The real me traduction Turc
2,213 traduction parallèle
I'll just keep praying... because it's not the real me.
Sürekli dua ediyorum çünkü bu gerçek ben değilim.
- Do you remember the real me?
- Gerçek beni hatırlıyor musun?
The past few days, the fun we had.. its not the real me.
Son birkaç günde çok eğlendik, ama bu kişi ben değilim.
Well, what do you kids think of the real me? Huh?
Gerçek ben hakkında siz ne düşünüyorsunuz çocuklar?
But I was kind of hoping that you could give me a chance to at least show you the real me.
Ama tür umuyordum..... değildir size verebilir bana bir şans Ieast gerçek göstermek için beni.
When their eyes and crotches are hot-wired to my every tiniest single move, that's when I stop time and I become myself, the real me.
Gözleri ve pantalonlarındaki hareketlenmeleriyle, beni takip etmeye başladıklarında işte zamanı durdurmak istediğim an, o andır! Sonra artık kendim olabilirim.
Look, this isn't the real me.
Bu ben değilim.
People who read fairy tales... are always the sort who become a hideous burden to people like me... who read books with real information.
Masal kitapları okuyanlar benim gibi gerçek bilgileri içeren kitapları okuyanlara oldum olası sevimsiz bir yük olmuşlardır.
He could plug me in to the real thing, so my experience of it was always the best quality.
Ancak Ravi'ye çok şey borçluyum.
You want my real name or the one they gave me?
Gerçek adımı mı, bana verdikleri adı mı soruyorsun?
That's the first real thing you've said to me in months.
Bu günlerde bana söylediğin tek gerçek şeydi bu.
The real question is, why did you ever put up with me?
Asıl soru, bana neden katlandın ki?
At least now I know the real reason why you hate me!
En azından şimdi benden nefret etmenin asıl sebebini biliyorum!
You don't care about the new me, the real Lucy.
Gerçek beni umursamıyorsun, gerçek Lucy'i.
The real problem is that a garage in the city cost me a bloody fortune.
Gerçek sorun şu ki şehirdeki otopark ücreti bana bir servete mal olur.
Yeah, well, he told me where the real one is, but there's no time.
Evet, asıI flaşın yerini söyledi ama vakit yok.
Now, to me, the savings of adding a third guy sounded like a real positive.
Üçüncü bir adam eklemenin bize arttıracağı para miktarı çok iyi bir şey gibi göründü bana.
It's not a metaphor, the priest told me it's real!
Bu mecazi bir şey değil. Papaz her şeyin doğru olduğunu söyledi.
So, give me some fake hugs right now and laugh real loud like we're the happiest family on earth.
Dümenden sarılın bakalım. Dünyadaki en mutlu aileymişiz gibi gülün şimdi de.
When Dr. Lederman gave me the results, it was a real wake-up call.
Doktor Ledermanın bana sonuçları söylemesi gerçek bir "kendime gelme" uyarısı oldu.
I was real interested in what he had to say and what he was going to teach me and the new journey that I would be taking with him.
Söyledikleriyle, öğretecekleriyle ve onunla atılacağım yeni serüvenle gerçekten ilgileniyordum.
The one thing that is true that Ann said to me, "you really start tasting the real taste of what you're eating,"
Doğru olan bir şey varsa, Ann'in söylediği gibi, yediğinin gerçek tadını almaya başlıyorsun.
Do you mind just stepping up with me in the office real quick?
Çabucak ofise gelebilir misin?
I was born and raised in a singularly disadvantaged electorate, of which I am still a local, so... If Australians, if the people, see fit to choose me as their next prime minister, I will see to it that 1972 will be the beginning of real equality and health and education for all young Australians.
Hâlâ yerlisi olduğum, yalnızlaştırılmış, mağdur bir seçim bölgesinde doğup büyüdüm, o yüzden eğer Avustralyalılar, halk, beni sonraki başbakanları olarak seçerse 1972 yılı, Avustralya'nın genç nesilleri için sağlık ve eğitimde gerçek eşitliğin başlangıcı olacaktır.
Do me a favor, ok? Look me in the eyes real quick.
Gözlerime bak
BUT SOMEWHERE ALONG THE LINE HE LOST THE LINK TO ANYTHING THAT'S REAL- - TO ME, TO THEM, TO HIS HOME.
Ama bir yerde benimle, onunla onlarla, eviyle aramızdaki bağlantı koptu.
It's amazing how many times people ask me to find something, but the real treasure's something else altogether.
İnsanların benden sürekli bir şey bulmamı istemeleri, ama asıl hazinenin tamamen başka bir yerde olması harika.
You and Dad raised me to be who I am right now the real Clark Kent.
Yani senle babam beni olduğum kişi..... yani Clark Kent olmam için yetiştirdiniz.
The bartender changed it to the Discovery Channel after the Lakers game, but it felt very real to me.
Tamam, barmen Lakers maçı bitince Discovery'yi açtı. Ama bana çok gerçekçi geldi.
People have been tricking me, but I knew the real you would recognize me.
İnsanlar beni kandırdılar ama gerçek senin beni tanıyacağını biliyordum.
The only thing that's ever been real is me and you.
Gerçek olan tek şey sadece sen ve bendik.
They've been on me about a New Orleans album ever since the storm. There's gonna be a real advance.
Fırtınadan beri bana New Orleans albümü yapmam için baskı yapıyorlar.
Unless I've lost count, that's more than 18 million passing through me in real estate purchases, not even counting the building that I've got my money on.
Yanlış hesaplamadıysam 18 milyon dolarlık kamulaştırma için benden imza almaları gerekecek. Paramı bağladığım binayı hesaba katmıyorum bile.
Even though you've never had a real job and that problem with the jail business, and you've never given me any grandchildren.
Her ne kadar gerçek bir işin olmasa ve hapse girmiş olsan da ve bana torun vermemiş olsan da.
You made me realize that the real problem isn't that I'm not ready.
Bana asıl problemin hazır olamamam olmadığını gösterdin.
The only thing that's gonna save me is finding the real killer.
Beni kurtaracak tek şey katilin kimliğini öğrenmek olacak.
The last fool who backed out of a deal on me - - he had a real nice funeral.
Anlaşmada arkamdan iş çeviren son ahmak güzel bir törenle gömüldü.
He made this point to tell me how this woman was becoming a real pain in the ass for Gibbons, for the company.
Sadece bu kadının Gibbons ve şirket için sorunlar yaratan bir çalışan olduğunu belirtti.
Ok, wait, let me just make sure I got this you took one bill, and you wanted to make sure it was real and when you're standing in line at the bank you come to your senses
Tamam, dur bakalım anlamış mıyım? Kasadan sahte olmadığına emin olmak için bir tane banknot aldın. Bankada sıra beklerken, aniden kendine geldin.
So, I think, "Okay, I'm gonna take one bill to the bank, " and they're gonna let me know whether or not it's real. "
Bunun üzerine, "tamam, bir adet banknotu bankaya götürürüm bana sahte olup olmadığını söylerler" dedim.
Now, the real question is, do you want to call the reporters, or do you want me to?
Esas soru şu : Basını arayacak mısın, ben mi arayayım?
You throw a little dirt on me, that'll make you look real good for the boys in blue, right?
Bana biraz pislik atarsan memurların gözünde artı puan alırsın, değil mi?
Ida. I think the real trouble with that girl is me.
Ida, bence o kız benim yüzümden zorluk çekiyor.
My question, and call me a hopeless romantic, is about the extraordinary possibility of those being real.
- Bu soru değil. - Sorum şu ki, belki bana umutsuz bir romantik diyebilirsin. Gördüğüö şeylerin gerçek olma ihtimali var mı?
All right? Please just give me a chance to show you who the real Lester Patel is.
Sana gerçek Lester Patel'i göstermem için bana bir şans ver.
Please tell me we didn't come all the way down here for someone who isn't real. He is real.
Lütfen onca yolu gerçek olmayan birini görmek için geldiğimizi söyleme.
My dad used to build me a ramp and I used to jump 14 toy buses, where Evel Knievel tried to jump the 14 real buses.
Babam atlayabilmem için 14 oyuncak otobüsten rampa yapmıştı Evel Knievel bunu ondört gerçek otobüsle yapmıştıı
I got caught with some coke, embarrassed my mother, which was the real crime, so she threw me out and cut me off entirely.
Kokainle yakalandım, annemi utandırdım ki gerçek suçta buydu o da beni kovdu ve tamamen mirastan çıkardı.
The work of the real Stacey Bess is what truly inspired me to become part of tonight's Hallmark Hall of Fame presentation.
Gerçek Stacey Bess'in yaptıklarından etkilenerek, Hallmark Hall of Fame kuşağında rol almayı istedim.
Well... You can always come and visit me in the real world.
Sen istediğinde gelip beni gerçek dünyada ziyaret edebilirsin.
Well, I am the only real me.
Gerçek Tomie benim.
the real one 64
the real deal 26
the real story 16
the real thing 38
the real ones 16
the real you 39
the real 41
the reality is 24
the real question is 84
the real reason 20
the real deal 26
the real story 16
the real thing 38
the real ones 16
the real you 39
the real 41
the reality is 24
the real question is 84
the real reason 20