shrewd... that till the father rids his hands of her, Master... your love must lie a maid at home.
Büyük kız aksi ve ters ki, Babası onu everene kadar çare yok, Etendim, sizin aşkınız evde kalacak.
Everything Harry tells you is a lie. Remember that. Everything Harry tells you is a lie.
Harry'nin söylediği her şey yalandır.
- That's a lie. Oh, yes, it is.
- Bu bir yalan.
I got a feeling that all your little statements are true but what they add up to is one big lie.
İçimden bir ses, senin bütün bu küçük laflarının doğru olduğunu söylüyor. Fakat bunların hepsi büyük bir yalanla bağlantılı gibi gözüküyor.
I warn you, one more lie out of you, and I will charge you with obstruction, and, believe me, Miss Rose, that is a promise.
Sizi uyarıyorum, bir yalan daha söylerseniz, sizi mukavemetle suçlarım, ve inanın, Bayan Rose, buna söz veriyorum.
That is a rotten, filthy lie!
Bu adi bir yalan!
A lie, when you declared that a nephew is not his uncle's heir.
Bir yeğenin dayısına veliaht olmaması bir yalan.
Another truth is that my client voluntarily... And the prosecution is well aware of this fact. Voluntarily took a lie-detector test...
Başka bir gerçek de, müvekkilim kendi arzusuyla... ki savcılık da bunu çok iyi biliyor... yalan testinden geçti.
She said she loved him as a friend, but we know that this is a lie.
Bana onu arkadaş olarak sevdiğini söyledi, fakat bunun yalan olduğunu biliyoruz.
That is a lie.
Yalan söylüyor.
The idea that biological experiments on people have been used in a post-nuclear humanity reconstruction program... is absolute rubbish! A lie!
İnsanların üzerinde biyolojik deneylerin yapıldığı nükleer savaş sonrası insan yapılandırma programı uygulandığı saçmalığın daniskasıdır!
Y'know, the big lie about sailors is that they have a girl in every port.
Bilirsin, denizcilerin her limanda bir sevgilisi olduğuna dair bir efsane vardır.
I was saying, what I like best about trees... is that, on a moonlit night you can lie under them... with the leaves gently blowing...
Ağaçlar hakkında diyordum ki, en çok hoşuma giden tarafı mehtaplı bir gecede yatarken yapraklar hışırdıyor...
Hope exists if someone believes the earth is not a dream... but a living body... and that sight, touch and hearing do not lie.
Biri dünyanın bir rüya olmadığına inanıyorsa umut vardır ama canlı bir beden ve görme, dokunma ve işitme yalan söylemez.
That is a bald-faced lie!
Bu kocaman bir yalan!
Now, Byron, I understand you took a Naval Reserve course and obtained a commission. Is that where your interests lie?
Byron donanmada yedek konumdasın merak ettiğim, o işe meraklı mısın?
"the truth is a lie that hasn't been found out".
"Gerçek, ortaya çıkarılmamış bir yalandır."
"The truth is a lie that hasn't been found out".
"Gerçek, ortaya çıkarılmamış bir yalandır."
That is such a lie.
Kuyruklu bir yalan.
that is 2872
that is so lame 16
that is not 75
that is the question 108
that is awesome 117
that is not fair 93
that is so sweet 227
that is all 319
that is weird 91
that is good 189
that is so lame 16
that is not 75
that is the question 108
that is awesome 117
that is not fair 93
that is so sweet 227
that is all 319
that is weird 91
that is good 189