English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ B ] / But there's no time

But there's no time tradutor Turco

280 parallel translation
But there's no time for parsons now.
- Zaman yok. Gidecek misin?
For a long time now, there's been no serious trouble... but tonight the police will be everywhere.
Uzun zamandır, ciddi bir problem olmamıştı. Ama bu akşam, her yerde polisler olacak.
No, but we can't have the colonel's lady fainting every time there's a little shooting.
Her küçük çarpışmada albayın hanımının bayılmasını izleyemeyiz.
But there's no need for you to worry this time.
Ama bu sefer endişelenmen için bir sebep yok.
There's no time to go into details but I'm working to uncover the rebel spy leader.
Ayrıntılara girmek için zamanımız yok fakat asi ajan liderini ortaya çıkarmak için çalışıyorum.
That's fine, Livia, but now there's no time to lose.
Sorun değil Livia ama artık kaybedecek zamanımız yok.
But what about Rosetta? She might as well kill herself for good this time...'cause there's no man left for her.
Bu sefer gerçekten kendini öldürse iyi olur çünkü ona erkek kalmadı.
But this is the first time I've been in a town where there's no girls at all.
Ama bu, hiç kız olmayan bir kasabaya ilk gelişim.
Help him walk a bit, but hurry, there's no time to waste.
İnin aşağıya, onu biraz yürütün, kaybedecek zamanımız yok. Ben de durumumuzu kontrol edeyim.
But there's no time like the first.
Ama ilk seferki gibisi yoktur.
But there's no hurry, choose the right time.
Ama doğru zamanı seçmemiz için acelemiz yok.
I'll explain later, but now there's no time to waste.
Daha sonra sana açıklarım, şimdi buna vaktim yok.
But I'm afraid there's no time to explain.
Ama korkarım ki bunu açıklayacak zamanım yok.
Ja, but there's no time for this.
Evet, ama buna zaman yok.
But there's no time for cleaning.
Temizliğe vakit yoktu.
There`s no heat, but by the time winter comes...
Soba falan yok.
But there's no time.
Ama vakit yok.
- But, in the coffin- - - There's no time.
- Ama tabutun içinde...
You may be right, but there's no time for details in the class struggle.
Haklı olabilirsin, fakat sınıf mücadelesinde ayrıntıları tartışmaya vaktimiz yok.
I want to, girls, but there's no time.
Ben de istiyorum kızlar ama şimdi sırası değil.
That was kind of you, but there's no reason to waste time on us.
Çok naziksin ama neden sebepsiz yere zamanımızı harcayalım ki?
But no one is there... unless it's the cats They're in heat this time of year
Dışarıda kimse olamaz, damda dolanan kediler dışında.
Well, aboriginal man had certainly reached Australia by this time, but there's no evidence that these creatures were overhunted.
Aborjinlerin bu dönemde Avustralya'ya ulaşmış oldukları kesin ama bu canlıların aşırı avlandığını gösteren bir delil bulunmamaktadır.
Sleep would be better, but there's no time.
Uyku daha iyi olurdu ama buna vakit yok.
Her annual income at the time of her death was a little short of 1100 pounds, but, due to the fall in agricultural prices, there's now no more than 750 pounds.
Karısı öldüğü zaman yıllık geliri 1100 pound'un biraz altındaymış, fakat, tarımsal ürünlerindeki değer kaybından dolayı şu anda 750 pound'dan fazla geliri yok.
NORMALLY, WE LET SLIDE WARM UP BUT HOWEVER THERE IS NO TIME BECAUSE POTATO AND I ARE GETTING OLD.
Normalde Kaygan'ın ısınmasına izin verirdik, ama buna zaman yok, çünkü Potato ve ben yaşlandık artık.
But there's no time, for they are already falling.
Zaten düştüler, konuşacak zaman kalmadı.
And I know that's a long time before either of us were here, but there is no reason why the agency shouldn't have a copy of it.
Herhangi birimizin burada oluşunun üzerinden uzun bir zaman geçti, ama ajansta bir kopyanın olmaması için hiçbir sebep yok.
Telephone the Baron's physician ( screaming ) Ah, Sir James, forgive me for summoning you at this late hour but there's no time to be lost.
Baron'un doktorunu arayın.
The meat may be raw, but there's no time to cook.
Et pişmemiş olabilir ama pişirmeye zaman yok.
I'd love to show you how it works, but really there's no time.
İşleyişini göstermek isterdim ama gerçekten zamanım yok.
It's not uncommon in people of my age, but he gave me medication, and he said if I'm careful, there's no reason I shouldn't live for a long time.
Benim yaşım için normalmiş. Bana ilaç verdi ve eğer dikkatli olursam uzun yaşamamam için sebep olmadığını söyledi.
Look, I wish I could tell you everything about myself, but there's no time.
Bak, hakkımdaki her şeyi sana... anlatabilmeyi dilerdim, ama hiç vakit yok.
But there's no excuse. At the time I was fighting the fire in the galley, I did not agree with your call, sir.
Ama mutfakta yangın sürerken, sizinle aynı görüşte olmamamın bir özrü yok.
No, but I think there's a time and temperature sign up there.
Hayır ama saat ve sıcaklığı gösteren bir panosu var.
There have certainly been medical experts, philosophers, theologians, who have spent a great deal of time debating what happens after death, but no one's come up with an answer yet.
Tam olarak, tıp uzmanları, filozoflar, ilahiyatçılar, ölüm sonrası hakkında uzunca bir süredir tartışıp duruyorlar, fakat bu güne kadar hiçbiri tatmin edici bir cevap ortaya koyamadı.
There's no way we could pinpoint the exact time we'd be penetrating, but we could make an educated guess.
Zamansal değişim yapmanın hiçbir yolu yok bu bizi sıkıştırır ama tahmin ederek yerlerini kestirebiliriz.
I tell Shelly all the time, "You're running this program that's great but you're behind a desk and have no idea what's going on out there."
Shelly'e hep derim, "Bu servisi işletiyorsun bu harika ama sen masa başındasın ve orası gerçekte nasıl bilmiyorsun."
Look, Tommy, we know you're getting a hard time off Lizzy but there's really no need to take it out on us.
Bak, Tommy, Lizzy ile zor bir dönemden geçtiğini biliyoruz fakat gerçekten bunun acısını bizden çıkarmana gerek yok.
I mean, I'm not saying I was blameless myself, far from it, but there comes a time when you have to turn your back on that nonsense and just say no.
Suçsuzum demiyorum, asla, ama gün gelir ki bu pisliğe sırtınızı çevirip hayır demeniz gerekir.
But there Was no suggestion of insanity at the time father O'Brien forgave him.
Peder O'Brien onu affettiği sırada delilikten bahsedilmedi.
San Francisco in the middle'60s... was a very special time and place to be a part of... - but no explanation... no mix of words or music or memories... can touch that sense of knowing that you were there and alive... in that corner of time in the world, whatever it meant.
San Fransisko, atmışlı yılların ortası... çok özel bir yer ve zamandı... ama hiç bir açıklama... hiç bir kelime, müzik, ve hatıra karışımı... zamanın o köşesinde hala hayatta olduğunuzu bilmenin... verdiği duyguyu veremez.
But I think you know that this time when you bring the house down around your head... there'll be no building of libraries or prep schools so they won't kick you out.
Ama bu kez şunu biliyorsun ki... her şey başına yıkıldığında... etrafta, kütüphane binaları veya hazırlık sınıfları olmayacak... böylelikle, seni kovmayacaklar.
I knew, I knew as soon as I said "hobby" that it was the wrong word, but by the time I said it, it was already it was gone, and there was no getting it back.
Ağzımdan çıktığı anda hobi kelimesinin yanlış kelime olduğunu biliyordum. Ama söylediğim anda laf ağızdan çıkmış oldu ve geri alma gibi bir şansım yoktu.
It will take time to open a singularity, and we have no way of treating your injuries, but if there's anything you can tell us about your... lt has lost consciousness.
Bir tekillik açmak zaman alacak, ve yaralarını tedavi edebilmemizin hiçbir yolu yok, ama bize, fizyolojin hakkında herhangi bir şey söyleyebilirsen... Bilincini kaybetti.
I'd explain it to you but you wouldn't believe me, and there's no time.
Sana açıklamak isterdim lakin bana inanmazsın, ve zamanımız da yok zaten.
And I think it's natural if you feel a little bit awkward here, you know, considering, but there's no reason why we can't just go to the party and have a good time tonight, OK?
Eğer kendini biraz utangaç hissediyorsan, ki bu bence doğal ama biliyorsun iyice düşününce bunun için bir neden yok. Neden sadece partiye gidip bu gece güzel zaman geçir miyoruz, tamam?
I'm sorry, but there's no time.
Üzgünüm Phoebe ama, vakit yok.
Well, your credentials are very impressive, and you do seem to have a lot of ambition, but I'm afraid there's no room for you at our company at this time. It's because I'm a panda, isn't it?
Şey, referanslarınız çok etkileyici, ve gayet de istekli görünüyorsunuz, ama korkarım şirketimizde şu anda size uygun bir pozisyon yok.
I get what you're saying, Missy, but there's no time.
Dediğini anlıyorum Missy ama hiç zamanımız yok.
Factoring the time-sensitive interests of the group holding Lenoir... the limited communication available with the London office... and the Russian insistence... that they, and they alone, deliver the ransom payment. I made the decision that there was simply no alternative... but to give the Russians exactly what they wanted.
Bay Lenoir'ı tutan grubun koyduğu süre ve Londra ofisiyle kısıtlı iletişim ve Rusların fidye parasını sadece kendilerinin götürmesi konusundaki ısrarı göz önüne alınınca Ruslara istediklerini vermenin dışında hiçbir alternatif kalmadığını gördüm.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]