Sorun şu traduction Anglais
4,294 traduction parallèle
Sorun şu ki, genel hedeflerimiz ateşleyici, patlayıcı, zamanlayıcı,... hepsi çelik tabakayla korunuyor,
Trouble is, our usual targets- - the fuse, the detonator, the timing pin- - they're all shielded by a steel plate.
Sorun şu ki... sen bu sözü vermedin.
The problem is... you don't make that promise.
Sorun şu ki, komşuları Mary'i öldüren silahın sesini tam olarak 18 : 33'te duymuş.
Trouble was, a neighbor heard the shot that killed Mary at exactly 18 : 33.
Ama sorun şu ki, Hiç bişey yok ;
But the problem is, we got nothing ;
Sorun şu ki 80 km'lik alanda 45 tane patika var.
Okay, there's only one problem,'cause there's 45 trails stretched out over 50 miles of terrain.
Sorun şu ki, özel bir mülk. Ve elimde bir ìzin yok.
The problem is, it's private property, and I don't have a warrant.
Sorun şu ki, kaçıyor.
The problem is, he's on the run.
Sorun şu ki, işveren onları işten çıkarmakla tehdit edince, kendimizi sorumlu hissettik.
Yes, the difficulty is the employer threatened to fire them, so we felt obligated.
Sorun şu ki, benim arabam yok.
Uh, the problem is, I don't have a car.
Kolay erişim için. Ama sorun şu ki beni özlüyorlar. - Benimle birkaç hafta geçirmek istiyorlar.
But the problem is, really, they just... they miss me and they want to come out and spend a couple of weeks.
Onlara hangi istekte bulunduğunu biliyoruz ama sorun şu : Aslında onların ne yapmalarını istiyor?
We know what he's asked them to do, but the question is... what does he want them to do?
Uçak bulmak küçük bir sorun şu an bizim tek seçeneğimiz olabilir.
A plane that needs a little work might be our only option right now.
Sorun şu, Beyaz Saray'da anayasayı düşünen bir adamınız var.
The problem is, you got a guy in the White House who thinks the Constitution...
Sorun şu ki, tanık yazılı bir açıklama yapıp olayı resmileştirmek istemedi.
The trouble is, the witness wouldn't make a written statement, didn't want to make it official.
Sorun şu ki bunu yapabilmek için Güzel sanatlarda derece yapmam gerekmiyor.
Well, that is the problem with a degree in fine arts. It qualifies you to do absolutely nothing.
Sorun şu ; o sıralar kafası o kadar güzelmiş ki hangi şehir olduğunu hatırlayamıyor.
Problem is he was so hopped up on meth, he doesn't remember what town he was in.
Sorun şu ki param yetmiyor...
- Wow. - The problem is, I can't afford it.
Sorun şu ki sadece iki yatak odası var ve Ekat'in birine pilates makinesini koyması gerekiyor.
Well, the thing is it only has two bedrooms, and e-Kat really needs one of them for her pilates machine.
Sorun şu ki, geceleri benim için zor oluyor.
The problem is that nights are tough for me.
Sorun şu ki her şeyi yanlış anlamışsın.
But the problem is you got it all wrong.
Sorun şu ki, sorumlu olarak tutabilirim.
See, the thing is, I can hold you accountable.
Kamera bende. Sorun şu ki, bütün dünya bir kahraman olmadığını görecek.
Problem is, the world is going to see that you're not actually a hero.
Çocuklar sorun şu ki, ben reklam müziği yapmıyorum.
Yeah, the problem is, boys, I don't do jingles.
Sorun şu ki, ben çok uzun süre bekledim.
The thing is, man, I waited too long.
Sorun şu ki, gerçekten Paris'e gitti.
Only... He actually did go to Paris.
Sorun şu ki, eve geldiğinde bile burada değilsin.
The problem is even when you do come home, you're not here.
Sorun şu ki, içinde sürekli bu korku vardı.
The thing was, he had this constant fear.
Sorun şu ki, bu sadece izi sürülemediğinde işe yarar, o yüzden...
Trouble is, it only works while untraceable, hence...
Sorun şu ki, o çok fazla babasına benziyor.
The problem is that he's too much like his old man.
Sorun şu ki, biz sinyal alabiliyorsak Drex de alıyor demektir.
Trouble is if we're getting a reading, that means Drex can, too.
Sorun şu ki James, işin sessizce halledilmesini istiyor, ve bizim bir timimiz olmayacak.
The challenge is that James wants this done quietly and we won't have a team.
Sorun şu ki yedek planlar hep bu sebeplerdendir.
The problem is backup plans are usually that for a reason.
Jesse sorun şu ki Carlos Nando'nun birisini öldürdüğünü gördü.
Jesse, the whole problem is is that Carlos knows Nando murdered someone.
Sorun şu ki, birazdan Cara ile dövüşmek üzereyim çünkü Cara'ya ve herkese insanların dünyasında yaşayabileceğimizi düşündürdün.
The problem is, I'm about to fight Cara now because you already have her, everyone down here, thinking that we can just live in the human world.
Fakat sorun şu ki, tüm melezler Klaus'a bağlı durumda.
Trouble is, all hybrids are sired to Klaus.
Sorun şu ki, onu tahtalıköye göndermeden evvel ondan almam gereken bir şey var.
The trouble is, I need something from Agnes before you send her off to meet her maker.
Sorun şu ki, eğer vampirler, kurtları koruduğumu fark ederlerse pek de yakışık almaz.
Thing is, if the vampires find out I'm protecting them, it won't sit well.
Sorun şu ki, birisinin sizi gözetleme ihtimali söz konusu olduğunda herkes sizi izliyormuş gibi gelir.
The problem is that, when anyone could be watching you, it often feels like everyone is watching you.
Fakat sorun şu ki başka bir kadının, daha doğrusu bir kızın muazzam bir potansiyale sahip olduğunu ve zorba bir hükümdar tarafından tutsak gibi tutulduğunu öğrendim.
Trouble is, I've since learned of another young women, a girl really, one with vast potential, held in captivity by a tyrant.
Bulacağız da sorun şu ki, onu çatıma davet edip geldiğinde ise markete gidip gelemem ki.
We will, but given the situation, I can't just invite him to my roof, and then leave him there while I go to the market.
Şu sorun.
That, um... issue
Şu ana kadar elektrikli arabalarda akülerin ağırlığı sorun yaratıyordu.
Until now, electric cars have been hampered by the weight of their batteries.
Tek sorun ise şu.
The only trouble is that to understand it,
- Evet. Pekâlâ, bu sorun olacak çünkü şu anda hissettiğim tek acı sensin.
Okay, see, that's gonna be a problem because the only pain that I feel is you.
Şu anda onun ölümü aslında ikimiz için bir sorun teşkil etmekte.
So, his death now, in fact, poses a problem for us.
Şu anda sorun yok.
And now it's normal.
- Şu anda birkaç ailevi sorun yaşıyorum da.
I kind of got some family stuff going on.
Çok üzgünüm Lavon ama şu an küçük çapta kişisel bir sorun yaşıyorum.
I'm very sorry, Lavon, but I have a bit of a personal emergency right now.
Sana söyledim bu şu an için sorun değil.
Okay, and I told you, that is fine for now.
Koğuşta şu anda oldukça sorun var.
It's quite turbulent at the ward right now.
Ve su an bu bir sorun.
And that's now a problem.