Izin verin traduction Anglais
8,506 traduction parallèle
Lütfen yatağınıza götürmeme izin verin.
Please, let me take you at your bed...
Bu yüzden izin verin dürüst olayım.
So let me be honest.
Lütfen verdiğiniz kararı yeniden gözden geçirip isteğimi geri çevirmeyin ve emeklilik maaşımın Stacie'ye gitmesine izin verin.
Please reconsider your decision and grant my request to assign my pension benefits to Stacie.
Şimdi seks izin verin!
Please, let's have sex now!
Onu görmeme izin verin.
You have to let me see him!
Girmesine izin verin.
Let him in.
Ona bunu yüklememe izin verin.
Let me install this on it.
Bana bir saniye izin verin lütfen.
Bear with me just a moment, please.
Bayan Bell, açık konuşmama izin verin.
Miss Bell, allow me to be candid.
İş konuşmaya başlamadan önce Türk yetkililerini atlatma becerinizi tebrik etmeme izin verin.
Before we talk business, allow me to congratulate you on your feat of alluding the Turkish authorities.
Bulamıyorum, bir saniye izin verin.
I'm having trouble finding it, just give me a second.
Kulübeyi bir kontrol etmeme izin verin.
Let me take a look at the trailer and see what I can find.
Kendimi tanıtmama izin verin.
Let me introduce myself.
- Gitmeme izin verin!
- Let me go!
Babası için fotoğraf çekmeme izin verin.
Let me take a picture for the father.
Aranızdaki mektuplarla kasede alınmış konuşmaları incelememize izin verin.
Let us review any letters or taped conversations between the two of you.
Lütfen, telif hakları hariç yıllık on milyon dolar kazanmaya devam etmeme izin verin. "
Please still let me make 10 million a year irrespective of residuals and royalties. "
Biraz izin verin.
Excuse me.
- Pardon, düzeltmeme izin verin. Bir geceliğine arkadaştık.
Well, I should rephrase that.
Bize izin verin.
Indulge us, okay.
En azından eczaneye gitmemize izin verin.
So the least you can do is let us go to the pharmacy.
Bir soru daha sormama izin verin.
Let me ask you one more question, please.
Şimdi benim ünlü film yıldızı oğlum burada olduğuna göre böylesi zorlu ve karanlık bir zamanda her birinize gerçek renklerinizi gösterdiğiniz için teşekkür etmeme izin verin.
Now that my famous movie-star son is here, let me thank each and every one of you for showing me your true colors... during this dark and difficult period.
- Adamın dinlenmesine izin verin.
- Give him rest and quiet.
Kameramı almama izin verin!
Let me get my camera!
- Beyler, bize izin verin lütfen.
- Gentlemen, please excuse us.
Açıklamama izin verin.
If you'll indulge me.
Sizi Viceroy Kulübü'ne bırakmama izin verin.
Allow me to offer you a lift to the Viceroy Club.
Eğer sözümün doğruluğuna inanıyorsanız izin verin ben gideyim.
If you can feel their intensity then let me go.
Lütfen izin verin.
Please accept it.
Adam'ın gelmesine izin verin.
You gotta let Adam go.
Bir saniye izin verin.
Give me a second.
Size sormama izin verin.
Well, let me ask you.
Bir dakika izin verin.
Excuse me for a moment.
Açıklamama izin verin.
Let me explain.
Sadece izin verin.
Just let me.
Sadece... bitirmeme izin verin.
Just... just let me finish.
Hadi diğerleri geçmesine izin verin..
Come on in. Allow the others to pass.
Bir saniye izin verin.
Give me one second.
İzin verin de yakın çalışma arkadaşlarımdan birkaçını toplayayım.
Let me rustle up a few of my closest associates.
İzin verin geceyim!
I'm trying to pass!
İzin verin yardım edeyim.
- Let me take these. - No, no, I'll do it.
- İzin verin doktoru çağırayım.
- Let me call the physician.
- İzin verin.
- Excuse me.
İzin verin.
Excuse me.
- Gitmeme izin verin!
- Let me out of the car!
İzin verin!
Let me do this!
İzin verin.
Let me...
İzin verin açıklayım.
Let me explain.
İzin verin sevgili topluluk liderlerimizden aldığım itirazlara yanıt vereyim.
So permit me to address the objections of my fellow faction leaders.
İzin verin Fylingdales'deki Harry ile konuşayım.
Let me speak with Harry at Fylingdales.