Oldukça fazla traduction Anglais
1,324 traduction parallèle
Sizinle oldukça fazla ilgileniyormuş.
She seemed to be quite interested in you.
Nikel ağırlıklı bir gezegen, merkezi erimiş, kabuğu sert yüzeydeki nem oldukça fazla.
A largely nickel-based planet, molten core, solid crust... with a generous amount of surface moisture.
Çipuranın afrodizyak etkisi oldukça fazla derler.
Sea bream has a powerful aphrodisiac effect, they told me.
Halinin oldukça fazla berbat olduğunu düşünmüştüm.
Not yet. I thought his mood was foul enough as it was.
Burası gibi kayalık alanlarda... gündüz kayaların sıcaklığı... topraktan oldukça fazla düşüktür bu yüzden... ne olur- -
See, in rocky areas like this, the temperature of the rocks in the daytime is much cooler than the earth so... what happens...
Bu yüzden beni bu oldukça fazla bir verildi yapıyor.
So me doing this was pretty much a given.
Ama yine de arı, bu bilimsel gerçeklerden bi haber ve oldukça fazla inanca sahip olarak, uçuyor.
However, the bumble bee, being unaware of these scientific facts but possessing considerable determination, does fly.
Ee Noah, Allie'yle sen birlikte oldukça fazla zaman geçiriyorsunuz.
So Noah, you and Allie have been spending a lot of time together.
Kendilerine oldukça fazla gözkulak oluyorlar.
They pretty much take care of themselves.
Bu şartlar altında oldukça fazla.
It's just quite a lot in the circumstances.
Sıcak bir yemek için oldukça fazla.
So much for a hot meal.
Kariyerim, hayatımda sahip olduklarıma nazaran oldukça fazla.
God, my career is pretty much what I have in my life.
Dışarıdaki erkeklerin çoğu bunu kabul edebilirler ama benim gibi hassas erkekler iç güzelliğe daha çok önem verirler. Ve bundan sende oldukça fazla var.
Plenty of male chauvinists out there would agree, but some of us sensitive guys value interior beauty, and you've got plenty of that.
Anneniz bulaşıkları yıkamakla oldukça fazla meşgul olacak.
Your mom's gonna be too busy cleaning up her dishes.
Oldukça fazla işin tamamlanması gerekiyor.
A great deal of work needs to be done.
Ve bence, yeniden ortaya çıkan o tür bir soru karşısında duruşunun sağlamlığından emin olma oldukça fazla çalışma alır.
And I think it takes quite a lot of work, really, to be sure that your position is secure against that kind of question re-emerging, and I think it just does.
on bir günlük çalışmanın ardında oldukça fazla talaş çıkmıştı.
Quite a pile for eleven day's work.
Wolfram ve Hart'ın dünyanın büyük kentlerinde ofisi var ve sayıları oldukça fazla.
Look. Wolfram and Hart... has got offices in every major city in the world... and a lot more out of it.
Oldukça fazla plastik orkide hayal ediyorum.
I'm imagining a lot of rattan and plastic orchids.
Oldukça fazla kan var.
That's a lot of blood.
Evet, oldukça fazla.
Yeah, pretty much.
Ortalamadan oldukça fazla.
Way more than the average.
Oldukça fazla.
A lot.
Oldukça fazla kuruş var, Brad.
It's a lotta nickels, Brad.
Bayan Navez, bahsi geçen türde bir yüz yenileme operasyonu oldukça fazla prosedürü beraberinde getirir.
Ms. Navez, the kind of facial reconstruction you're talking about... would require quite a few procedures.
Bugün oldukça fazla gizli buluşma gerçekleştirdim, kendimi Oliver Stone filminde gibi hissediyorum.
I've had so many secret meetings lately, I feel like I'm in an Oliver Stone movie.
Bilirsin, kültürel radarın altından uçar ve aniden hepsi karşıya geçer, ve sonra oldukça fazla baskı olur.
Then, all of a sudden, it crosses over, and there's too much pressure.
Haley, seninle son zamanlarda oldukça fazla eğlendik.
Haley, I've had a lot of fun with you lately.
hayır, bunun için kendisine saygısı oldukça fazla.
No, she has way too much self-respect for that.
Bu oldukça fazla zil sesi demek değil mi?
That's a lot of ring dings, no?
Bu oldukça fazla bir sayı.
Their strength is also tremendous.
Bu hafta oldukça fazla sayıda ceset adayımız var.
Quite the body count this week.
- Oldukça fazla düşünüyordum ve daha iyi bir anlaşma buldum.
- I've been doing a lot of thinking and I found a better deal.
Tamam, bu oldukça fazla.
Okay, this is a bunch.
- Oldukça fazla uyudum.
Ugh, I had plenty of sleep.
Benim sahip olduğum bütün avantajlara sahip bu da oldukça fazla avantaj demek.
He had the same advantages I had, which is a hell of a lot of advantages.
Bu oldukça fazla miktarda suni köpük.
Wow, that's a lot of Styrofoam.
Casey bursu alabilirse... ikinizin birlikte oldukça fazla vakit geçireceğini hissediyorum.
If everything works out with Casey's scholarship, I'm sensing that you two will be spending scads of time together.
Oldukça fazla kendine gelmişsin.
Oh, well, that's some turnaround.
Bu da oldukça fazla bir domuz yağı demek olur.
Which is a lot of lard.
Oldukça fazla para harcanacak anlayacağın.
So the money's got to be good, then?
Nick, bunun için oldukça fazla vaktin vardı.
Nick, you had plenty of time for that.
- Bu oldukça fazla.Teşekkürler.
- What? Too much. Thank you.
Benim sahip olduğum bütün avantajlara sahip bu da oldukça fazla avantaj demek.
He had the same advantages I had, which is a hell of a Iot of advantages.
Oldukça serttir, sindirimi zordur ve fazla bir besin değeri yoktur.
They are rather tough, indigestible, and actually don't contain much nutriment.
Çipuranın afrodizyak etkisi oldukça fazla derler.
"Oh, yes, please, Daniel, give me some more!" Edwin, do you know Mr and Mrs Proek?
Böyle bir şeyi tespit etmek oldukça ilginç. Genellikle, bilim camiasında biyoloji ile ilgilenen inançsızların oranı senin de meslektaşın olan fizikçi ve kimyacı olan inançsızların oranından daha fazla. Öyle mi?
Yes, it is interesting to find that, on the whole, the percentage of biological disbelievers in the scientific community is higher than the percentage of those disbelievers amongst your colleagues in physics and chemistry.
Fazla acımıyor.Tucker'a daha çok yardımın dokunabilir.Bileği oldukça kötü kesilmiş.
They don't hurt much. Tucker could use you more than me. His ankle's cut pretty bad.
Ölürken oldukça kıvrandı fakat sonunda kendini daha fazla kandıramadı, hele beni hiç.
He did a lot of squirming around but in the end he couldn't lie to himself anymore, let alone to me.
Cantor hakkında daha fazla keşfedebilmek için şehrin oldukça dışına giden bir tramvaya binmek zornda kaldım.
To discover more about Cantor, I had to take a tram way out of town.
Fazla zeki ve oldukça sevimli.
Smart as a whip, and quite the pleasing disposition.
fazla 31
fazlasıyla 93
fazla vaktim yok 53
fazla kalamam 17
fazla vaktimiz yok 83
fazla değil 199
fazla bir şey yok 26
fazla bir şey değil 55
fazla kalmayacağım 18
fazla zamanım yok 54
fazlasıyla 93
fazla vaktim yok 53
fazla kalamam 17
fazla vaktimiz yok 83
fazla değil 199
fazla bir şey yok 26
fazla bir şey değil 55
fazla kalmayacağım 18
fazla zamanım yok 54
fazlası var 17
fazla sürmez 57
fazla zamanımız yok 113
fazla uzun sürmez 79
fazla uzun sürmeyecek 16
fazla yaklaşma 16
oldukça 284
öldük 27
oldukça güzel 42
oldukça iyi 200
fazla sürmez 57
fazla zamanımız yok 113
fazla uzun sürmez 79
fazla uzun sürmeyecek 16
fazla yaklaşma 16
oldukça 284
öldük 27
oldukça güzel 42
oldukça iyi 200