Orada değil traduction Français
2,811 traduction parallèle
Ona bu işin kurallarını, zorluklarını falan öğretiyorum. Ev orada değil seni şapşal...
Je lui apprends le métier, les tenants et les aboutissants, ce qu'il faut faire et pas faire...
Evet. Orada değil de burada olduğumuzu hatırlatan fazladan bir şey daha.
Ça nous rappelle qu'on est ici, pas là-bas.
- O, orada değil.
- La salle est vide.
Orada değil bile.
Elle n'est pas là.
Yastığımın altına boşuna bakma, orada değil!
Il n'est pas sous mon oreiller.
Fakat şimdi orada değil.
Elle n'est plus là.
Anteres orada değil artık.
Antarès n'est plus là.
Roger bekle... Sen orada değil miydin yoksa?
On a assisté à la même réunion?
Orada değil.
Ils n'y sont pas.
Hayır. Resmen orada değil.
- Rien, elle n'est pas là.
Sen yakıt hattına bakıyorsun. Sorun orada değil ki. Hız pompasında olması gerek.
{ \ pos ( 192,240 ) } Tu bosses sur l'arrivée d'essence, mais c'est la pompe d'accélération.
Burada kazan, orada değil.
Tout se gagne ici, pas là-haut.
" Orada değil, burada da ;
" Est-il ici, serait-il là?
Orada değil.
Il n'est pas là.
Eğer çekmiş olsaydım, eleştirilerini orada değil, burada, aşağıda yapıyor olurdun.
Si je l'avais, tu l'aurais demandé d'en bas plutôt que de là haut.
Gelin orada değil. Hissedebiliyorum.
Elle n'est pas là, je le sens.
Orada değil mi?
Il n'y a personne?
Peki, bu gece orada olacaksın, değil mi?
Alors tu seras là ce soir?
Orada olanların nedeni açıkça belliydi, değil mi?
C'est évident, ce qui s'est passé.
Sorun değil, üssün dışında seni karşılamak için orada olamadığıma üzgünüm geldiğimde çoktan gitmiştin.
Ça va. Et moi, j'étais en retard à la base, je m'excuse. Le temps que j'arrive, tu étais déjà parti.
Yani diyorsun ki orada bir kasaba var, gerçek bir kasaba, mecaz falan değil.
Vous dites qu'il y a une ville, une vraie, pas une ville métaphore.
Orada yaşamak güzel değil mi?
On y fait quoi?
Orada değil.
Il n'est plus là.
Orada gazeteci değil mi?
Elle est bien journaliste?
Orada ne olduğu umrumuzda değil.
Peu importe ce qui nous attend dehors.
Ya Angola? Orada yemekler iyiydi değil mi?
On a pas bien mangé en Angola?
Parkın orada bulmuş, öyle değil mi Moses?
Tu l'as trouvé dans le parc, pas vrai, Moses?
Ben burada duruyorum, sen orada duruyorsun, ve ikimizde aynı şeyi düşünüyoruz, değil mi?
Tu sais, je suis là, tu es là, on est là et... - on pense à la même chose?
Hayır, hepsi orada değil.
Non.
Orada doğmuştum. Öyleyse iyi olmalı, değil mi?
Je suis né là-bas, ça doit être bon non?
Önemli olan bu değil. Ama bu orada kapımızı altı ay daha açık tutmaya yetecektir.
Et ça pourrait permettre de garder les portes ouvertes 6 mois de plus.
- Orada görüşeceğiz, değil mi?
- On se voit là-bas, non?
Orada değil.
Non, j'ai pas envie d'y aller ce soir!
# Gerçek bir milyoner gibi gülümsemeye devam ediyormuş... Anlaşılan orada bir kamera olduğunun farkında değil.
Il ne sait pas qu'il y a une caméra, c'est évident.
Köpeğimi orada bırakmadınız, değil mi?
- Vous avez mon chien?
Aslında orada vurulmak istenen, ben değildim, değil mi?
Tu crois que ce coup de feu était pour moi?
Ellie, dadıdan saklandığı çitin orada da değil.
Elle n'est pas derrière la haie où elle se cache de la nounou. - Ellie se cache de tout.
Striptiz klubü orada, değil mi?
Le strip-tease est en bas?
Son maddemiz sporculara bu hafta düzenlenecek olan sonbahar ziyafeti. Katılmak zorunlu değil, ama orada bulunup fakültemize desteğinizi gösterirseniz iyi olur.
Votre présence n'est pas obligatoire, mais elle témoignerait de l'implication du corps enseignant.
Şimdi uygun bir zaman değil. - Kim var orada?
C'est pas le bon moment pour ça...
- Sorun değil, zevkle. Fakat ben artık orada gönüllü değilim.
Bien sûr, mais je n'y suis plus bénévole.
Önemli bir iş değil. Ama orada 20 yıldır çalışıyordum.
- Ce n'est pas très excitant, mais j'y ai travaillé 20 ans.
Diğer binayı kontrol etmeliyiz yükleme alanları orada, değil mi?
On devrait vérifier l'autre bâtiment, car les quais sont de l'autre côté.
Orada küçük parmağımın tırnağından daha küçük elmaslar olduğunu biliyorum bir Porsche'tan daha değerli, değil mi?
Donc je sais que t'a des diamants plus petits que l'ongle de mon petit doigt et qui coûtent plus chers qu'une Porsche, ok?
bugünün ekonomisi orada çizilmiş üniveriste için paraya ihtiyacın var ve ucuz değil
C'est la crise, et les temps sont durs. Tu as besoin d'argent pour la fac, et c'est très cher.
¶ başkası ile değil sadece seninle ilgili ¶ ve orada durmadık
Et on ne s'est pas arrêtées là.
Orada silahsız bir şekilde beklemem çok aptalca değil mi?
Je veux dire, ne est pas que, comme, complètement idiot pour moi d'être ici sans fusil?
İki saat 18 dakika orada kaldın ama onu öldürmeyi hiç düşünmedin, değil mi?
Deux heures et 18 minutes. Mais t'en avais pas l'intention.
Orada zaman akmıyor ama kimse bunun farkında değil.
Le temps est suspendu là-bas, et personne ne le sait.
Asıl amacı inceleme yapmak değil, muhaliflerini tevkif ederek cezalarını hemen orada infaz etmek!
Au lieu d'effectuer une inspection, il veut arrêter les opposants et les tuer sur-le-champ!
Önemli olan, bizim orada bulunup bulunmamamız değil.
La question n'est pas d'être là ou pas.
orada değildim 51
orada değil mi 24
orada değildin 19
orada değildi 46
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
orada değil mi 24
orada değildin 19
orada değildi 46
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154