But here's the problem tradutor Turco
86 parallel translation
We merely wanted to resolve the traffiic problem... with a subway like Munich's or Dublin's... but here the ground has eight strata... and we're forced to become archaeologists.
Bizim işimiz Münih ve Dublin'deki gibi trafik problemini çözmek için metro yapmak. Ama burada toprak sekiz kat olduğu için arkeolog olmaya zorlandık.
But here's the problem. If you don't let me live, how can I prove my good faith to you?
Ama yaşamama izin vermezsen, sana olan inancımı nasıl ispatlayabilirim?
But here is the problem. Those very same birds or relatives of them, had to have been fooled down the bottom of Mount Improbable, by insects that hardly looked like sticks at all.
Ama sorun şu ki, yine bu kuşların ya da onların akrabalarının, dağın altında bulunan ve sopaya hiç benzemeyen böcekler tarafından da kandırılmış olması gerekiyordu.
The Federation believes it can solve every problem with a treaty but out here on the frontier, without the Federation to back them up, a treaty is only a piece of paper.
Federasyon her sorunu anlaşmayla çözebileceğini sanıyor ama sınırda yaşayanlar için Federasyonun desteği olmadan anlaşma yalnızca bir kağıt parçası.
So all the years of empty, meaningless sex with countless strangers and bartenders, that's great, that's fine, but here, now, with me, and bam, you have an epiphany and you realize
Yani bütün hayatın boyunca yaşadığın, anlamsız sexler için yabancılarla, barmelerle problem yok, güzel, ama burada, şimdi, benimle yaparken, artık yapamayacağına karar veriyorsun.
I'm not going to give you a citation here... but the real problem is that you got people around you... people who work from home, trying to get work done.
Ama önemli olan... burada başka insanlar yaşıyor, evlerinde çalışanlar var. İş yapmaya çalışıyorlar.
It's actually become my obsession, but you don't need to here about it. That is the problem.
Sorun da bu.
I'm getting my life back on track and I would love for Jane to be on that same track with me, but, here's the problem.
Hayatımı yoluna koymaya çalışıyorum ve Jane'in de benimle aynı yolda olmasını istiyorum ama ufak bir problem var.
But it's the father that I have a problem with here.
Benim sorunum, babayla. Bay Potocki'de gördüğümüz ciddi..
But, here's the problem, Newbie, it's not my problem.
Ama işte sorun da bu çaylak. Bu benim sorunum hiç değil.
Yeah, but see, here's the problem.
- Ama şöyle bir de sorun var. Ben çocukları sevmem.
Well, Teddy, I think I do, but here's the problem :
Evet Teddy, sanırım anladım ama sorun şu :
There's a mismatch here... and I'm gonna have to determine whether this is a problem or not... because Brown is looking toward camera... but when we cut, he's looking up off to the left.
Burada bir uyumsuzluk var... ve şimdi bu bir problem mi değil mi ona bakalım... Çünkü Brown kameraya doğru bakıyor... ama kestiğimizde yukarıya sola bakıyor.
Well, I'm luring Alex's husband over here with a pretend maintenance problem - because he's the super - but my real plan is to prove to him that I'm sexy.
Hmm bende bakım yapması için Alex'in kocasını çağırdım- - Çünkü o yönetici- - Ama asıl planım onu çağırıp ne kadar yakışıklı olduğumu göstermek.
But here's the rub : How do we sort out the liars?
Ama asıl problem şu yalancıları nasıl ayırt edeceğiz?
manipulate the data to gain approval for his new medication, but, and here's the problem, and it's not just an issue of ethics.
Ama işte sorun da bu. Konu iş ahlakı değil. Konu "mantık".
But here's the problem :
Fakat sorun şudur :
It's nice, but what's the problem with having Latinas in here?
Çok hoş, ama burada Latinlerin olmasında ne sorun var?
But here's the problem, Kris Kringle.
Ama sorun Noel Baba.
All right, but... here's the problem.
Pekala ama... İşte problem.
Yeah, but nobody's dead here. Now, what's the problem?
Evet, ama burda ölü falan yok Peki nedir bütün bunlar?
Wow, nowadays guys seem to be more shy than girls the girl is here but the boy isn't, not a problem let's lust try again.
Bu günlerde erkekler, kadınlardan daha utangaçmış gibi görünüyor bayan yarışmacımız burda ama eşi yok hadi tekrar deneyelim.
so, mrs. cahill, there's a problem with the air conditioning in this unit, but the repairman should be here soon.
Bayan Cahill, Bu dairede havalandırma ile ilgili bir sorun var, ama tamirci birazdan burada olur.
A scribe would simply follow and record a set of instructions to get a result. Here's an example of the kind of problem they'd solve. I've got a bundle of cinnamon sticks here, but I'm not gonna weigh them.
0'dan 9'a, sadece 10 adet rakamla çok büyük sayıları, çok daha verimli bir şekilde elde edebilmek, artık mümkün olmuştu.
And really, the only problem is in getting The American Consulate in Mexico To help us get his body released And shipped up here but Veronica's taking care of that
Gereçkten tek sorun Meksiko hükümeti bize cesedi vermiyor ama şimdi o da halledilecek
But you see, that's the whole problem here.
- Görüyorsun ya, bütün problem burada.
We can solve the problem of what's in the refrigerator, but I think... You know, I think there's something... There's something else going on here.
Buzdolabında neler olduğu sorununu çözebiliriz bence ama bence burada başka bir durum var.
Yeah, but here's the real problem.
Ama asıl sorun şu :
But come here, I got a problem. "I go," What's the problem? "
"Bir sorunum var" dedi. Ben de "Nedir" dedim.
Yeah, but here's the problem.
Evet, ama bir problem var.
But here's the problem. I have a very important customer that has spent a very large sum of money for merchandise which I now cannot deliver on time.
Ama sorun şu ki bu mala çok para harcayan, çok önemli bir müşterim var ve ben teslimatı zamanında yapamıyorum.
But here's the problem. I hired you to tell me the truth.
Ama sorun şu seni bana gerçekleri anlatman için işe aldım.
All right. We may not have found the problem, But there's absolutely something wrong here.
Sorunu bulamamış olabiliriz ama burada bir şeylerin ters gittiği kesin.
Please excuse the melodrama, but do you think there's anybody here who's got it out for you?
Melodramatik ifademin kusuruna bakma ama burada sana problem yaratmayı kafasına takmış biri var mı?
But there is something strange about the lightning here..... something that's becoming a bigger and bigger problem.
Fakat buradaki yıldırımlarla alakalı garip bir şeyler var gün geçtikçe büyüyen bir problem.
But here's the problem. This isn't even my tie.
Ama sorun şu ki, bu kravat bile bana ait değil.
- Listen, I'm trained to talk to you for hours on end, and I'll go around and around in circles until you're so dizzy that you fall off of here, but my gut tells me that you're too smart for the standard bull, so why don't we just cut right to it and you tell me what's your problem?
Dinle, durmadan saatlerce seninle konuşmak için eğitildim buradan düşecek kadar sersemleyene dek daireler çizip duracağım fakat içimden bir ses bu saçmalık için fazla akıllı olduğunu söylüyor bu yüzden neden kısa kesip bana sorununun ne olduğunu anlatmıyorsun?
- Sir, with all due respect, you don't want to bring in outside help. That's fine. But that just leaves me and Ernie here to solve the problem.
Dışardan yardım alamadığımıza göre saygı gösterip Ernie ve beni yalnız bırakın.
But here's the rub, since the cyanide was in a time-release capsule designed not to dissolve in stomach acids but in the intestines...
Problem ise şu. Kapsül, mide asidinde değil de bağırsaklarda eriyen bir kapsül olduğundan...
Fine if they did, but here's the problem.
Bunu yapmalarında bir şey yok. Yalnız, sorun şu.
Yeah, but here's the problem with Firestone's case.
Evet ama Firestone'un davasında bir sorun var.
But here's the problem :
Ama bir problemimiz var :
Yeah, but here's the problem.
Evet ama sorun şu ki...
But the fundamental problem is that there's no sun here at all for half the year.
Ancak asıl sorun, burada yılın yarısı boyunca hiç güneş olmaması.
But here's the problem :
Ama bir sorun var.
But I'm only here a couple hours a day and my desk is vacant most of the time, so I don't see what's the problem in that.
Ama sadece birkaç saatliğine geliyorum ve masam çoğunlukla boş kalıyor yani bunun nesi sorun anlamıyorum.
You're my friend, but you owe me money, and money's not here is the problem.
Arkadaşımsın ama borçlusun paranın burda olmaması sorun.
Now, they have a problem here, the fascists, - but antagonism, class struggle and other dangers - is something inherent to capitalism.
İşte faşistlerin burada bir sorunu var. Antagonizma, sınıf mücadelesi ve diğer tehlikeler kapitalizme içkin şeylerdir.
But here's the problem. None of these characters repeat.
Ama sorun şu ki bu karakterlerin hiçbiri birbirini tekrar etmiyor.
But there's one common problem that links the Higgs with other work happening here and that of scientists around the world.
Ama burada yapılan diğer çalışmaları, Higgs'i dünyanın her yerinden bilim adamını birbirine bağlayan ortak bir sorun var.
but the problem now is, because that was whizzing around inside here, that's damaged bearings and shafts and all sorts of things.
Fakat problem şu ki bu parça bunun içinde sağa sola çarptı ve bu da mil yatağı ve şaft gibi parçalara zarar verdi.
but here's the thing 247
but here's the deal 31
but here's the good news 17
here's the problem 91
the problem 86
the problem was 46
the problem is 617
but how 718
but he doesn't 34
but here we are 98
but here's the deal 31
but here's the good news 17
here's the problem 91
the problem 86
the problem was 46
the problem is 617
but how 718
but he doesn't 34
but here we are 98
but here i am 78
but here it is 16
but how are you 17
but here you are 88
but he didn't answer 18
but here goes 21
but he didn't 242
but here 306
but hey 394
but he can't 43
but here it is 16
but how are you 17
but here you are 88
but he didn't answer 18
but here goes 21
but he didn't 242
but here 306
but hey 394
but he can't 43