English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Français / [ Ö ] / Öyle kalın

Öyle kalın traduction Français

269 traduction parallèle
Onların kemikleri öyle kalın değil, benim serçe parmağım kadardır.
Ses os sont plus petits que mes doigts.
... öyle kalın baldırlar!
ces gros mollets!
Öyle kalın.
Ne bougez pas.
Öyle kalın kafalısın ki! Bizi bu utançla başbaşa bırakmasan, için rahat etmez!
Vous vous en voudriez trop d'avoir raté l'occasion de nous ridiculiser.
Öyle kalın. İşte böyle.
C'est ça.
Öyle kalın! Harika....
Ne bougez plus.
Asıl ilginç olan... Öyle kalın!
Ce qui me passionne dans ce... ne bouge pas.
Öyle kalın lütfen.
Comme ça, ne bougez plus s'il vous plaît.
Öyle kalın. İşte böyle. Bitti!
On ne bouge plus... voilà!
Öyle kalın! - Ne oluyor?
Que se passe-t-il?
Öyle kalın.
Continuez.
Öyle kalın.
Reste là.
O halde... Church'ü izleyen, kalın gözlüklü, iri yarı bir adamınız yok, öyle mi?
Alors vous n'avez pas envoyé un grand costaud à lunettes pour surveiller Church?
İkiniz de öyle naziksiniz ki şimdilik hoşça kalın, arkadaşlarım.
Adieu.
- Öyle olacağını biliyorum. - Evet efendim. Hoşça kalın.
J'en suis sur.
Bana kalırsa sen, hanımefendinin hizmetçi olarak çalıştırabileceği... - gibi bir kız değilsin. - Öyle mi efendim?
Vous n'êtes vraiment pas faite pour vous occuper de Madame.
Bense iyiliğimden mi, belamı aradığımdan mı, öyle vermişim ki kraliçeye kendimi, çevresinde dönen bir yıldız gibi, her hareketimde bağlı kalıyorum ona.
Or, ma vie est liée à celle de la Reine. Ma vie n'existe que par la sienne, comme une étoile ne se meut qu'en sa sphère.
Hayır, öyle. Mecbur kalırsam... bir aynanın önüne oturup kendimle konuşurum.
Je me parle toute seule, même s'il faut m'asseoir devant d'un miroir...
Öyle kalın.
Ne bougez plus.
Ama öyle herkesi evime alamam. Yoksa polis pansiyonumu kapatabilir ben de ortada kalırım.
Si je loge n'importe qui, la police fermera ma pension et je mourrai ruinée.
Öyle ölüm kalım mücadelesi veriyorlar ki, maneviyata ayıracak vakitleri yok.
Ils dépensent leur énergie à survivre, ils n'ont pas le temps d'avoir une vie spirituelle.
İçine girip kalbini açar ve öyle kalırsın.
Elle s'empare de votre cœur... et on n'en guérit pas.
- Evet, öyle! Sadece iki seçenek var : Ya burada kalın ya da yürüyün.
- Y a que deux solutions : clamser ici ou marcher!
Akamagahara'da sayısız hizmetlisi ile beraber kalıyor. Dan-no-ura savaşının yapıldığı manzarayı görmek istiyordu öyle ki bugün oraya gittik.
Avec sa suite, il séjourne à Akamagahara pour visiter le site de l'ancienne bataille de Dan-no-ura.
Dönme.Sadece öyle kal.Kollarını kaldır.
- Otez vos mains.
Ama senle ilgili bir sorunum olursa, Palmer, seni yakarım Palmer, seni öyle bir yakarım ki, Ross'un seni bulduğu yere geri dönmek zorunda kalırsın.
Si j'ai des ennuis avec vous, je serai impitoyable! Vous retournerez d'où Ross vous a sorti.
Ve öyle kalın.
Restez comme ça.
Öyle kalın!
Arrêtez tout.
Son dileğinde ne olduysan sonsuza kadar öyle kalırsın.
Vous resterez tel que dans votre dernier vœu.
Yoksa, sen ödemek zorunda kalırsın. Öyle yada böyle.
D'une façon ou d'une autre.
Kalın öyle.
Écartez-vous.
Öyle bir şey demedim. İstediğin kadar kal.
Je n'ai pas dit ça, reste tant que tu voudras.
Galaksinin bazı bölümlerinde öyle eğlence oyunları gördüm ki bu onların yanında folklor gibi kalır.
J'ai vu des formes de divertissement sur d'autres planètes qui feraient passer ça pour un spectacle de danse.
İki yaşında acımasız ve fakir yetimhaneden alınıp acımasız bir asker ve karısına verilir aşırı bir disiplinle karşı karşıya kalır ve öyle de büyütülür. Bu da onu utangaç ve içine kapanık biri yapar.
Adoptée à l'âge de deux ans, par un militaire de carrière et sa femme, elle connut, dès l'enfance, une discipline de fer qui la rendit timide et renfermée.
Bu büyük tanrının kişiliği öyle mükemmel ki karşılama kelimelerim kifayetsiz acınası derecede yetersiz kalıyor.
Un dieu sublime dont la personnalité est totalement et absolument merveilleuse, pour qui mes faibles mots de bienvenue sont lamentablement et pathétiquement insuffisants.
Bir gün, Melekler Duvarının oralarda bir çetenin çocuklarıyla bisiklete binip eve epey geç kalınca ailemi öyle bir merak içinde buldum ki o gün, iyi bir kız olmaya karar verdim.
Un jour, je suis partie un peu trop longtemps, je me suis échappée du jardin. Je me faisais transporter sur les bicyclettes des garçons. Mais quand je suis rentrée, mes parents semblaient si désespérés que j'ai décidé d'être sage.
Demek istediğim, bir eliniz öyle boşta kalır.
Mon autre main n'est pas occupée.
Alınmayın, efendim. Hayır. Şey, hoşça kal dediğinde kendisi öyle söylemişti.
Il vous l'a dit lui-même en vous disant au revoir.
Beş dakika öyle kal, iyi olacaksın.
Allongez-vous.
Evet, belki öyle yaparım... Belki de senin şu kalın kafanı kullanarak duvarda bir delik açarım.
Je ferai peut-être ça... ou je prendrai ta tête dure, pour abattre le mur.
Ben, o odaya girdim. Orada, Tiberius'un kadın, erkek köleleriyle ve kendisiyle öyle hayvani, öyle iğrenç ahlaksız davranışlara maruz kaldım ki tek başına fahişelik, bununla kıyaslandığında, ibadet gibi kalır.
Je suis entrée dans cette pièce, et j'ai alors assisté à... à des agissements... d'une telle abomination, une telle monstruosité... des obscénités d'une telle bestialité... entre lui et ses esclaves des deux sexes,
O yüzden işlerimiz hep, Jamesler'in ya da Daltonlar'ın üzerimne kalır. Biz öyle yaparız.
Quand on fait un coup, on dit que c'étaient les James ou les Dalton.
Bu bir... Kalın duvarlı yapı, öyle değil mi?
C'est une maison avec des murs épais, non?
Geronimo öyle büyük bir adam ki... Corbett onun kıçını öpmek için anasının omzuna çıkmak zorunda kalırdı.
Geronimo est si grand que Corbett devrait grimper sur les épaules de sa mère pour lui baiser le cul!
Öyle kal.
Il n'y a rien à changer!
Kilisedeki turunuzdan hoşnut kalınız mı, Bayan Caldwell? Kesinlikle öyle.
Alors, cette visite de la chapelle, Mme Caldwell?
# Öyle soğuk ki, kalın ve sıkı giyinmelisin # # Dayanamaz bu soğuğa, dağının tepesinde olan birisi #
Si froid qu'il fasse, le vêtement doublé d'ouate,... on ne peut pas vous en revêtir... quand vous allez à la montagne.
Hele o paraya bir şey olsun... patronum ağzınıza öyle bir sıçar ki şaşar kalırsınız.
Si quoi que ce soit arrive à cet argent... mon patron vous fera couper les couilles et vous les fera bouffer.
Onlar öyle yaparlarsa, işsiz kalırız.
Si les gens font ça, on n'aura plus de boulot.
Galiçya ve Krakow Lehistan'a öyle hızlı katılır ki... Viyana soluksuz kalır.
Si la Galicie et Cracovie le pouvaient, elles s'uniraient à la Pologne, et Vienne n'y pourrait rien.
Kızlar, öyle suratlar yaparken birisi sırtına vurursa sonsuza dek öyle kalırsınız.
Si on vous tape dans Ie dos pendant que vous faites une grimace vous resterez toujours comme ça!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]