The problem tradutor Turco
30,187 parallel translation
You see, the problem was, George Bush had his own plans for Escobar.
Anlıyorsunuz ya, George Bush'un Pablo Escobar için kendi planları vardı.
But getting cocaine into the States wasn't really the problem.
Ama mesele kokaini Amerika'ya sokmakta değildi.
The problem was, what do you do with all that money?
Mesele kazanılan parayla ne yapacağında yatıyordu.
What's the problem?
Sorun nedir?
- What's the problem?
- Sorun nedir?
He got rid of Savastano and now we're the problem.
Savastano'dan kurtuldu ve şu anda sorunu biziz.
The problem with you church people is that you like to pretend that shit isn't the way it is.
Siz kiliseci tiplerin sorunu göte göt demeyi bilmiyorsunuz.
That's the problem Shekhar, that's just it.
Sorunda bu zaten Shekhar, sorun bu.
That's the problem. ... everyone loves me.
Sorun da bu herkes beni sever.
We're not the problem.
Sorun biz değiliz.
Fausto, what's the problem?
Sorun nedir, Fausto?
Ciro's not the problem,
Ciro sorun değil,
- Well, then, what's the problem?
O zaman sorun ne?
Okay, so, let's clean'em. What's the problem?
E temizleyelim o zaman?
Well, then, here's the problem.
O zaman problem şu.
Hey, what's the problem?
Hey, sorun ne?
What's the problem, then?
Sorun nedir o halde?
What's the problem?
Başına taş falan mı düştü?
See, this is the problem with me moving out.
Taşınmamla ilgili sorun bu işte.
You know your own limits. It's doctors like him that are the problem.
Benim sorunum onun gibi doktorlar.
The bubble machine is not the problem.
Problem baloncuk makinesi değil.
What's the problem with that?
Bunda ne problem var?
But that is not the problem.
Ama problem o değil.
The problem is when she makes love. She loses her voice. Capito?
Esas problem, biriyle seviştiği zaman sesini kaybediyor.
The problem is, in the interests of efficiency, many of the old traditional varieties are being phased out.
Fakat sorun şu, verimlilik adına... birçok geleneksel tür artık ekilmiyor.
Professor Le Gall, please tell me that you see the problem here.
Profesör Le Gall, lütfen bana... Burada bir problem gördüğünüzü söyleyin.
See the problem?
Problemi görüyor musunuz?
Hurry. Los Pepes, on the other hand, had no problems.
Los Pepes'e gelince, onlar için problem yoktu.
The slight problem with that is that we were so busy doing that we didn't think actually of anything to talk about.
Sorun şu ki bunu hazırlamakla o kadar çok uğraştık ki ne konuşacağımızı düşünmedik.
And, um, the doctor, um... turns and says that there's a problem, and I'm like, "Oh, God, what?" And he says,
Doktor döndü ve bir sorun olduğunu söyledi. Ne oldu, dedim. Dedi ki :
That means the second condition's not a problem.
İkinci koşul bir sorun değil demektir.
If the alley guys rebelled, it's Savastano's fucking problem, we respect deals.
Sokak çocukları isyan ederse, lanet olası Savastano'nun sorunu, anlaşmaya saygı duyuyoruz.
- If you had walked in here this morning and told me that Nick Haverford was part of the Adderall abuse problem on campus, I think I would have tossed a matcha latte at you.
Sabah uğrayıp, Nick'in okulda Adderall sorunu var deseydiniz sanırım size köpüklü yeşil çay ısmarlardım.
- I don't have a problem with the séance.
Seansla sorunum yok.
And the next time you have a problem, try calling.
Ve bir dahaki sefere bir sorun yaşarsan, aramayı dene.
Never had this problem with the old cruisers. I heard nothing about dispatch.
Eski arabalarda böyle sorun olmazdı.
Does the FBI know you have a drinking problem?
FBI, alkol sorununun olduğunu biliyor mu?
This is the perfect solution to our animal problem, which you'll all be able to see in three days.
Bu hayvan problemi için en mükemmel çözüm ve bunu üç gün sonra birlikte göreceğiz.
We've changed courses, away from the carrier, so we should be okay.
Rotamızı gemiden uzağa çevirdik artık bir problem olmaz.
This problem with the hybrids is getting worse.
Melezlerle olan şu problem iyice kötüye gidiyor.
= The fact is there is a problem with funding. =
Finansman sağlamada bir sorun olduğu doğru.
I have some urgent business. But now there is a problem with the funds.
Oldukça acil bir işim var ama hâlihazırda fonlarla ilgili bir sıkıntı mevcut.
The morgue guys were supposed to come and get him, but they said he was dead when he got here, so he's not their problem.
Morgdan gelip almaları gerekiyordu ama buraya geldiğinde ölü olduğunu ve onların sorunu olmadığını söylediler.
He's the funeral home's problem.
Cenaze evinin sorunuymuş.
Yeah. Thanks for the sugar shock. Yeah, no problem.
- Şeker şoku için teşekkür ederim.
Yeah, I don't see the problem.
Sorunun ne olduğunu anlamadım.
I see the solution to each problem as being detectable in the pattern and web of the whole.
Her problemin çözümü bütünselliğin kalıbında ve dokusunda bulunabilir.
But no problem he maybe good ". But not the best.
O iyi olabilir, ama en iyisi değil.
During the period where Nick and I are building Alinea, it continued to be a problem.
Nick ile Alinea'yı kurduğumuz dönemde... sorun olmaya devam etti.
If we do not meet the quota, there will be a problem.
Karşılaşmazsak sorun olur.
Stewie, what the hell is your problem?
Stewie, senin derdin ne be?
the problem was 46
the problem is 617
problem 450
problems 192
problem solved 277
problem is 299
problem was 25
the post 71
the power of christ compels you 31
the police 666
the problem is 617
problem 450
problems 192
problem solved 277
problem is 299
problem was 25
the post 71
the power of christ compels you 31
the police 666
the party is over 26
the police are here 92
the piano 29
the police are coming 33
the party 90
the police station 24
the plane 59
the park 61
the point is 1527
the phone rang 17
the police are here 92
the piano 29
the police are coming 33
the party 90
the police station 24
the plane 59
the park 61
the point is 1527
the phone rang 17
the party's over 96
the prince 110
the policeman 19
the painter 35
the player 16
the people 229
the phone rings 24
the point 85
the patient 39
the phone 197
the prince 110
the policeman 19
the painter 35
the player 16
the people 229
the phone rings 24
the point 85
the patient 39
the phone 197