English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turc → Portugais / [ Z ] / Zamanımızın

Zamanımızın traduction Portugais

3,768 traduction parallèle
Diyelim ki nazik bir hanım buldunuz ve değerli çiçeğini koparmaya hazırsınız... o zaman ne yapacağını nereden bilirsin?
Digamos que encontre uma menina legal, e está prestes a tirar sua pétala preciosa. Como sabe o que fazer?
İnsanların sözünü ettiği Heisenberg için bir şey söyleyemem ama uzun zaman önce tanıdığımız o tatlı, müşfik, zeki adam o adam artık yok.
gentil e brilhante desapareceu.
O zaman ben de ofis çalışanlarınızı tek tek gebertmeye başlarım ve sorumlusu siz olursunuz.
Nesse caso, executaremos os vossos oficiais um a um e a culpa será vossa.
Bak sürekli üzerime gelip duruyor yok akşamki planlarımız neymiş, yok arkadaşının grubunu ne zaman..... dinlemeye gidecekmişiz, yok haftaya ne yapacakmışız falan filan.
Ela está sempre em cima de mim, sabes? ! 'Nossos'planos para a noite e quando'nós'vamos ver a banda do seu amigo o que'nós'vamos fazer para a semana.
Umarım bunun için zamanınız olur.
Mas espero que o tenha para isto...
Bu çok kızgın olan bir adamdan geliyor bu pis kokan yerden temiz hava almaya dışarı çıktığımız zaman ama bunların hepsi görevin bütünlüğü için.
Isto vindo de um tipo que se passa quando saímos deste pardieiro para apanhar ar. Mas é tudo pela segurança a missão.
Sorun da bu zaten çoğu zaman bunu size açıklamaya çalıştım ama siz hiç hatırlamadınız ve bana inanmadınız.
É exatamente isso, é que eu já tentei explicar muitas vezes, e vocês nunca se lembram e não acreditam em mim.
Evet, sanırım tanıştığınız zaman onu büyüledin.
- Parece que o enfeitiças-te.
Hayatınızda bir sürü şey yapacaksınız. Şu anda bunu yapmayı seçtik. O zaman harika yapalım.
Na vida, vocês podem fazer muitas coisas e neste momento, escolhemos fazer isto, então vamos fazer o melhor.
Tom'la ilk karşılaştığım zaman kasabaya yeni gelmiştim kızımın arabasını garaj yolunda görmüştüm.
A primeira vez que vi o Tom, tinha estado na cidade, e tinha visto o carro da minha filha na entrada.
- Zamanınızı almayayım.
Não quero incomodá-lo.
Kendi ıvır zıvırımı toplayıp senin mührünü bu ofise koymanın zamanı geldi.
Já estava na hora de tirar o meu entulho daqui e dar-te a hipótese de dares a tua cara ao escritório.
Kumarhaneye inip beni otel odasında yalnız bıraktığın... zamanı mı anlatıyorsun?
Estás a falar dos tempos em que me deixavas sozinho no quarto, enquanto tu estavas no casino?
Zaman ayırdığınız için sağolun Dr. Gideon, Çok sürmeyecek. Başlayalım mı?
Obrigada pelo seu tempo, Dr. Gideon, não o desperdiçarei.
Beraber olmadığımız zaman ne yapacaksın?
O que vais fazer quando nao pudermos mais ficar juntos?
İyi o zaman. Sırf yaşın küçük diye seni kayırmayacağımızı biliyorsun değil mi?
Sabes que não te vamos facilitar a vida, não sabes?
O zaman, sadece kızımı alın.
- Então, leve só a minha filha.
Her aile, her aile bireyi, toplanın, fazla zamanımız yok.
Todas as famílias, todas, vamos, não temos muito tempo.
Ama şimdi, tüm kardeşlerimizle birlikte öteki tarafa adım atmamızın zamanı gelmiş bulunuyor ve hakiki cennet bizi orada bekliyor.
Mas agora chegou a hora. De passar para o outro lado, com os nossos irmãos e irmãs, onde o verdadeiro paraíso nos espera.
Herhangi bir bayılma veya açıklayamadığınız zaman kayıpları yaşadınız mı?
Alguma vez tiveram qualquer apagão por determinado tempo e que não conseguiram explicar?
O zaman gidip kurbanımızın kurşunuyla eşleşiyor mu diye bakalım.
Certo, então vamos lá ver se corresponde aos projécteis retirados do corpo.
Zaman ayırdığınız için çok minnettarım.
Agradeço a sua disponibilidade.
Tabii ki veriyorum ve sen her zaman benim kızım olacaksın, ne olursa olsun.
Claro que dou. Você sempre vai ser minha filha, não importa o que aconteça.
Ama esas müzik dahisi Phil Collins hakkındaydı zamanınıza böyle bir başarıyla hakim olursanız insanlar dalga geçmeye ve moralinizi bozmaya çalışır ama gerçek şu ki o bir müzik efsanesi ve insanların onunla dalga geçmesinden bıktım.
Mas é mais sobre o génio musical que é o Phil Collins, e tal como qualquer músico do seu tempo, quando se domina aquele período com tal sucesso, as pessoas tendem a gozar contigo e deitar-te abaixo, mas a verdade é que ele é uma lenda musical, e estou farto que gozem com ele.
Zamanın var. Bir şeyler bulacağız. Sana yardım edeceğim.
Havemos de encontrar alguma coisa, eu ajudo-te.
Örneğin, Marley. İnanılmaz bir sesin var kızım, o zaman neden Mercedes Jones-vari vokal çıkışlar yaptığını hiç duymadım?
Por exemplo, Marley, tu tens uma voz estupenda, miúda, então por que é que nunca te ouvi a fazer notas ao estilo da Mercedes Jones?
Bu da Çin restaurantını açtığımız zaman.
Esta é de quando abrimos um restaurante chinês.
O zaman bana yardım etmek zorundasınız.
Então você tem que me ajudar.
Hayır, burada yaptığımız önemli iş hakkında sizinle konuşmak benim için her zaman bir zevk ve benim son derece yetenekli ekibimle bir ışık yakma şansını elde etmek çok önemli.
Não, é sempre um prazer falar sobre o trabalho importante que fazemos aqui e ter a oportunidade de mostrar a minha equipa incrivelmente talentosa.
Tamam, o zaman, kızın hayatını araştırıyoruz bakalım kızın bağlantıları bize bir isim verecek mi.
Ok, então, vamos vasculhar a vida da namorada e verificar se os contactos dela nos dão um nome.
Peki, o zaman yardımınız için teşekkürler...
Bem, então. Bom, obrigado pela sua ajuda...
Eğer hastalığın bulaştığı ilk kişiyi bulursak o zaman bir planımız olabilir, ve bu planıda tedavi için kullanabiliriz.
Se conseguirmos achar o Paciente Zero, ele pode talvez ter esse modelo.
Kulüp misafirlerinizi her zaman sorgular mısınız, Bay Queen? Neden?
Interroga sempre os seus convidados, Sr. Quenn?
'Kızın Zamanı'mı?
"O tempo da vida dela?"
Madem burada olmanızın asıl nedeni hakkımda hüküm vermek o zaman işinizi kolaylaştırayım.
E, uma vez que o motivo real por estarem aqui é para me avaliar, deixem-me facilitar-lhes as coisas.
Tatil yapacak zamanınız kaldı mı bakalım? - Herkese mutlu yıllar.
Ainda têm tempo para planos para as férias?
Elde etmeyi istediğim şeyi başardığım zaman, silahları nerede bulacağınızı size bildiririm.
Quando eu conseguir o que pretendo, deixo-o saber onde encontrar as armas.
Tabiki de gönüllülerin her yaptığı şeye minnetarız. Ama her geçen an çocuklarımızın zamanı da azalmakta.
Agradecemos por tudo o que os voluntários estão a fazenr... mas o tempo dos nossos filhos pode-se estar a esgotar.
Ne zaman çalışacağıma karar verebilirim. Kızımın yanında olabilirim.
Posso tirar uns dias de folga, posso trabalhar à noite.
M.E. kararı için bize biraz zaman kazandırdım fakat sabah saat 9 : 00'da Donald'ın masasına koyacak bir ip ucuna ihtiyacımız var.
Ganhei algum tempo com a decisão do médico legista, mas precisamos de pistas para deixar na mesa do Donald pelas 9h da manhã.
Hapishaneden çıktığın zaman sen büyük bir sabun baronu bense ünlü bir gazeteci olacağım ve hayatlarımıza başlayacağız.
- Sim. Quando chegar à altura de saíres da prisão, já serás a maior baronesa da sopa de todos os tempos, eu serei um famoso jornalista e começaremos a nossa vida.
Haklısın. Geçen sefer en sevdiğimiz restorandan pizza aldığımız zaman gibi.
Como da última vez que comprámos pizza no nosso local preferido.
ileriye atacağımız adımlar için geriye bakarak Bilim ve eğlencenin yeni dünyasını keşfetme zamanı.
Explorar um novo mundo de ciência e emoções olhar para o nosso próximo passo.
Günün birinde umarım senin de bir kızın olur. İşte o zaman öğreneceksin neden olduğunu.
Um dia espero que tenhas a sorte de ter uma filha, e irás perceber porquê.
Soğuk ve ilgisiz olduğunuzun farkında mısınız? Her zaman sanki yerinde değilmişsin gibi görünüyorsun.
Sabes que és evasivo? Como assim? Pareces estar sempre fora do lugar.
Zamanınızı aldım.
Eu estou a desperdiçar o seu tempo.
Ama zamanımız böyle, umarım anlarsınız.
Mas com estão as coisas, espero que perceba.
Benden çok daha bilge ve cesur bir adam bir keresinde demişti ki "haksızlığın önüne geçmek için güçsüz olduğumuz zamanlar olabilir ama buna karşı çıkmadığımız bir zaman olmasına asla izin verme."
Um homem bem mais inteligente e corajoso do que eu uma vez disse, "podem haver alturas em que não teremos poder para prevenir a injustiça, mas nunca permitam haver uma altura em que deixemos de nos manifestar".
- İsveçli olduğuna inanır mısınız? Roland Ames, 35 yaşında. Irak savaşının en hareketli zamanında alayını terk etmeden önce İsveç Özel Kuvvetler'de görevliymiş.
Roland Ames, 35 anos, era oficial das forças especiais suecas antes de abandonar o regimento no auge da Guerra do Iraque.
Buluşmalarımızın tehlikeli olduğunu her zaman biliyorduk.
Sempre soubemos que o nosso encontro seria perigoso.
Ne söyleyecektim? "Kızım tecavüze uğradığını düşünüyor fakat kimin ne zaman yaptığını bilmiyor", mu diyecektim?
"A minha filha pensa que foi violada... mas não sabe quem foi nem quando"?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]