English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Anglais → Turc / [ W ] / We believe so

We believe so traduction Turc

585 traduction parallèle
We believe so, yes.
Evet, öyle olduğuna inanıyoruz.
- We believe so, sir.
- Öyle olduğuna inanıyorum efendim.
Don't you know that witches secretly smear themselves with spittle, so that we might believe it to be tears? "
Bilmez misin ki cadılar, bizim inanmamız için, o gözyaşlarını tükürükleriyle yaparlar? "
You're meeting high society... and we've reached a good many collectors... so believe me, its high time you did some portraits.
Yüksek sosyeteden insanlarla tanışıyorsun ve bir çok iyi koleksiyoncuya ulaşmış durumdayız bu yüzden inan bana portre yapmaya başlamanın tam vakti.
T. So i told you we don't believe i liars!
Sana buna inanmadığımızı söyledim. Yalancılar.
So we got them in the brain, we must believe these mottoes.
Beynimize kazınsın, onlara inanalım diye.
That makes us feel guilty so we prefer to believe that they're mysterious men from the planets.
Bu vicdanımızı sızlatıyor bu yüzden....... başka gezegenden olduklarına inanmak istiyoruz.
I don't believe in hard luck, so we'll find out what the trouble is.
Ben şanssızlığa inanmam. Sorunun ne olduğunu öğreneceğiz.
Do not believe that. We will not do so, return to activities
Size oldukça tanıdık gelen federal işlemleri yapmamız gerekiyor.
I believe this room has given this gentleman from the police department the idea that we hide grime with paint, but it is not so, Mr. Murphy.
Bu oda, polis beye kiri boyayla gizlediğimiz..... izlenimi vermiş sanırım. Ama öyle bir şey yok, Bay Murphy.
They believe in things in the dark until we tell them it's not so.
Biz aksini söylene dek karanlıktaki şeylere inanıyorlar.
But details of these re - animated bodies of the dead the "undead," as we call them are so obscure, that many biologists will not believe they exist.
Ama bizim "ölemeyenler" dediğimiz... bu canlanmış cesetler hakkındaki ayrıntılar... o kadar belirsiz ki, birçok biyolog onların varlığına inanmayacaktır.
- We've no reason to believe so.
- Öyle düşünmek için sebep yok.
And we are so stupid as to believe you!
Biz de o kadar aptalız ki, sana inanıyoruz!
So, you do not believe that we will survive?
Kurtulacağımıza inanmıyorsun. Öyle mi?
Yes, it's hard to believe, but we know so little about what happens after death.
Evet, inanması zor, ama ölümden sonra ne olacağı hakkında çok az şey biliyoruz.
So, Alydon, we were right to believe the city inhabited.
Alydon, Şehrin varlığına inanmakta haklıydık.
They say where we're going is prettier than here, but I won't believe it unless you say so.
Gittiğimiz yerin buradan daha iyi olduğunu söylediler ama sen söyleyene kadar inanmam. Daha mı iyi?
A description of the wooden case in which we believe. So the Professor tells me.
İçinde olduğuna inandığımız ve profesörün bana söylediği ahşap sandığın bir tarifi de dağıtıldı.
We have reason to believe it's supercharged, so maintain double alert till you spot it.
Tehlikeli olduğuyla ilgili duyumlar aldık. Bu nedenle yerini saptamak için gözünüzü dört açın.
We believe... that when the human life is over, the soul returns to trees, to air, to fire, to water, to animals, so that Rowan Morrison has simply returned... to the life forces in another form.
Bizim inancımıza göre... insan hayatı sona erdiğinde... ruh ağaçlara, havaya, ateşe, suya, hayvanlara geri döner. Rowan Morrison da başka bir biçim altında... yaşam güçlerine döndü.
Me and my wife Martha had... a baby so cuddly and so pretty we couldn't believe.
Benim ve eşim Martha'nın çok sevimli ve tatlı bir bebeği vardı.
I mean, we believe in God so... OK?
Bilirsiniz, biz Tanrı'ya inanırız.
So we anticipate his death. We want to believe he's dead.
Çok uzun zamandır özlemle ölümünü bekliyoruz!
- What if I did? - We didn't believe it, it's so...
Bu benim için doğru değil, bayım.
Not so wounded as we were led to believe.
- Sandığımızdan daha iyi durumda.
General, do you really believe that the enemy would attack without provocation, using so many missiles and subs, so that we would have no choice but to totally annihilate them?
General, düşmanın başka seçeneğimiz olmadığı için denizaltı ve füzelerle onlara... Saldırıp tamamını yokedeceğimizi bile bile hiç bir tahrik olmadan... Bize saldıracaklarına gerçekten inanıyor musunuz?
The Party wants you to believe we are at war... so as to channel your aggressions away from their rightful target... the Party.
Saldırganlığınızı, kendi meşru hedeflerinden uzağa kanalize etmek için yapıyorlar... Parti.
I mean, i can't believe that we are the kind of people - people so eaten up by ignorance and fear that we must destroy something... just because it is different?
Nasıl insanlara döndük böyle. Sadece farklı olduğu için yok etmeyi düşünen... -... cahil ve korku dolu insanlara?
So you volunteered even though you believe we're guilty?
Suçlu olduğumuza inanmanıza rağmen gönüllü mü oldunuz?
- Well, we're sure of the two, and there's no reason to believe they're not in sequence, so we're gonna have to disarm them simultaneously.
Bu ikisinden eminiz ve sıralı olmadıklarına inanmak için bir neden yok yani eş zamanlı olarak etkisiz hale getirebiliriz.
So we figure the best thing to do is to make them believe that he's dead.
Biz de en akıllıca şeyin herkesi onun öldüğüne inandırmak olduğunu düşündük.
A black man had to believe he had as much capacity to be a doctor, a leader, as a white man, so we tried to set this place up.
Siyah insanların da kendilerinde, beyazlar gibi, bir doktor olabilecek, bir lider olabilecek potansiyelin olduğuna inanmaları gerekiyordu. Biz de uğraştık, ve burayı kurduk.
- I believe so. We have to.
Bunu yapmalıyız.
So you, David and Elliot, believe he's innocent... ... General Conklin and Mr. Gillette believe he's guilty. What do we do?
Yani siz, David ve Elliot, masum olduğuna inanıyorsunuz Gen. Conklin ve Bay Gillette suçlu olduğuna inanıyor.
I believe so. No wonder we ain't been chased.
Endişe etme, takip edilmiyoruz.
We are here to enrich the lad's experience, which, if I must say so, I do believe is my provenance.
Çocuğun hayat deneyimini zenginleştirmek için geldik ki bunun görevim olduğuna inanıyorum.
We must let Old Biff believe he's succeeded, so that he'll leave 1955 and bring the DeLorean back to the future.
Bırak yaşlı Biff başardığını düşünsün ve 1955'i terk edip - DeLorean'ı geleceğe getirsin.
Correct me if I'm wrong, Senator... but I believe we can get immediate senate approval. - I hope so.
Yanılıyorsam düzeltin senatör ama sanırım senatodan hızlıca onay alabiliriz.
I and Monsieur Poirot we were already, and I would not believe so fast in someone I eat in him.
Mösyö Poirot ile çalışmışlığımız var. Onun yargısına kesinlikle güvenirim.
I now believe Claus is innocent, so we've decided :
Artık Claus'un masum olduğunu biliyorum. Kararımız şu şekilde :
Since you're all having a whirl of a time on some some kind of a hopped-up date, I believe we can get this over relatively simply and have you people on your way, so step forward to the bench, please.
Eh, madem hepiniz hoppa bir buluşmada çılgınca vakit geçirmek için bir araya geldiniz, bence bunu kolaylıkla halledebilir ve yolunuza devam etmenizi sağlayabiliriz.
I can't believe we share so much!
İnanamıyorum, amma çok şey paylaşıyoruz!
- Mmm! - I can't believe we ordered so much.
- Çok şey sipariş ettik.
I can't believe we have so many heroes here
Bunca kahraman dövüşçüyle tanışabildiğime inanamıyorum.
I can't believe we've overlooked this week's winner for so very, very long.
Bu haftanın çalışanını uzun zamandır gözden kaçırdığımıza inanamıyorum.
Miss Scully. I believe we met ever so briefly.
Bayan Scully, çok ani bir karşılaşma oldu.
We are so lost you cannot believe.
Ve ne kadar kaybolduğumuza inanamazsınız.
But after so short an acquaintance, do you think we should believe in him so implicitly?
Fakat onu bu kadar kısa süre tanıdıktan sonra ona bu kadar inanmalı mıyız sence?
We believe in continuity and commitment. So do I.
- Devamlılık ve sadakate inanırız.
Well, not in so many words but I believe we had an understanding.
Belki kelimeler kullanarak değil ama sanırım birbirimizi anladık.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]