That one traduction Turc
131,746 traduction parallèle
I worked on that one.
Bu davada ben de çalışmıştım.
I like to think that that one fine day, it won't matter a whit to you what anybody says sideways.
Benim fikrime göre ileride bir gün kimin senin hakkında ne dediğinin en küçük bir önemi bile olmayacak.
Tell me, Charles, does it not bother you that one of your own vaqueros led the greaser bandits to your front door?
Söylesene Charles, kendi kovboylarınızdan birinin Mexikalı haydutları evinizin önüne kadar getirmiş olması canını sıkmıyor mu?
Why the hell would Sandstorm remove that one?
Sandstorm acaba neden sildi onu?
Yeah, well, you're right about that one.
O konuda haklısın.
We come to these rooms, we work the steps and we trust that one day, we'll be rewarded.
Bu toplantılara geliyoruz, bu aşamaları yürütüyoruz ve günün birinde ödüllendirileceğimize inanıyoruz.
I know that one.
Onu tanıyorum.
Oh, that one near the new Italian place?
Hani şu yeni İtalyan mekâna yakın olan mı?
You worked that one with me once.
Benimle çalışmıştın.
It's such a relief to talk when one wants to and not be told that children should be seen and not heard.
İnsanın canı istediğinde konuşabilmesi ve çocuklar az konuşmalı diye azarlanmaması çok güzel.
One of us will have to drive over and see Mrs. Spencer tomorrow, that's for certain.
Birimizin yarın gidip Bayan Spencer'ı görmesi gerekecek. Kız geri gönderilmeli.
That's one way to put it. You should've heard her talk coming from the station.
Tren istasyonundan gelirken nasıl konuştuğunu görecektin.
That's one chore done!
Yumurtalar! İşlerimden bir bitti!
One of my squires returned on horseback after a harrowing journey... and handed me a letter... that required my urgent attention.
Yaverlerimden biri yürek paralayıcı bir yolculuktan yeni döndü ve bana hemen okumamı istediği bir mektup verdi.
Whoa! That's a nice one.
Bu iyiydi.
That kid in the car, the older one.
Arabadaki çocuk, büyük olan,
And a truck like that with a stick shift, I doubt she'll ever drive one.
O kamyon düz vites, onun kullanabileceğinden şüpheliyim.
One day, while the girl was at her loom, he and his wife peeked inside and saw that she wasn't a woman at all.
Bir gün, kız dokuma tezgahındayken eşiyle birlikte gizlice içeri bakınca onun kız olmadığının farkına vardılar.
I can't let them fight a war over the one thing that can save us.
Onların bizi kurtarabilecek tek şey için savaşmasına izin veremem.
No one's opening that hatch as long as I'm in here with Emori.
Emori'yle orada olduğum müddetçe kimse o kapıyı açamaz.
Unless we can get another ride, no one's making it to that island.
Başka bir araç bulamazsak kimse adaya varamaz.
You cut that suit, and it saves no one.
Kostümü yırtarsın, kimseyi de kurtarmaz.
That gives us 90 minutes to run a 6-hour preflight check, retrieve the oxygen generator from the lighthouse, turn a cockpit designed for two into one that can carry 8, and load the cargo hold with enough food to keep us from starving in space while we wait for the algae to bloom.
Bu da bize 6 saatlik ön uçuş kontrolleri için 90 dakika verir, deniz fenerinden Oksijen Jeneratörünü al, iki kişilik kokpiti 8 kişiyi alacak hale getir, ve yosunlar çiçek açana kadar, uzayda açlıktan ölmemizi engelleyecek kadar yiyecek yükle.
My mom had a vision of me dying, just like the one Raven had that told her there was a rocket here.
- Mücadelemiz henüz bitmedi. Annem, öldüğüm bir hayal gördü, Raven'ın, kendisine burada roket olduğunu söyleyen birini gördüğü gibi.
You're the one who told me that's in my past.
Bunun geçmişte kaldığını bana sen söylemiştin.
I was the one that found your camp.
Kampınızı bulan kişi bendim.
Take me to one of the places that you go.
Beni takıldığın yerlerden birine götür.
No one's told him that yet?
- Daha söylemediniz mi?
Listen, we're grateful that you're here, that you came all this way, but our daughter's met dozens of doctors, each one ordering more tests, putting her through more hell, making promises they had no business making.
Onca yoldan geldiğiniz için minnettarız ama kızımız bir sürü doktorla tanıştı. Her biri daha fazla tahlil istediler ve ona zor anlar yaşattılar. Gerçekleştiremeyecekleri sözler verdiler.
I'm not the one that asked you to come here in the first place.
Buraya gelmeni ben istemedim.
That's book one of Livy's "Ab Urbe Condita."
O kitap Livy'nin "Ab Urbe Condita." sından biri.
The other one said that I needed his arrest-record number.
Diğeri tutuklanma kayıt numarasının gerektiğini söylüyordu.
Well, it's the only one that they get, and I made this happen.
Ellerinde bundan başka bir şey kalmadı. Üstelik benim yüzümden.
That kid in the bed next to you, the one who couldn't breathe?
Yanınızdaki yatakta yatan ve nefes alamayan çocuk var ya?
Your mom, your mother, uh, the one that raised and fed you?
Annenle. Hani seni büyüten besleyen kadın var ya?
I feel like one of them animals that chewed its leg off to get out of a trap.
Kendimi kapandan kurtulabilmek için kendi bacağını çiğneyip koparan hayvanlar gibi hissediyorum.
It should have at least been fun, but you two were so busy arguing about how to teach or not teach students that you forgot that you had one in here!
Eğlenceli olması gerekiyordu ama siz ikiniz burada bir öğrenciniz olduğunu unutup öğrencilere nasıl öğretilmesi gerektiğini tartışmakla meşguldünüz.
Right. Okay, ma'am, we're gonna take that old pacemaker out and give you a brand new, shiny one. How's that sound?
Pekala hanımefendi, eski kalp pilini çıkarıp sana yepyeni bir tane takacağız.
Yeah, but the choice that keeps everyone alive is the right one.
Herkesin hayatta kalmasını sağlayacak çözüm en doğru olanıdır.
Just one little clip, and you can scratch that itch.
Sadece tek bir klips. Sonra kanepede pineklemeye dönebilirsin.
Yeah, the Norwood is the first of three separate surgeries that are performed over the first three years of his life, as opposed to just one for the transplant.
Norwood hayatının ilk üç yılında kademeli olarak gerçekleştirilecek ameliyatların ilki. Nakilse sadece tek bir kez yapılır.
You know what? This stitch that I just did no one else does it like this, and do you know why?
Az önce attığım dikişi kimse benim kadar iyi atamaz.
The baby, the one that Karev and I were...
Karev'le ikimizin- -
That is one nasty throat tumor.
Çok kötü bir boğaz tümörü.
Well, one that looks that good.
Bu kadar iyi görünen biri.
Even if you try to erase it, the metadata tells us that there is one minute and 20 seconds missing
Silmeye çalışmış olsan da üzerindeki veriler videonun başından tam 1 dk 20 sn kesinti olduğunu söylüyor.
That's the one they found with the window broken.
- O arabayı camı kırık olarak buldular.
Actually, that's two staples, not one.
Aslında Staple değil de Staples.
Yeah, yeah! That's the one.
Evet, evet!
One wrong jostle and that clip pops off his aorta.
Bir yanlış harekette mandal aortundan fırlar.
Answer the question you wish had been asked instead of the one that was.
Sorulana değil, sorulmasını istediğin soruya cevap ver.
that one over there 16
that one right there 19
that one time 17
that one day 20
that one there 54
that one's mine 38
ones 44
one day at a time 90
one moment please 57
one more time 797
that one right there 19
that one time 17
that one day 20
that one there 54
that one's mine 38
ones 44
one day at a time 90
one moment please 57
one more time 797
one day 2293
one thing at a time 106
one month later 23
one more 931
one year ago 42
one more shot 23
one more day 57
one more hour 17
one more chance 34
one hundred 76
one thing at a time 106
one month later 23
one more 931
one year ago 42
one more shot 23
one more day 57
one more hour 17
one more chance 34
one hundred 76
one step at a time 173
one more minute 37
one more round 22
one more drink 18
one more thing 865
one moment 967
one and two 35
one second 1230
one sec 340
one night 558
one more minute 37
one more round 22
one more drink 18
one more thing 865
one moment 967
one and two 35
one second 1230
one sec 340
one night 558