Unlike him traduction Turc
139 traduction parallèle
It's so unlike him to cancel such an important meeting with Sejin Group.
Sejin Grup'la olan önemli toplantısını bile iptal etti.
You are so unlike him.
Sen hiç ona benzemiyorsun.
unlike him, you deceive them for nothing.
Sen de o adam gibi kadınları sürekli kandırıyorsun.
It's unlike him to be so late.
Hiç böyle geç kalmazdı.
But that night he looked strained in a way that was unlike him.
Ama o akşam sanki başka birisi gibiydi.
Wouldn't you say that was unlike him, Tony?
Böyle bir şey yapacağını hiç ummazdın, değil mi Tony?
It's unlike him to forget an important thing.
Önemli şeyleri unutmazdı eskiden.
He thinks we're too unlike him.
Hiç ona benzemediğimizi düşünüyor.
In fact, it would be unlike him to miss a single move of Shingen's.
İşin aslı Shingen'in tek bir hareketini bile kaçırdığı düşünülemez.
How unlike him to be late for a party.
Bir eğlenceye geç kalması ona hiç yakışmıyor.
So unlike him.
Hiç ona benzemiyor.
Unlike him, I'm normal.
Onun tersine, ben normalim.
- Yes, but it's so unlike him.
- Ama bu ona göre bir şey değildi.
It is unlike him to leave it there...
Bob'un topu orada bırakması hiç muhtemel değil.
Just not unlike him.
Ama onun gibi olmamaya da çalışmıyorum.
This old drunk was telling jokes to his 2 drunk friends and he was keeping up his wife, who, unlike him, had a job to go to in the morning.
Yaşlı bir ayyaş, iki ayyaş arkadaşına fıkralar anlatıyormuş ve karısı da yukarıdaymış ki, karısının onun aksine sabah gitmesi gereken bir işi varmış.
Am I so unlike him?
- Ona hiç benzemiyor muyum?
And you know, that's just so unlike him... and, you know, I'm really...
Tanrım, sanki artık o değil.
But see, unlike him, you'd never cut me out of your life or split up my family.
Ama sen beni gözden çıkarmadın ya da ailemle aramı açmadın.
It's just so unlike him.
Bu onun yapacağı bir şey değil.
This is so unlike him.
Bu ona uymuyor.
Unlike him, you still have a chance at a future here.
Onun aksine, senin burada bir geleceğin var.
Unlike him
Onun tam aksine.
So unlike him.
Hiç huyu değildir.
Well... not completely unlike him.
Şey... hiç benzemiyor.
Yeah, unlike him, I had my foreskin removed at birth.
Evet, onun aksine, benimki doğduğumda sünnet edilmiş.
That's so unlike him to fall asleep.
- Normalde hiç uyuyakalmaz.
( laughing ) unlike him...
Onun yok...
No, but unlike him, I'm honest.
Hayır ama kendisinin aksine dürüstümdür.
Well, unlike him, I don't like to brag about my accomplishments.
Onun tersine başarılarımla övünmeyi sevmem.
But it's unlike him to not go and pick you up.
Ama seni hapisten çıktığında karşılamaması garip.
No nonsense about him, unlike you.
Senin gibi kapris yapmıyor.
The sisters were so alike, yet so unlike... he marvelled that they treated him as a brother.
Kızkardeşler birbirlerine çok beziyorlardı aynı zamanda da çok farklıydılar. Kendisini bir ağabey gibi görmelerine hayran olmuştu.
Unlike you, I know nothing about him.
- Ne olmuş Rohit'e? Sizin aksinize, ben onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
No, it couldn't,'cause unlike me someone loved him enough to put a bullet in his head.
Hayır olmaz çünkü benim aksime biri onu kafasına kurşunu sıkacak kadar sevmiş.
You told him. And you know, Mom, my gift, unlike Raymond's, is a total surprise.
Benim hediyem onunkinin aksine sürpriz.
Unlike you, I know nothing about him.
Sizin aksinize, ben onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
BUT AT LEAST HE HAS A SHRED OF DECENCY IN HIM, UNLIKE YOU.
Ama en azından senin tersine içinde az da olsa dürüstlük kalmış!
And the king's daughter agreed to marry him because unlike what you thought, she's not selfish and spoiled.
Kral da kızından onunla evlenmesini istedi. O da kabul etti. Çünkü düşündüğünün aksine o bencil ve şımarık biri değildir.
I remember him like an immortal god, walking among us, aware that his blood was unlike ours.
Onu ölümsüz bir tanrı olarak hatırlıyorum. Aramızda yürürken, kanının bizlerden farklı olduğunu düşünüyor gibiydi.
As long as, unlike the others, he leaves your TV when he takes off... I'll love him.
Bak, diğerlerinin aksine giderken televizyonunu bırakırsa onu severim.
A little, yes. But, mainly, it's because, unlike you, he does just exactly what I tell him to do. You see, it's my way or the highway, and since you've already broken that dictum... you're out!
Fakat asıl neden senin aksine, tam olarak ne söylersem onu yapması ; sen bu prensibi çoktan ezdiğin için dışarı!
The very sight of him is a burden to us, because his life is unlike that of others, and his ways are completely strange.
Ona bakmak dahi bizim için çekilmezdir... çünkü onun hayatı diğerleriyle uyumsuzdur... ve varlığı dahi başkadır.
Unlike you, I won't drive him and his pregnant wife out I won't consider him as my enemy and humiliate him
şimdiye kadar bana omuzlarının üstünden dünyayı gösterdin neden bir anda yere attın?
He was completely unlike what I expected of recruiter when I first spoke with him.
Onunla ilk konuştuğumda hiç askere eleman alan birisine benzemiyordu.
Unlike he said, I have no feelings for him.
Söylediğinin aksine, ona karşı hiçbir şey hissetmiyorum.
And if he can put two sentences together, you will send him to the lobby... where he will do his job. Unlike the two of you.
İki cümleyi bir araya getirebiliyorsa sizin aksinize işini yapması için lobiye göndereceksin.
Well, I like to think of it as a single parent who is raising her child to be a responsible man, unlike the boy who fathered him.
Ben buna bekar bir annenin, oğluna sorumluluk sahibi bir, erkek olarak yetiştirilmesi diye bakıyorum. Ona babalık eden oğlan gibi olmasın diye.
And unlike other Christians who believed in a flesh-and-blood Jesus Christ, the Gnostics believed Jesus or Joshua, as they knew him, was like a pagan mystical God.
Etten ve kandan oluşan bir İsa'ya inanan diğer Hristiyanlardan farklı olarak Gnostikler, İsa'nın veya kendi deyişleriyle Joshua'nın, mistik bir pagan tanrısı gibi olduğuna inanıyorlardı.
And yes, yes, i do share my opinions with him, Because unlike your wife, I am actually allowed to have opinions.
Ve evet, evet, onunla fikirlerimi paylaşıyorum çünkü sizin eşinizin aksine,... gerçekten fikirlerimin olmasına izin var.
Unlike your husband, who'll probably cave if you'd show him your cans.
Portakallarını gördüğünde, U-dönüşü yapacak olan kocan gibi değil.
himself 154
himura 39
him again 23
him and me 36
him too 56
him or me 60
him who 26
unlikely 159
unlike you 401
unlike me 88
himura 39
him again 23
him and me 36
him too 56
him or me 60
him who 26
unlikely 159
unlike you 401
unlike me 88