Açık konuşmak gerekirse traduction Français
249 traduction parallèle
Ama, Dr. Gogol, açık konuşmak gerekirse size Stephen hakkında bir şeyler sormak için gelmiştim.
Docteur Gogol, pour être honnête, je vous ai prié de venir pour parler de Stephen.
Açık konuşmak gerekirse böyle eğlencelerin zamanı mı şimdi?
Franchement... est-ce vraiment le moment d'être frivole?
Hem açık konuşmak gerekirse... bombalar atılmaya başladığında, ne bu kentte... ne de bir başka kentte olmak istiyorum.
Et, honnêtement... je ne voudrais pas être près de cette ville, ou d'une autre... quand les bombes commenceront à tomber.
Senin sorunun Holland, açık konuşmak gerekirse yeterince hırslı olmaman.
Votre défaut, c'est un manque d'ambition.
Şahsen, canım, açık konuşmak gerekirse, ben Ernest adından pek hoşlanmıyorum.
Souvent j'aurais voulu qu'en public, vous fussiez un peu plus démonstratif.
Evet, çok açık konuşmak gerekirse Cecily, senin 42 yaşında olmanı ve yaşına göre sıradan görünmeni dilerdim.
Miss Fairfax... Permettez-moi de me présenter. Je suis Cécilia Cardew.
Açık konuşmak gerekirse Bay Jessup, Boynunuzu ipten kurtarmakla pek ilgilenmiyorum.
Pour être franc, sauver votre tête m'importe peu.
Peder, açık konuşmak gerekirse, pek dindar sayılmam.
En vérité, mon père, je ne suis pas très croyant.
Daha açık konuşmak gerekirse ;
Pour parler vulgairement, je ne pige pas.
Açık konuşmak gerekirse aileden değilsin.
A vrai dire vous n'en faites pas partie.
Açık konuşmak gerekirse... daha iyisini bulabilirsiniz.
Mais il est dit honnetement erwel meilleure cervelle.
- Açık konuşmak gerekirse Cannes.
Cannes, pour être précis. Tu es précis.
Daha açık konuşmak gerekirse, paravan bir hikayeye karşı olmanız üsde bir salgın olduğu yolunda söylentiler doğmasına yol açtı.
Et plus précisément à la couverture qui laisse entendre qu'une épidémie est en cours.
Açık konuşmak gerekirse sorununuz koca burnunuz.
Oui. Pour être bref, ce qui vous dérange, c'est votre énorme pif.
Açık konuşmak gerekirse, sen de pissin.
Franchement, t'es pas propre non plus.
Açık konuşmak gerekirse, ben de eğilip almazdım.
Je ne l'aurais pas ramassé non plus.
Açık konuşmak gerekirse... pencereden düşmüş olması pek olası değil.
Et à parler franc, Mme MacNeil, il n'est pas vraisemblable qu'il tombe d'une fenêtre.
Açık konuşmak gerekirse general, insanın sizinle bunca yıl birlikte olup da içinde bir şeyler hissetmemesi olanaksız.
Pour parler franc, brigadier, on ne peut pas côtoyer quelqu'un comme vous si longtemps sans ressentir quelque chose... au fin fond de soi.
Ama açık konuşmak gerekirse misyoner pozisyonu o kadar da parlak değildi. Başka bir deyişle, hayal gücü eksikti.
Si l'on veut se montrer exigeant, ce fut un peu moins bien dans la position sur le dos, où vous manquâtes un peu de... fantaisie.
Açık konuşmak gerekirse, satışlarımız dibe vurdu.
Et ça, c'est mauvais pour nos affaires.
Açık konuşmak gerekirse, Helga... Bence ikimiz de pek iyi durumda sayılmayız.
À proprement parler, Helga, nous avons tous les deux des ennuis.
Açık konuşmak gerekirse, üzerimde büyük bir delikle hem... kötü hisseder hem berbat görünürdüm.
Pour être honnête, je n'avais vraiment aucune envie de me retrouver avec un gros trou.
Açık konuşmak gerekirse çavuş, evde karım ve çocuklarımla olmayı yeğlerdim.
A dire vrai, sergent, je préférerais être chez moi, en famille.
Baş Aşçı hanımefendi açık konuşmak gerekirse insanları bu kadar zor tanıdığınızı bilmezdim.
À parler franchement, je n'aurais pas cru que vous connaissiez si mal les êtres humains.
Açık konuşmak gerekirse... bir din adamı için aç karnına vaaz vermek zor olsa gerek.
J'ai pensé qu'un saint homme doit avoir du mal... à répandre la bonne parole l'estomac vide.
Bu olayda "Nihai Çözüm" benimsendiğinde bunun ortaya çıkmasını sağlayan ya da daha açık konuşmak gerekirse işe bürokrasi karıştığı zaman bu, tarihte bir dönüm noktasıydı.
A cet égard, ce qui s'est produit, lorsque la Solution Finale fut adoptée, ou, pour être plus précis, lorsque la bureaucratie en fit sa chose, fut un tournant dans l'Histoire.
Açık konuşmak gerekirse Holmes, bu adamı Çingeneler, onu en değerli mallarından mahrum edilmek kastıyla taciz etmiş, onun ceplerini boşaltırlarken de, onun taşıdığı bir fotoğrafı da almışlar.
Pour simplifier les choses, cet homme a été abordé par des gitans dont le dessein était de lui voler ses objets de valeur. Alors qu'ils lui vidaient les poches, ils lui volèrent une photographie qui lui est chère.
Açık konuşmak gerekirse sayın dinleyiciler benim de daha önceden tanımadığım bir grup.
Et pour être tout à fait franc avec vous, je ne connais pas très bien ce groupe.
Açık konuşmak gerekirse, sana güvenmiyoruz.
Franchement, nous n'avons aucune confiance en vous.
Açık konuşmak gerekirse efendim, o kendi çalışım değil.
En toute honnêteté, capitaine, ce n'est pas ma musique.
Açık konuşmak gerekirse, bu sizin sorununuz değil.
Cette affaire ne vous concerne pas.
Açık konuşmak gerekirse evde, onun gözetiminde daha iyi hissedeceğim.
Pour être honnête, je me sentirais bien mieux entre ses mains.
Açık konuşmak gerekirse, benim için hiç fark etmiyor, bayan Gayley.
Franchement, je ne comprends pas non plus, Mlle Gayley.
Açık konuşmak gerekirse Bay Perkins, ölmemiş olsa onu çoktan kovmuştum.
Sincèrement, s'il ne serait pas mort, je l'expulserait.
Açık konuşmak gerekirse, o, muhalif, diğer öğrencilere karşı aşırı saldırgan... ve dikkatini toplamakta çok zorlanıyor.
Franchement, il est arrogant, et très agressif avec les autres. Il manque aussi de concentration.
Artık barışsever ve anlayışlı bir toplum haline geldik ve açık konuşmak gerekirse, bu durumla başa çıkacak donanımımız yok.
Nous avons bâti une société de paix... et d'amour. Nous ne sommes pas à la hauteur... de telles situations.
Açık konuşmak gerekirse, sana sınıf atlattırmaktan pişman oldum.
Tu n'aurais jamais dû sauter une classe.
100 yıllık bir kan davasının bir gecede unutulmayacağının farkındayım ama açık konuşmak gerekirse, G'Kar bu benim sorunum değil.
Je comprends que 100 ans de sang versé ne s'oublient pas... du jour au lendemain. Mais en fin de compte, G'Kar... ce n'est pas mon problème.
Açık konuşmak gerekirse Bay Ryder, buna hiçbir zaman iş gözüyle bakmadım.
Honnêtement, M. Ryder, je ne considère pas ça comme du travail.
Özellikle siz, açık konuşmak gerekirse sinek avladığınız için.
Ta boîte sent le moisi.
Çünkü açık konuşmak gerekirse, en son keyfin yerinde olduğunda kötü şeyler yaşanmıştı.
Parce que, franchement, la dernière fois que vous avez été heureux d'exister, ça a plutôt mal tourné.
Açık konuşmak gerekirse, neyin doğru olduğunu artık bilmiyorum.
Honnêtement, je ne sais plus ce qui s'est passé.
Daha açık konuşmak gerekirse hisse payı.
Des stock-options, plus précisément.
Sureté'in bir müfettişi olarak açıkça konuşmak gerekirse, açık olan şeylerin bile kanıtlanması gerekir.
En tant qu'inspecteur de la sûreté, je crois que même l'évidence doit être confirmée.
Açık konuşmak gerekirse,
Pour faire très simple :
Açık konuşmak gerekirse, takatim tükendi.
Je suis très fatigué.
Açık konuşmak gerekirse... galiba karanlıktan korkuyor.
Je crois qu'il a peur du noir.
Bu kız açıkça konuşmak gerekirse bir hilkat garibesi.
Elle est, si je puis parler franchement, pour le moins une curiosité médicale.
Açık konuşmak gerekirse, hasta olman hoşuma bile gitti sayılır.
Pour être honnête, ça m'a plu que tu sois malade.
Evet, Cooper yerde yatıyor ve açık konuşmak gerekirse kalkabilecek gibi de görünmüyor, sevgili seyirciler.
Il a eu son compte et ne se relèvera pas!
Açık sözlülükle konuşmak gerekirse bunlar tüm sevinçleri paylaşmak için fırsattır.
Pour parler franchement, c'est une bonne occasion pour partager nos joies tous ensemble.