In that moment tradutor Turco
2,574 parallel translation
But I felt in that moment that the divine, however we may choose to define such a thing, surely dwells as much in the concrete and taxicabs as it does in the rivers, lakes, and mountains.
Ama o anda bu kutsallığı hissettim her ne kadar bu tanımı yapmayı biz seçmiş olsak da bu kutsallık kuşkusuz nehirlerde, göllerde ve dağlarda var olduğu kadar betonlar ve taksiler içerisinde de varlığını sürdürüyor.
Everything that they have to live for and, in that moment, they will hesitate.
O zamana kadar uğruna yaşadıkları şeyleri düşünecekler ve o anda tereddüt edecekler.
If the president says someone needs to be killed, as an act of war, do we want the court second-guessing in that moment? If we don't, what if the feds are wrong?
Eğer başkan savaş nedeniyle birisinin öldürülmesi gerektiğini söylüyorsa mahkemenin bu konuda sonuca varmasını istemek nasıl olur?
But in that moment the doctor gave you the news, the news that would change your life forever, tell us- - What went through your mind?
Ama doktorun size o haberi verdiği an hayatınızı sonsuza kadar değiştirecek o haberi aklınızdan neler geçtiğini söyler misiniz?
The only thing I knew I could do in that moment was to find a way to try and save your life, whatever it took.
O an yapabileceğimi bildiğim tek şey ne olursa olsun hayatını kurtarmanın bir yolunu bulmaya çalışmaktı.
And in that moment, one word came to mind.
Ve o anda, aklıma tek kelime geldi.
And in that moment, maybe... The most heroic... Kindest moment of my big brother's life...
Ve o anda, belki de en kahramanca en yardımsever anında abimden nefret ettim.
I couldn't stop myself, and... in that moment, the adrenaline... racing.
Kendime engel olamazdım. O anda adrenalin koşuşturma.
In that moment, I should have felt sorrow or anger, but all I felt was awe.
Hissettim ama huşu oldu O anda, ben, üzüntü veya öfke hissettim olmalıdır.
I realized in that moment what a fool I was.
Şu anda nekadar aptal olduğumun farkına vardım.
The truth is, I hesitated, and in that moment, she was taken.
Ama aslında tereddüt ettim ve O an Rina'yı alıp götürdüler.
Everything will be perfect in that moment.
O an her şey mükemmel olacak.
And I came this close to sleeping with her, but I stopped myself, because in that moment,
Onunla yatacak duruma geldim.
In that moment I realized I could defeat
O an yenilmem gerektiğini fark ettim.
I knew that you'd be standing in the line the moment I wasn't looking.
Benim olmadığım zaman yerime baktığını biliyordum.
That plane was doomed the moment you sat in that cockpit.
O uçak sen o kokpite oturduğun anda düşmeye mahkûm olmuştu.
What that video captures is that the aircraft was in a relatively stable glide just prior to the moment of impact.
Bu video uçağın yere çarpmadan önce oldukça düzgün bir şekilde süzüldüğünü gösterdi.
That is the moment for me, for Heinrich, in which something in him snaps.
O anda benim için, yani Heinrich'in içinden bir şeyler kopuyor.
Your dream came true and then in one moment, in one horrible, stupid moment I almost took that away from you.
Rüyan gerçek oldu. Ve sonra, bir anda korkunç ve aptal bir anda ben neredeyse onu senin elinden alıyordum.
Over and over, that same insignificant moment repeats in my head.
Tekrar ve tekrar o bir anlık yaşanılan, beynimde dönüp duruyor.
A curse in the moment of anger, that's not hatred.
Bir anlık öfkeyle yapılan lanet bu, kin değil.
See, I saw it in your eyes the moment that I told...
Bunu sana söylediğim anda gözlerinde gördüm.
All I know is that right now, in this moment, I just want it to stop.
Tek bildiğim, bu anı, bu dakikayı durdurmak istiyorum.
You said that there's a moment when a light shines in one's life.
Her insanın hayatında bir ışığın parladığı anlar olduğunu söylemiştin.
We're in between cats at the moment. That's why there's no fur. Mm.
Şu an itibariyle kedimiz olmadığından üzerimizde de tüy falan yok.
I think he has already chosen his next victim and is living in that house, right now, watching their every move, waiting for the moment when the woman goes out.
Sanırım bir sonraki kurbanını seçti. Ve onun evinde kalıyor. Tam şu anda her hareketlerini izliyor kadın dışarı çıkana kadar doğru zamanı bekliyor.
I look at the door and wait, hoping that he'll come in at any moment, but... He... He never looks at me.
Kapıya bakıyorum ve onun geleceğini düşünüyorum, ama o o bana hiç bakmıyor.
A memory, a moment in time, trying to find some beauty that is the wreckage of your son.
Bir hatıraya, bir zaman aralığına oğlunun verdiği zararı örtecek bir güzellik bulmaya çalışıyorsun.
In a moment, Nico is going to walk out that door.
Bir kaç dakika içinde Nico da zaten çıkıp gidecekti.
It's a kind of direct energy dialogue with the public and the performer. And if you're performing in that way, that you're there, at least 100 percent, there is emotional moment arrive to everybody.
Sanatçı ve izleyici ararında direkt bir diyalog gibi ruhani açılımlardan söz ediyorum.
And this was the moment that I went first time get some money in Paris and I bought first designer clothes. And I felt so good.
Ve sonrasında ilk kez Paris'e gidip bir tasarımcıdan kıyafetler aldım.
That plan was probably in motion the moment Kate walked into school.
Bu plan büyük ihtimalle Kate okula adım atar atmaz yürürlükteydi.
Freedom is just that moment of calm before the dread sets in.
Özgürlük, içimize korku yerleşmeden önceki bir anlık sakinlikten başka bir şey değildir.
Spending every waking moment with my dad watching baseball... eating food that was no good for me. Playing pool, staying up too late, those were the best seats in the house... until you sent me away.
Babamla her ânımı beyzbol izleyerek geçirmek vücudum için zararlı olan yiyecekler yemek bilardo oynamak, geç saatlere kadar uyanık kalmak, en marjinal şeylerdi.
And I staggered out of the theater completely changed as a human being and decided at that moment that the only thing that I wanted to do for the rest of my life was to make films in one fashion or another.
Sinemadan sersemlemiş bir şekilde ve tamamen değişmiş bir insan olarak çıktım. Ve o anda hayatımın geri kalanında yapmak istediğim tek şeyin öncü olacak filmler çekmek olduğuna karar verdim.
That was the moment Stark was sentenced to 300 years in prison.
Bu Stark'ın üç yüz yıl mahkumiyet yediği gün.
I know it's little consolation, but I just want you to know that ever since you left, ever since you crossed the barriers of time and space, in every waking moment, I've been looking for you.
Biraz teselli gibi olacak ama bilmeni istiyorum ki, gittiğin günden beri zamanın ve uzayın engellerine karşı koyduğun günden beri her anım seni aramakla geçti.
Are you saying that we've been victims of an extortion plot from the moment that Tyler set foot in our house?
Tyler evimize adım attığından beri bir haraç komplosunun bir kurbanı olduğumuzu mu söylüyorsun?
If I had known that, I wouldn't have swept in there and taken away your moment.
Bunu bilseydim hiç karışmazdım ve size zaman bırakırdım.
In truth, there was a moment when I almost believed that was exactly what she does want.
Doğruyu söylemek gerekirse bir an bunun onun istediği şey olduğuna inanmak üzereydim.
All I've done is made something that's part of a frame of mind I might be in at the moment.
Yaptığım şey, içinde bulunduğum ruh hâlimin bir parçası.
Uh, he's in Afghanistan at the moment, so... sort of seeing each other via Skype, you know how that goes, but...
Şu an Afganistan'da. Skype'tan görüşüyoruz. Nasıldır bilirsin...
Yet in that final moment, when I thought life was forfeit, I felt a great sadness.
Yine de o son anda hayatın bedenimden çekildiğini sandığım anda büyük bir hüzün duydum.
Every moment swollen with the knowledge that Gaius Claudius Glaber lives out his life in the privileged lap of Rome.
Her anın Gaius Claudius Glaber hayatını Roma'nın ayrıcalıklarıyla yaşadığı düşüncesiyle geçecek.
You know how they say in the heat of the moment that people don't have time to think?
Hani boğuşmanın yarattığı gerginlikte düşünecek bir anın bile olmaz derler ya...
Looking back on the twelve years she spent raising us, Mother smiled, saying that it was over in a moment, like a fairy tale.
Biz büyürken geçen on iki seneye baktığında anneciğim... göz açıp kapayıncaya kadar geçiverdiğini söyler.
The time code of the embedding on this new block of Bitcoins, embedding that only could be put there by Bitcoin's inventor, was at exactly the same moment Mr. Stack was in court yesterday.
Sayın Yargıç, yeni Bitcoin öbeklerine yerleştirilen kodların zamanı yalnızca Bitcoin mucidi tarafından yerleştirilmiş olabileceğini gösteriyor bu da Bay Stack'in mahkemede bulunduğu zamanla aynı zamana denk geliyor.
I think that you are stuck between protecting yourself and protecting her, and in the moment, when you are faced with that choice...
Kendini korumakla onu korumak arasında sıkışıp kalmış durumdasın. O anda bu seçenekle baş başa kalınca...
Oh, Matt. Look me in the eye and tell me that you are 100 % okay with never having an ultrasound moment for yourself.
Matt, gözümün içine bak ve kendin için bir ultrason anı yaşamamanın sorun olmadığını söyle bana.
And that magic moment starts in ten... nine...
O sihirli ana geri sayım başladı. On dokuz...
And how could Dave know that Brent Wilts, at that exact moment, would walk by when Todd Margaret's listening to those self-help CD's back in Portland?
Ayrıca nasıl oluyor da Dave Brent Wilts'in, Portland'da kişisel gelişim CD'lerini dinlerken Todd Margaret'in yanından geçeceğini bilebiliyor?
in that case 1880
in that sense 36
in that time 35
in that way 47
in that 47
in that order 61
in that room 17
in that respect 17
in that place 16
that moment 19
in that sense 36
in that time 35
in that way 47
in that 47
in that order 61
in that room 17
in that respect 17
in that place 16
that moment 19
moment 126
momento 18
moments 28
moments later 23
moment of truth 61
moments ago 30
in the real world 60
in the meantime 2026
in the morning 1802
in the middle of the night 158
momento 18
moments 28
moments later 23
moment of truth 61
moments ago 30
in the real world 60
in the meantime 2026
in the morning 1802
in the middle of the night 158
in the kitchen 217
in the middle of nowhere 42
in the name of the father 223
in there 594
in the darkness 43
in the criminal justice system 149
in the ass 21
in the afternoon 211
in the beginning was the word 18
in the flesh 166
in the middle of nowhere 42
in the name of the father 223
in there 594
in the darkness 43
in the criminal justice system 149
in the ass 21
in the afternoon 211
in the beginning was the word 18
in the flesh 166
in the basement 109
in the house 117
in the end 1091
in the old days 114
in the first place 155
in the beginning 230
in the 715
in the future 338
in the name of jesus 26
in the name of god 118
in the house 117
in the end 1091
in the old days 114
in the first place 155
in the beginning 230
in the 715
in the future 338
in the name of jesus 26
in the name of god 118
in the past 316
in the dark 154
in the bathroom 154
in the woods 135
in the room 59
in the back 227
in the city 96
in the dark 154
in the bathroom 154
in the woods 135
in the room 59
in the back 227
in the city 96