You really shouldn't traduction Turc
769 traduction parallèle
No, but seriously, you really shouldn't applaud all of us because everything we've done we owe to Flo.
Hepimizi alkışlamanıza gerek yok çünkü yaptığımız her şeyi Flo'ya borçluyuz.
Terry, you really shouldn't be here.
Terry, gerçekten buraya gelmemelisin.
You know, I really shouldn't do this.
Bunu yapmamalıydım.
You are really too gracious, Lady Catherine, but, I shouldn't care to disturb the housekeeper.
Çok naziksiniz, Leydi Catherine... ama hizmetçileri rahatsız etmek istemem.
Yes, but really, shouldn't you have sent them to a museum?
Evet, ama hakikaten, bunları müzeye göndermiş olmanız gerekmez miydi?
Tony, you really shouldn't have worried me like this.
Tony, beni böyle endişelendirmemelisin.
You know, Doctor, after what happened this afternoon, these flowers really should be from you, shouldn't they?
Doktor, bugün olanlardan sonra çiçekleri senin vermen gerekirdi, öyle değil mi?
You know, Dinah, we really shouldn't... be doing this.
Biliyor musun, Dinah, gerçekten bunu yapmasak iyi olur.
You know, I really shouldn't let you in after the treatment I received from you.
Bu akşam yaptığından sonra, seni içeri almamam gerekir.
You really shouldn't.
- Sonunda zarar görürsünüz.
You really shouldn't be here, you know.
Sen gerçekten burada olmamalıydın, biliyorsun.
You really shouldn't.
Gerçekten inanmamalısın. - Bay Chelm.
Now, that's most awfully kind of you and you shouldn't have troubled, really.
Hiç zahmet etmeseydiniz. Gerçekten.
Well, I really shouldn't have asked, but... I'll do anything I can for you, Father.
Aslında sormamalıyım ama... Yapabilecğim bir şey olursa yaparım Peder.
Oh, I really shouldn't tell you.
Belki de bunu hiç söylememeliydim.
If it's so important, why shouldn't you really tell me?
Madem bu kadar önemli, neden söylemiyorsun?
You shouldn't really be surprised.
Aslında şaşırmamalısınız.
You really shouldn't be embarrassed.
Aslında hiç utanmamalısınız.
You really shouldn't.
Gerçekten olmamalıdır.
I really think perhaps I shouldn't let you go.
Düşünüyorum da, belki de seni göndermemeliyim.
- I really shouldn't tell you.
- Neymiş? - Söyleyemem.
I really shouldn't have pulled a thing like that on a fella like you.
Senin gibi bir adama böyle bir numara çekmemeliydim.
You really shouldn't kid around about a thing like that.
Böyle bir şeyin şakasını yapmamalısın.
You shouldn't blame yourself. Really?
- Kendini suçlamamalısın.
You shouldn't have bothered. I really don't have that much of an appetite.
Zahmet etmeseydiniz.
Really, you shouldn't be embarrassed.
Utanmanıza hiç gerek yok, Linus.
No, you really shouldn't worry about either of us.
Hayır, bizim için endişelenmenize gerek yok.
You shouldn't, really.
Beklememelisin.
You really shouldn't go around shooting people with guns.
Etrafta gezip insanları silahınızla vurmamanız iyi olur.
Really I... shouldn't be seeing you at all, except that I did promise to you over the phone that I'd explain the facts to you in person.
Cidden... bunların hiçbirini görmek istemezdim, lakin ben size telefonda da söylediğim gibi şahsen gerçekleri açıklamak istiyorum.
You know, Nan, you really shouldn't have.
Yapmamalıydın.
You really shouldn't have.
Buna gerçekten gerek yoktu.
You know, really, I shouldn't have come up here so early but we've been, sort of, drinking.
Gerçekten, bu kadar erken gelmemeliydim ama biz biraz içtik.
You shouldn't be, really.
Aslında olmamalısın.
You really shouldn't have.
Yapmamalıydın.
You really shouldn't have done it.
Bunu gerçekten yapmamalıydınız.
You really shouldn't take him out of here in his condition.
Onu bu durumdayken hastaneden çıkarmasan iyi olur.
You really shouldn't.
Gerçekten olmamalı.
You really shouldn't drive.
Kendi arabanı almasan iyi olur.
This really shouldn't have happened! What do you think you'll do?
Ne yapmayı düşünüyorsun?
You really shouldn't be downstairs.
Aşağı inmeseniz iyi olur.
I really shouldn't give it to you, so keep it to yourself, huh?
Bunu sana vermemem gerekirdi, o yüzden kimseye söyleme, tamam mı?
You really shouldn't be alone, you know?
Bakın, kesinlikle yalnız kalmamalısınız.
Out of respect for such a day, you really shouldn't have opened the door!
Böyle bir günde dikkatli olmalıydın, kapıyı asla açmaman gerekirdi!
But he is so attractive, I was wondering... I shouldn't be asking you, I should really be asking Mary.
Ama kendisi çok yakışıklı, düşünüyordum da bunu size sormamalıyım aslında, Mary'ye sormalıyım.
Oh, you really shouldn't have bothered. Oh, don't be silly.
- Size de zahmet oluyor.
You really shouldn't know this, but one night he wrote that : "Down with the factory"
Aslında bunu bilmemeniz gerek, bir gece "Kahrolsun Fabrika" diye yazan oydu.
- I really shouldn't impose on you.
- Seni zorlamak istemem.
Well, you really shouldn't even be seen with Willy, right?
Aslında Willy ile görüşmemen gerekiyor öyle değil mi?
You really shouldn't smoke.
Sigara içmemelisin.
Rohit, I'm really hurt You shouldn't have hidden it from me.
Rohit, ben gerçekten de incindim.
you really shouldn't have 29
you really shouldn't be here 17
you really do 96
you really think so 206
you really hurt me 29
you really 167
you really mean it 21
you really want to know 115
you really don't get it 45
you really think 43
you really shouldn't be here 17
you really do 96
you really think so 206
you really hurt me 29
you really 167
you really mean it 21
you really want to know 115
you really don't get it 45
you really think 43