Your point traduction Turc
6,250 traduction parallèle
But I still don't see your point.
Yine de pek anlamadım.
But I see your point. [chuckles]
Ama ne demek istediğini anlıyorum.
What's your point? Some people love the taste of blood.
Bazı insanlar kan tadını sever.
You've made your point, sir.
Önemli bir yere değindiniz efendim.
I see your point, but the court feels that the diary corroborates Miss Jam's testimony.
Anlıyorum ama mahkeme, günlüğün Bayan Jam'in ifadesini güçlendirdiğini düşünüyor.
I fail to see your point here.
Bunu neden anlattığını anlayamıyorum.
You made your point.
Demek istediğini anlattın.
What is your point?
Ne demeye çalışıyorsun?
What's your point, Joe?
Ne demek istiyorsun Joe?
Your point?
Senin fikrin?
Hani, you've made your point.
Hani, dedin demek istediğini.
You've made your point.
Dedin diyeceğini.
What's your point?
- Ne demek istiyorsun?
You made your point, take your leave.
Söylemek istediğini söyledin, çık şimdi!
You know, I am trying to understand your point of view.
Biliyor musun, Senin bakış açından bakmaya çalışıyorum.
You've made your point, Mr. Campbell.
Amacınızı ortaya koydunuz Bay Campbell.
You've made your point, Janko. Loser gets him.
sen söyleyeceğini söyledin janko kaybeden onu alır.
Well, your point of view is very different from the people who wrote,
Hmm, senin bakış açın diğer insanlardan farklı çünkü onlar şöyle yazmış :
Look, I love you, brother, but at this point in your life, you have no idea what it means to be a father, husband, certainly not a good boyfriend.
Bak, sebi seviyorum kardeşim ama bu noktada baba ve koca olmanın ne demek olduğunu bilmiyorsun. Kesinlikle erkek arkadaşlıktan farklı.
So, if you think I'm gonna stand here and let you point your finger in my face, you can go to straight to hell, Beckett.
Demek istediğim, burda durup parmağını bana doğrultmana seslenmeyeceğimi sanıyorsan cehenneme kadar yolun var, Beckett.
I didn't know he was involved in your daughter's accident at that point.
Benim o esnada kızının kazaya... karıştığından haberim yoktu.
I mention your failures only to make a point, my dear.
Bir noktaya dikkat çekebilmek adına başarısızlıkları anlatıyorum canım.
I wish you would tell elijah You're marrying your werewolf suitor, At which point i will pour him a scotch
Keşke Elijah'ya kurt adam taliplinle evleneceğini söylesen de bir duble viski koyup ona ucuz yırttığı için tebriklerimi beyan etsem.
Captain, this is your investigation, but allow me to point out that last year,
Başkomiser, bu sizin soruşturmanız ama şuna dikkatinizi çekmeme izin verin.
The top floor of your suspect's building is the highest point available.
Şüphelinin oturduğu daire ulaşılabilecek en yüksek nokta.
Point, click and the order's at your door in two hours.
Seç, tıkla ve iki saat içinde siparişin kapıda.
Your Honor, I find it very suspicious that Ms. Parks has suddenly changed her point of view on this motion.
Sayın Yargıç, Bayan Parks'ın bu seyirdeki bakış açısının aniden değişmesini oldukça şüpheli buluyorum.
I'm gonna rotate your cameras to point at the monitors.
Kameraları monitörleri gösterecek şekilde döndürüyorum, böylece uzaktan görebilecek...
There's no point in trying to bring your brother back now.
Kardeşini geri getirmeye çalışmanın bir anlamı yok.
Your footwork during the breakdown was on point.
Ayakların tam noktasına vurdu.
But I take your point.
Ama demek istediğinizi anlıyorum.
The point is, Sean, you had a secret little plan, and I've taken away your element of surprise.
İşin aslı Sean, gizli bir planın vardı ve ben de sürpriz faktörünü elinden aldım.
When your stomach gets really, really, really tight and you feel like I am at the point and you continue to eat, it's this outer body experience and actually makes me aroused.
Mideniz çok, çok, çok zayıf olduğunda... "tam formumdayım" diye düşünürsün ve yemeye devam edersin, bu diğer bedenlerin deneyimi bi anlamda beni azdırır.
So, he was using your website as a starting point for blackmail.
Yani sizin internet sitenizi şantaja başlangıç için kullanıyordu.
There's no point in trying to bring your brother back now.
Şu an kardeşini geri getirmenin bir anlamı yok.
If it doesn't explode in your mouth, what's the point?
Ağzında patlamazsa, olayı ne?
Putting our fondness for your dad aside, you must admit that she has a point.
Babana olan düşkünlüğünü bir tarafa koyup haklı olduğunu kabul etmelisin.
You think you get a handle on this place, you... you think you know how to get from point "A" to point "B." And then it punishes you for your arrogance.
Burayı anladığını sanıyorsun A noktasından B noktasına nasıl gideceğini çözdüğünü sanıyorsun sonra burası cehaletin için seni cezalandırıyor.
You know, your software is decent, but it relies on three-point bone structure ratio, and that's pretty hard to compute when half of someone's face is covered.
Yazılımınız oldukça iyi ama üç noktalı kemik yapı oranıyla çalışıyor. Bu da yüzünün yarısı gizlenmiş birini bulması zor demektir.
The point is... you have your partner's back.
Demem o ki ne olursa olsun ortağınızın arkasını kollayın.
What's the point of busting your ass every day, paying a mortgage, when it feels like the world's coming to an end?
Dünyanın sonunun geldiğini görürken kıçını yırtıp ev kredisini ödemenin anlamı ne?
My person was a stranger, which was one point, your person was Venti, which was worth a half, so I was one-half up on you.
Benimkisi yabancı biriydi bu bir puan ediyor, seninkisi Venti'ydi, o da yarım puan ediyor yani senden yarım puan öndeydim.
This is the point where your brain is really happy'cause it's got enough sugar to keep it going.
Bu da beyninin gerçekten de mutlu hissettiği nokta çünkü kendisini çalıştırmak için yeterli derecede şekere sahip durumda.
- Mm-hmm. - And if at some point you feel like showing your sister what a real woman looks like...
Eğer kardeşine, bir kadının nasıl görünmesi gerektiğini... göstermek istersen...
What do you want me to do, point a gun at your head?
Ne yapmamı istiyordun, kafana silah mı dayasaydım?
Ms. Boldieu, I know your time's precious, so I'll get to the point.
Bayan Boldieu, zamanınızın değerli olduğunu biliyorum, direk konuya giriyorum.
How dare you to point your sword at me?
Ne cüretle silahını bana doğrultursun?
Okay. All right, you made your point.
- Pekâlâ, ne demek istediğini anlattın işte.
My point is, you can change your relationship with your mom too.
Demek istediğim, annenle ilişkini de değiştirebilirsin.
At this point, it's easy to misdiagnose soft tissue for osteosarcoma, but removing your leg would not have helped.
Bu yüzden yanlış teşhis koymak kolaylaşmış ama bacağını almak bir işe yaramayacak.
The point is, things will get difficult over the course of your marriage.
Konu şu ki evlilikle beraber bazı şeyler zorlaşacak.
your point being 45
point 398
points 477
pointer 34
pointy 21
pointing 28
pointless 39
point taken 185
point and shoot 18
point is 259
point 398
points 477
pointer 34
pointy 21
pointing 28
pointless 39
point taken 185
point and shoot 18
point is 259
point made 26
point blank 21
point one 17
point of order 34
point being 36
your phone 169
your honor 7894
your hat 64
your own 34
your full name 16
point blank 21
point one 17
point of order 34
point being 36
your phone 169
your honor 7894
your hat 64
your own 34
your full name 16
your teacher 17
your best friend 68
your ex 322
your name 485
your sister 409
your tea 43
your mum 57
your majesty 3240
your mother 885
your old man 28
your best friend 68
your ex 322
your name 485
your sister 409
your tea 43
your mum 57
your majesty 3240
your mother 885
your old man 28
your mom 327
your dad 423
your highness 1544
your brother 593
your mind 60
your call 269
your mother is dead 28
your heart 112
your face 246
your friend 527
your dad 423
your highness 1544
your brother 593
your mind 60
your call 269
your mother is dead 28
your heart 112
your face 246
your friend 527