Yalnız değil traduction Français
1,620 traduction parallèle
Artık yalnız değil.
Il n'est plus seul.
Artık o kadar da yalnız değil, değil mi?
On ne se sent plus trop seuls, qu'en dis-tu?
- Hayır, yalnız değil.
- Non. Pas seul.
Yoksa yalnız değil miyiz?
Ou ne sommes-nous pas seuls?
Bakıyorum babam yalnız değil.
Papa n'est pas seul, je vois.
O zaman annen yalnız değil.
Alors elle n'est pas seule.
Ve bu konuda yalnız değil.
Son cas n'est pas unique.
- O yalnız değil. O... Robin'le görüşüyorsun, değil mi?
- Elle n'est pas célibataire.
Oh, hayır. En yalnız adam o değil.
Oh non, c'est pas le gars le plus seul.
Bir ay önce, sıkı fıkı bir grubun bir parçası olmama rağmen, kendimi yalnız hissetmem çok garip, değil mi?
Je me sens seule depuis que je n'ai plus ma bande.
Bu yalnız olduğum için değil, bizim prova yemeğimiz olduğu için de değil.
Ce n'est pas parce que je suis seul... ou parce que c'est notre dîner de répétition.
Yalnız gitmesine izin vereceğimizden değil, tabi.
Non pas que nous le laisserions, lui ou elle, y aller seul.
Yalnız yemek, erkek arkadaşımı beklemek, benimle değil, bir ışık aplikiyle vakit geçirmeyi tercih eden adamı.
A manger seule, à attendre mon amant, qui préfère passer son temps avec une installation de lumières?
Romantik aşkı bilirim, yalnız yabancılara özgü değil.
Etre romantique n'est pas réservé aux étrangers.
Yalnız fahişe ve pezevenkleri değil torbacıları da kızdırıyor.
Il s'en prend aux putes, aux macs, aux dealers. Il va finir par se faire tuer.
Yalnız bir kadınla çocuğunun yaşamasına uygun bir mahalle değil.
J'ai fait le tour du voisinage. Maman et fiston n'auraient pas dû vivre tous seuls, hein?
Bugün buraya gelme amacımız yalnızca bu feci olay hakkında konuşmak değil farkındalığımız için yanıtlar için bir forum oluşturmak.
La raison pour laquelle nous sommes ici n'est pas seulement de parler de cette tragédie qui vient de se passer mais... également d'engager une discussion sur nos soucis et pour avoir des réponses.
Yalnız o benim babam değil.
Mais il n'est pas mon père.
- İkiniz de her şeyi yalnız yapabilen süper adamlar olduğunuzu sanıyorsunuz ama artık değil.
Vous vous prenez pour des surhommes, capables de tout faire tout seul. Mais ce n'est plus le cas, à présent.
Bence seninle birlikte olmak için geldi, başka bir yalnız zengin adam bulmak için değil.
Elle est revenue pour toi, pas pour un riche célibataire.
Her ikinizi de mutlu görmek isterim. Ama aslında, yalnız olmak çok da kötü değil.
Je veux que vous soyez heureux mais en réalité, être seul n'est pas plus mal
Ama yalnız kaldığın tek bir yer vardı, değil mi?
Tu n'es resté seul qu'à un seul endroit, non?
Ve yalnız o da değil.
Et il n'est pas le seul.
Zor durumda olanlar yalnızca Kızılderililer değil.
Les Indiens n'ont pas été les seuls à souffrir.
Anlaşmada yalnız bir cüce vardı, iki değil.
J'étais d'accord pour un nain, pas deux!
Yalnız siyasi geleceği değil, tüm geleceği Genel Kurul'da yapacağı o konuşmaya bağlı.
Son avenir politique mais aussi son avenir tout court se joueront sur ce discours devant l'Assemblée générale.
Bu sorun değil.Aslında yalnız olmayı tercih ederim.
Ça ne fait rien. Je préfère manger seule.
- Umurumda değil. Sadece yalnız kalacağımız zaman önemli.
Tout ce qui importe c'est d'avoir maintenant du temps pour nous.
Mesele biri olur ya da olmaz, değil. Önemli olan yılbaşı olması ve yılbaşı gecesi yalnız geçirilmez.
Mec ou pas mec, on ne passe pas le réveillon seule.
Sorun değil evlat. Gölge boksu zaten yalnız yapılır.
Désolé, tu vas boxer tout seul.
- Yalnız kalıyorsun, değil mi?
- Tu vis seul, non?
Uyanmak için bu kadar yalnız kalmak yeter, değil mi?
Ça vaut le coup de se réveiller, non?
- Sorun değil. Sadece yalnız kalmak istiyorum.
J'ai envie d'être seule, merci.
Çok yalnız olmalısın, değil mi?
Vous devez vous sentir seul, pas vrai?
Sanırım onu yalnız bırakmanız gerekiyor, sizce de öyle değil mi?
C'est bon, laissez-la tranquille.
Orada yalnız olmak eğlenceli değil Güvende olmak için içerideyim
C'est jamais gai d'être le seul A protéger les autres
Seni bir dakika bile yalnız bırakmaya gelmiyor değil mi?
Je ne peux jamais te laisser ne serait-ce qu'une minute!
Herkes bazen yalnız kalır, Trevor. Utanç duyulacak birşey değil bu.
Tout le monde est seul, Trevor, il n'y a pas de honte à ça.
Onunla yalnız kalmak istiyorsun değil mi?
Tu veux être seule avec lui?
Mesela kim? Sen yalnız çalışmayı seviyordun, değil mi?
D'habitude, tu bosses tout seul.
Yalnız geldin değil mi?
Vous êtes venu seul?
Yalnız da değil. Bilmem anlatabiliyor muyum.
C'est pas la seule chose, si tu vois ce que je veux dire.
Ben burada yalnız bırakmak değil.
Je ne veux pas les laisser seules.
Yalnız kalmak için iyi bir zaman değil.
Ce n'est pas la période idéale pour être seul.
Beni onunla yalnız bırakmayacaksınız, değil mi?
Vous n'allez pas me laisser seul avec ce type, hein?
Yalnız olmayı sevdiğin kadar değil.
Pas autant que tu aimes être seule.
Yalnız bu sefer içkiye ya da uyuşturucuya değil. Çatışmaya.
Sauf que cette fois, à la place d'alcool et de drogue, c'est le conflit.
Yalnız sizin için sorun olmayacağından emin olmak istediğim tek bir şey, aslında o kadar da büyük bir mesele değil.
Il y a juste une chose avec laquelle je veux être sûr que vous soyez à l'aise, c'est vraiment pas grand chose.
- Birlikte yaşa, yalnız öl, değil mi?
- On vit ensemble, mais on meurt seul.
Birlikte yaşa, yalnız öl, değil mi?
On vit ensemble, mais on meurt seul.
Hayatboyu yalnız olacağım kesin değil de mi?
Mais ce n'est pas certain, si?
yalnız değilsin 86
yalnız değilim 65
yalnız değilsiniz 18
yalnız değiliz 23
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
yalnız değilim 65
yalnız değilsiniz 18
yalnız değiliz 23
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154