In that time tradutor Turco
13,659 parallel translation
And all we gotta do in that time is walk in, board the plane, crack the safe, download the score, and get the flock out of there.
O süre zarfında tek yapmamız gereken, piste yaklaşmak uçağa girmek, kasayı açmak elmasları almak ve oradan hemen tüymek.
In that time, I often doubted I'd ever met Khatun at all.
Khatun'la gerçekten karşılaştığımdan kuşkuya düştüm.
What could I possibly do in that time if I wasn't?
Müsait olmasaydım bile o kadar sürede ne yapabilirdim?
If the money is not here in that time
para o zaman burada değilse
But someone else had taken the spot in that time.
Ama başka biri o sırada boş yeri kapmış.
What have you been doing in that time?
Bunca zaman diliminde ne yapıyordun?
And quite frankly, with all the time that I have put in on this for you, the least you could do is not stand me up, Frances.
Açık söylüyorum, senin için yaptığım onca şeyden sonra beni böyle ekemezsin, Frances.
The last time you baked like this is when you found out that David was having an affair.
En son böyle yemek yaptığın zaman David'in seni aldattığını öğrendiğindeydi.
The last time someone handed me a pamphlet with that look in their eye, it was a Jehovah's Witness on the subway.
En son birisi bana bu bakışla broşür verdiğinde Metroda Dincilerin verdiği broşürdü.
See, Arnold built a version of that cognition in which the hosts heard their programming as an inner monologue, with the hopes that in time, their own voice would take over.
O zamanlar Arnold bu iç monoloğun ev sahiplerinin sesi gibi çıkması ümidiyle kendi programlamalarını duydukları bu bilişin bir örneğini yaptı.
That was the first time your daddy ever rode in a plane.
Baban ilk defa bir uçağa o zaman binmişti.
Announce it in person, and try to give the others, and myself, one last time, the illusion that I am, until its very end, the master of my life.
Bunu konuşmayı yüz yüze yapıp diğerlerine ve kendime, son bir kez daha ömrümüm sonuna dek kendi hayatımın efendisi olduğum illüzyonunu göstereceğim.
At this point in time, my responsibility is make that dude run fast.
Bu noktada benim sorumluluğum bu adamı daha hızlı koşturmak.
No. We'll have to figure that out in real time.
Hayır, onu o an göreceğiz.
I did, I meant that in the time she's been here.
Dedim ama, buraya gelişinden itibaren geçen zamanı kastettim.
- Is that right? - I've spent some time in pools. And I built my own pool in my backyard.
- Havuzlarda epey zaman geçirdim ve arka bahçeme kendi havuzumu yaptım.
I hope that in the next four years, you will lead us to a time of peace abroad and justice at home.
Umarım önümüzdeki dört yıl boyunca sınırlarımıza barışı memleketimize barışı getirirsiniz.
This massacre is the first time that multiple people are suspected to have been murdered by a Hairyman in one incident, causing grave concern that more multiple attacks will follow.
Bu katliamla birlikte ilk kez bir Tüylü tarafından öldürüldüğü düşünülen pek çok kişinin ardından daha fazla kişinin saldırıya uğrayacağı endişesi ağır basıyor.
When's the last time that happened in Rosewood?
Rosewood'da en son ne zaman oldu böyle?
Wow, this is the second time today you guys are in the same place at the same time. Isn't that funny?
Bugün ikinci kez aynı zamanda aynı yerdesiniz.
And I'm gonna ram your ass so hard that I cause a tear in the time-space continuum.
Ve götünü öyle bir açarım ki, uzay-zaman sürekliliğinde yırtılmaya neden olur.
Official story says that she went missing after setting off three M80s in her living room, but the last time I checked, this ain't the fourth of July, and it's not something PhD chemists do for fun.
Resmi raporlara göre oturma odasında M80 fişeklerden 3 tane patlattıktan sonra ortadan kaybolmuş. Ama son baktığımda tarih 4 Temmuz değildi. Ve bu, doktora öğrencisi bir kimyagerin eğlenmek için yapacağı tarzda bir şey değil.
I know because that's how Marie Antoinette communicates with me all the time, and apparently her power increases in the fall.
Biliyorum çünkü Marie Antoinette benimle hep böyle iletişim kuruyor. Ve görünüşe göre sonbaharda güçleri daha da artıyor.
No, what were we doing in that exact time?
- Hayır, tam o saatte ne yapıyorduk?
The sudden rush of loss made me realize that for the second time in my life... I was dead.
Ansızın basan bu kayıp duygusu hayatımda ikinci kez öldüğümü fark ettirdi.
And in all that time... we'd never, not once... touched.
Ama onca zaman asla birbirimize dokunmamıştık.
If I don't have that seal back in my possession by the time the last of these railroad ties hit the ground, it's gonna be 50 lashes for every single one of you.
Son kütük yere düştüğünde o mühür bana hala gelmemiş olursa her biriniz 50 kırbaç yiyeceksiniz.
That's the first time I've... heard my name in a poem.
Adımı ilk kez bir şiirde duydum. Hoşuma gitti.
I almost passed out the last time you put me in that shit.
Geçen sefer buraya oturttuğunda neredeyse bayılıyordum.
Well, it is possible that when the Messengers used our machine to go back in time, that somehow they ensured the eventual release of the plague.
Elçilerin zamanda geri giderek bir şekilde virüsü yaymaları güçlü bir olasılık.
I thought we agreed that you were not to contact me again in this time.
Tekrar irtibata geçmemen konusunda anlaştığımızı sanıyordum.
Well, it's high time we put a crack in that wall.
O duvarı çatlatmanın zamanı geldi.
There comes a time in every Rodeo Bull's life when it's time for him to acknowledge that he's now just a no-good, worthless piece of dog meat.
Her rodeo boğasının belli bir zaman geçtikten sonra artık işe yaramayan ve değersiz bir et parçasından farksız olduğunu kabul etmesi gereken bir zaman gelir.
And when she was a freshman, she was poised to be the head of her cheerleading squad, but the time in few years that just went out the window.
Üniversite birinci sınıftayken ponpon kızların lideri olmayı istiyordu. Ama üçüncü sınıfa geldiğinde o şansı kaybetti.
This is the only time in my life that I have seen so much cash
Bu şimdiye kadar nakit gördüğüm hayatımdaki tek zamandır
I didn't drink. I'm still sober, but it was the first time in a super long time that I felt like getting fucked up, so I thought I should bring myself to a meeting.
İçki içmedim, hâlâ temizim ama çok çok uzun zamandır ilk kez bok gibi hissetmeye başladığımı fark ettim ben de bu yüzden bir toplantıya gelmem lazım diye düşündüm.
But it is obvious that, in this time of crisis,
Ancak açıktır ki, bu kriz zamanında,
You know, like one time I was complaining about how stressed out I was at work because of all these promotions I was getting, and I didn't know that Dill was listening.
Bir keresinde iş yerinde aldığım terfiler yüzünden ne kadar stresli olduğumdan şikayetçiydim ve Dill'in dinlediğini farketmemiştim.
You know that the two of you can't be seen in public at the same time... you know that.
İkiniz aynı anda kalabalık içinde bulunamazsınız... Bunu biliyor olman lazım.
Well, after your friend here made contact with her and demanded his cut, we agreed that it was time to end this, so she got in touch with her contact, and she told them.
burdaki arkadaşınız onunla iletişime geçip buna bir son vermemizi istediğinde, Biz de aynı şeyi düşündük iritbatıyla görüştü ve bunu onlara söyledi.
Anyway, I'm thinking that maybe this person, she somehow got out in time, right, because...
Neyse, bence bu kadın tam vaktinde kurtuldu çünkü bak.
He's too young to understand that the time of the Birkebeinerne is past.
Birkebeinerneler'in zamanın geçtiğini anlamak için o daha çok genç.
- Getting that time in.
- Zamanında gidin.
Look, 4,000 years is a long time, and maybe I've been taking us for granted, expecting you to fall in love with me because that's what you've done the last 206 lifetimes, but you're right.
Bak, 4 bin yıl çok uzun bir süre, ilişkimize kesin gözüyle bakıyor bana aşık olmanı bekliyor olabilirim çünkü 206 defa yaptın bunu ama sen haklısın.
We go for that train now, them catchers be on us in no time.
Hadi gidelim şu trene avcılar şimdi burada olur.
Travel time, you cut that in half.
Yolculuğunuzu yarı yarıya kısaltır.
How about that time my father took us on the drive-along in his cop car.
Babamın bizi polis arabasıyla dolaştırdığı günü hatırlıyor musun?
I haven't seen anything like that in a long time.
Uzun zamandır böyle bir şey görmemiştim.
And this time, I couldn't stop thinking that I was in trouble.
Bu sefer tehlikede olduğumu kafamdan çıkarmadım.
It's time that you got out in front of this.
Bu işten çekilme vaktin geldi.
I don't think we can ignore that you missed today, for the first time in forever, right after he died.
Bugün, hayatında ilk defa yaptığın böylesine bir hatanın Donnie'nin ölümünden hemen sonra olmasını göz ardı edemeyiz.
in that case 1880
in that sense 36
in that way 47
in that 47
in that order 61
in that room 17
in that moment 131
in that respect 17
in that place 16
that time 73
in that sense 36
in that way 47
in that 47
in that order 61
in that room 17
in that moment 131
in that respect 17
in that place 16
that time 73
time 2517
times 1964
timer 243
timers 88
times square 22
time to go home 94
time to die 52
time to wake up 54
time flies 78
time is running out 68
times 1964
timer 243
timers 88
times square 22
time to go home 94
time to die 52
time to wake up 54
time flies 78
time is running out 68
time is money 74
time is of the essence 71
time to go 627
time is up 41
time travel 83
time to sleep 29
times are tough 45
time's up 595
time to eat 55
time is 18
time is of the essence 71
time to go 627
time is up 41
time travel 83
time to sleep 29
times are tough 45
time's up 595
time to eat 55
time is 18
time will tell 62
times are changing 28
times before 18
times in a row 26
times a week 28
time for bed 134
times change 49
times over 33
times a day 121
times three 18
times are changing 28
times before 18
times in a row 26
times a week 28
time for bed 134
times change 49
times over 33
times a day 121
times three 18