Truth is traduction Turc
14,065 traduction parallèle
The truth is, is that she cut her wrists.
Gerçek şu ki, bileklerini kesmiş olması.
And the truth is I'm sorry.
Ve bu gerçek üzgünüm.
The truth is, she was all those things even before Ascension.
O, önder olmadan önce bile bilge ve güçlüydü.
A half truth is a lie.
Yarım gerçeğin tamamı yalandır.
Truth is, this is bigger than any single country's fate.
Gerçek şu ki, bu tek bir ülkenin kaderinin ötesinde.
But the truth is he wasn't in the Klan.
Ama gerçek şu ki Klan üyesi değildi.
The truth is I have no idea who the hell I am.
İşin aslı ben daha kendimin bile kim olduğumu bilmiyorum.
Truth is, I don't remember much about it, just being knocked down and feeling wet.
- Öyle mi dersin? Gerçek şu ki olayı çok hatırlamıyorum. Sadece yere yapışıp, yaş hissettiğimi.
Truth is, I think Dan didn't even know a thing about Jesse to tell.
Bence, Dan Jesse hakkında söyleyecek bir şey bilmiyor.
Truth is, Harry... I'm scared to fire this at you.
Gerçek şu ki, Harry bileklik sendeyken ateş etmeye korkuyorum.
But the truth is the world is better off.
Doğrusu dünya daha iyi bir yer olacak.
Truth is, we don't know what they're doing up there.
İşin aslı şu ki, yukarıda ne yaptıklarını bilmiyoruz.
- The only way for Nancy to face Freddy and learn the truth is through her nightmares.
- Nancy'nin Freddy ile yüzleşip gerçeği öğrenmesinin tek yolu kâbuslardan geçiyordu.
Truth is, you look terrible.
Gerçek şu ki berbat görünüyorsun.
Truth is, Commissioner, the man on trial here, you consider your friend.
Gerçek şu ki müdür bey burada davalı olan kişi, dostun olarak gördüğün biri.
Truth is I came home to pick up a few things.
Gerçek şu ki eve bir kaç eşya almak için geldim.
But if what you're telling me is right, the truth is much worse.
Ama bana söyledikleriniz doğruysa gerçek çok daha kötü.
Oh, but the truth is that my husband died because he loved me...
Ama gerçek şu ki, kocam öldü çünkü beni sevdi.
He threatened Laurel, and the truth is I'm glad Darhk came after me and not her because if he'd done it, I'd- - you were protecting her just like you were protecting me.
- Laurel'ı tehdit etti. Ama Darhk iyi ki kızım yerine benim peşime düştü... - Kızımın peşine düşseydi...
You're only saying that right now because you're in 10 different kinds of pain, but the harsh truth is that Felicity- - she broke up with you because of your choices, because lies that you told,
Bunu şu an 10 farklı acı çektiğin için söylüyorsun sadece. Ama acı gerçek şu ki Felicity seninle kendi seçimlerin yüzünden ayrıldı. Söylediğin yalanlar yüzünden.
Brian, I am deeply touched that you came all this way to find me, but the truth is, you and I have very little in common.
Brian, beni bulmak için bunca yolu gelmene gerçekten çok duygulandım. Ancak gerçek şu ki ; seninle çok az ortak noktamız var.
Truth is, locking you up would be easy.
Gerçek şu ki sizi hapse atmak şu an için çok kolay.
Truth is, the first time I saw this guy, I knew there was something out of place.
Gerçek şu ki, bu adamı ilk gördüğümde sende farklı bir şeyler olduğunu anlamıştım.
Truth is dangerous.
Gerçek tehlikelidir.
Look, the truth is, I just wanted to say hi.
Aslında, sadece bir merhaba demek için uğradım.
Truth is, you and Abbie weren't the only one to keep secrets.
Gerçek şu ki, sadece ikinizin sırları yok.
Listen, the truth is, I owe people money.
- Gerçek şu ki, insanlara borcum var.
The truth is... ♪ Another situation ♪
Gerçek şu ki... Buraya Glann ar Mor için geldim.
When the truth is, you don't really exist.
Aslında sen yoksun.
The truth is Alice and Agent Dao decided to go after Rhys. - What?
Aslında Alice ve Ajan Dao, Rhys'ın peşine düşmeye karar verdi.
Because the only present I'm interested in is the truth.
Çünkü ilgilendiğim tek hediye, gerçektir.
And that is the truth.
Ve işte gerçek bu.
The truth is,
İşin aslı şu ki bence yaptığın zekiceydi.
Nothing this man says is the truth, ok?
Bu adamın söylediği hiçbir şey doğru değil.
Is it the truth?
Bu doğru mu?
There is some truth to the idea that human beings should have a modicum of common sense.
Harikasınız. - İnsanlara gerçekten biraz sağduyu lazım.
Because if you can convince yourself that it's just business as usual, then the truth of what might have happened to Abbie can't sink in.
Çünkü eğer kendini bunun sıradan bir iş olduğuna inandırırsan o halde Abbie'ye gerçekten olanları aklından kolayca atamazsın.
Only if Manohar is speaking the truth?
Manohar gerçeği söylemiyorsa?
Truth of the matter is, I just need to get Bianca out of my system.
Gerçek şu ki Bianca'yı unutmam lazım.
Well, it's between black and ivory, and to tell you the truth, this ivory is so beautiful...
Siyahla, fil dişi arasındaydım. Ve ne yalan söyleyeyim fil dişi olan çok güzel.
I'm gonna tell the truth. I'm gonna say it is my father.
Gerçeği söyleyeceğim, babam olduğunu söyleyeceğim.
- Yeah, we get it. - But you know what? You don't know until you give it a shot is the truth, right?
Ama biliyor musun bunun gerçek olduğunu bir şans verene kadar bilemezsin.
The truth of our existence is that we're all blessed and cursed with the drive to move forward.
İlerleme isteğiyle lanetlenmiş ve kutsanmış olmamız varlığımızın yegane gerçeğidir.
But forensics think the concentration in the syringe is similar to that used by the Soviets as truth serum.
Fakat adli birim, Sovyetlerin kullandığı doğruluk serumu ile aynı olduğunu düşünüyor.
There is one Spirit whose name is Truth.
Tek bir Ruh vardır ve adı Hakikat'tir.
This is the truth she needs to win.
Kazanması gereken gerçeklik bu.
What does it say about our relationship if your first instinct is to always hide the truth?
İlk aklına gelen yalan söylemekse ilişkimiz nasıldır sence?
But once Camelot dies, everyone will know my truth- - that love is a bullet to the brain.
Ama Camelot öldüğünde herkes acı gerçeği öğrenecek. Aşk beyne isabet eden mermi gibidir.
Uh, the funny thing is, I thought that once you knew the truth about the craziness of my world, that I would be relieved.
Uh, Komik olansa, sonunda dünyamın ne kadar çılgınca olduğunu öğrendiğinde rahatladım.
But there is another truth, Michael.
Bir gerçek daha var, Michael.
That is the unspeakable truth, Michael.
Akıl almaz gerçek bu, Michael.
is it 9219
israel 117
is something wrong 1059
is here 159
islam 16
isis 48
island 46
isabel 421
isaac 589
issue 86
israel 117
is something wrong 1059
is here 159
islam 16
isis 48
island 46
isabel 421
isaac 589
issue 86
issues 74
istanbul 39
isobel 100
isabella 232
isn't it 16586
isles 199
isabelle 287
isaiah 54
isak 44
issued 23
istanbul 39
isobel 100
isabella 232
isn't it 16586
isles 199
isabelle 287
isaiah 54
isak 44
issued 23
isaacs 61
isn't it lovely 28
isn't 159
isn't she lovely 35
is she beautiful 26
isn't it romantic 18
isn't she beautiful 90
is it really you 103
isn't he 2024
isn't it cute 23
isn't it lovely 28
isn't 159
isn't she lovely 35
is she beautiful 26
isn't it romantic 18
isn't she beautiful 90
is it really you 103
isn't he 2024
isn't it cute 23