English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ W ] / Wasn't he

Wasn't he traduction Turc

17,321 traduction parallèle
Assuming he wasn't aiming at you.
Sana nişan almadığını varsayarsak.
- He wasn't safe the moment the king died.
- Kralın öldüğü an güvende değildi.
All I know is that he wasn't like that at all when we out alone...
Tüm bildiğim sadece ikimiz dışardayken... hiç de öyle olmadığı.
- I thought you said he wasn't here.
- Burada olmadığını söylediğini düşünmüştüm.
And he wasn't supposed to tell anyone.
Kimseye söylememesi gerekiyordu.
He wasn't that sort of man.
Öyle biri değildi.
But you see, DI Cottan... it raises the distinct possibility that you were somehow reluctant to seek confirmation that Kennedy WASN'T a suicide. That he was in fact murdered.
Ama şöyle ki DM Cottan Kennedy'nin intihar etmediğini, aslında öldürüldüğünü doğrulatmaya çalışmaya bir şekilde isteksiz olduğun ihtimalini artırıyor.
He wasn't too sure about the color. Said it was brown-ish.
Rengi konusunda emin değil, kahverengi olabilir dedi.
Wasn't he there?
O da mı Paris'teydi?
And that guy you busted, he wasn't even there.
Tutukladığınız adam orada bile değildi.
- Which he wasn't at.
- Evinde değildi ama.
He told the detectives he wasn't at his apartment'cause he was visiting Eve in New York.
İfadesinde New York'ta Eve'i ziyaret ettiği için evde olmadığını söylemiş.
I mean, I wasn't in any of those videos, but he still knows I'm involved anyway?
Görüntülerde yoktum ama dahil olduğumu yine de biliyor.
But when I got to his room that night... he wasn't there.
Ancak o gece odasına gittiğimde orada değildi.
I just needed to, you know, sort myself out, and it wasn't fair, and he's been great.
Kendime çeki düzen vermem gerekiyordu ve bu hiç adil değil çünkü o müthiş birisi.
he wasn't available.
Müsait değildi.
Went by the store, he wasn't there.
Dükkana uğradım orada değildi.
It wasn't connected the first time he got his powers.
Güçlerini kazandığında da etkileşimde değildi.
Well, it wasn't much to speak of, but yeah, he tried sometimes.
Çok bir şey değildi gerçi ama evet, bazen çaba gösterirdi.
He could've been sleeping with half the Keys, but he wasn't sleeping with her.
Belki Keys'teki kadınların yarısıyla yatıyordu ama bu kadınla değil.
He never would've resigned if it wasn't for her.
O olmasaydı istifa edeceği yoktu.
I wasn't good enough for his harem, so he sold me off to this place.
Haremine uygun bulmadi, o yüzden beni buraya satti.
I mean, Danny wasn't connected, so how was he planning on moving...?
Danny'nin arkasını kollayacak kimsesi yoktu, nasıl bir yol izlemeyi düşünüyordu?
He wasn't there.
Ama orada değildi.
If Zolotov wasn't your assignment, why did he run?
Eğer Zolotov görevin değilse, niye kaçtı?
- He wasn't gay.
- gey değilmiş.
I saw it. He wasn't jogging.
Gördüm olayı, koşmuyordu.
Turned out that he wasn't as strong as we thought he was.
Düşündüğümüz kadar güçlü çıkmadı.
He declined something we asked of him... to face a potential future that wasn't pretty head-on.
Gelecekte sıkıntı olabilecek bir durumla yüzleşmesini istedik, yapmadı.
Wasn't exactly sure what he saw, but thought we should take a look.
Ne gördüğüne emin olmamış ama görmemiz gerektiğini düşünmüş.
He wasn't driving.
O sürmüyordu.
He wasn't alone.
Yalnız değildi.
I thought he was with me, and then he wasn't.
Benimle olduğunu sanıyordum.
He wasn't gonna fucking budge.
Hayatta taviz vermezdi.
What he wasn't getting at home, he was getting from them.
Evde alamadığını onlardan alıyordu.
He wasn't a threat.
Tehdit oluşturmuyordu.
He just wasn't meant to be there.
- Sadece orada olmaması gerekiyordu.
What if he went there because he had access via these kids who he liked to tell stories to when he wasn't drugging and raping them?
Ya oraya bu çocuklar sayesinde gitmeyi başaran ve onlara tecavüz edip uyuşturmadığı zamanlarda hikayeler anlatmayı seven biriyse.
He said he had to go extreme just to get her attention, which... he was psychotic, but he wasn't wrong.
Onun dikkatini çekmek için aşırıya kaçması gerektiğini söyledi ki... sapıkçaydı ama doğru söylüyordu.
Mr Gradgrind was practically begging, wasn't he?
Bay Gradgrind az kalsın yalvarıyordu, değil mi?
I did see Marley..... briefly, an'he wasn't alone.
Marley'İ gördüm kısa bir süre için, yalnız değildi.
Which explains why he wasn't very helpful when I visited him.
Yanına gidip yardım istediğimde neden yardım etmediği belli oldu.
Well, he wasn't always a guy like that.
Her zaman öyle bir adam değildi ama.
Andre Hannan wasn't lying, because he sincerely believes he did it.
Andre Hannan yalan söylemiyordu çünkü yaptığına gerçekten inanıyor.
I don't know. But even if Gilroy did incept him, he wasn't at the huggings.
Bilmiyorum ama Gilroy ona hikayeleri anlattıysa da sarılma mahallerinde değilmiş.
Well, he wasn't on shift.
- Bugün mesaisi yokmuş.
Brian Finch knew the parameters of what he was and wasn't supposed to do, and I trusted him to act within those.
Brian Finch yapması ve yapmaması gereken şeylerle ilgili bilgiye sahipti ve bunların sınırı içinde hareket edeceğine güvendim.
Wasn't he married?
Evli değil miydi?
We know he wasn't just your investor.
Onun sadece yatırımcınız olmadığını biliyoruz.
And he wasn't too eager to take his chances in front of a jury again.
Ve bir jüri karşısında şansını tekrar denemeye istekli değildi.
But I still couldn't figure out why he wasn't more worried about Sands.
Ama yine de anlayamadım neden Sands hakkında endişeli değildi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]