English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ M ] / Much more

Much more tradutor Turco

11,025 parallel translation
Which is why it'll be that much more fun to take them down.
İşte bu yüzden onları alaşağı etmek çok eğlenceli olacak.
I'm quite certain my questions will be much more provocative.
Benim sorularımın çok daha provokatif olacağından kesinlikle eminim.
In fact, it's important to weed out the fakes so that the real ones are that much more convincing.
Aslında, sahte olaylarla gerçek olanları ayırt etmeliyiz. Gerçek olduğuna inandıklarımız böylece çok daha ikna edici olur.
How much more of the data do you have to decode?
Ne kadar daha veri var çözülecek?
Although I have been known to, uh, hear from the dead, I find out loud communication much more efficient.
Ölüleri duyabilmekle tanınıyor olsam da, sesli iletişimi daha tesirli buluyorum.
I needed time and distance from you to think. I know I promised you so much more
Senden uzak kalıp düşünmeye ihtiyacım vardı.
You know, Sebastian, I have always responded much more to the carrot than the stick.
Biliyor musun Sebastian her zaman sebepten çok sonuçla ilgilendim.
The unknown can be much more powerful than the known.
Bilinmeyen sandığımızdan daha güçlü olabilir.
Oh, I want to do so much more than frighten, archangel.
Korkutmaktan daha fazlasını yapmak istiyorum, başmelek.
Makes him much more dangerous.
Bu onu daha da tehlikeli yapıyor.
How much more do you need to see?
- Daha kaç tane lazım?
- Oh, he's got much more than that.
Fazlası da geldi.
The Troll Farmer is much more than a rumor monger.
Troll Çiftçisi, bir dedikoducunun çok daha fazlasi.
It's much more efficient.
Böyle yapmak daha verimli.
Much more and we may feel awkward when we meet,
Daha fazla kalırsanız karşılaştığımızda tuhaf hissedebiliriz.
They can take so much more from you than that.
Senden bundan çok daha fazlasını alabilirler.
And there's someone else you hurt much more.
Benden de fazla incittiğin birisi var.
You deserve so much more than I can ever give you.
Sana verebileceğimden çok daha fazlasını hak ediyorsun.
This means you'll have that much more time to fall in love with me.
Bana aşık olman için uzun zamanımız olacak.
When the target's got a cellphone, they're much more likely to make that decision to shoot an innocent target when he's black... Rather than white.
Eğer hedefin cep telefonu varsa siyah hedefi beyazlara nazaran vurmakta çok daha hızlı davranıyorlar.
An utterly shocking trend with Josh's black participants suggests that it's much more complicated than that.
Josh'un siyahlarla yaptığı deney daha karışık bir sonuç ortaya koydu.
They make our life happen much faster and much more easily.
Bunlar hayatımızı hızlandırır ve kolaylaştırır.
But in return, you shall have so much more.
Ama karşılığında çok daha fazlasına sahip olacaksın.
How much more vicious can he be? That we cannot predict. This is what I am trying to say.
Bunu kestiremeyiz, demek istediğim bu.
This would be much more civilized if you'd just give me your name.
Adını söylersen daha medeni olacağız.
You were the product of a much more primitive experiment With gamma energy,
Sen gama enerjisinin çok daha ilkel bir deneyinin ürünüsün.
If there is something inside of him, we are much more likely to agitate and enrage it than destroy it.
Eğer içinde bir şey varsa..... onu yok etmekten ziyade tahrik edip kışkırtabiliriz.
How much more human could you get?
Daha ne kadar insan olabilirdi ki?
How much more proof do you need?
Daha ne kadar kanıta ihtiyacımız var?
This is much, much more than just a loom.
Bu bir dokuma tezgâhından çok daha fazlası.
Oh, sweetie, I'm so much more than words on paper.
Oh, tatlım, o sayfalarda yazalardan çok daha fazlasıyım.
IT'S MUCH MORE LIKELY THAT I'M WATCHING ONE OF THE MANY THOUSANDS OF TIMES IT'S BEEN PERFORMED OVER HUNDREDS OF YEARS.
Bu çok daha önce izlediğim oyunun... aslında yüzlerce yıl önce... çoktan oynanmış olması gibi.
It makes working for gruel that much more rewarding, knowing that real food is going to its rightful place, upstairs.
Çok daha faydalı yulaf lapası için çalışmayı ve gerçek yiyeceği hak eden yerin üst kat olduğunu anlamanı sağlıyor.
No, it's much more important than that.
- Hayır, çok daha önemli bir şey.
Imagine how much more satisfying it would be after a good day's work.
Sıkı bir iş gününün ardından ne kadar doyurucu olacağını düşün bir de.
But this is about so much more than business.
Bu geceki konumuz işten de öte bir şey.
The reason I bring this up Nancy, is I'm not gonna be able to pay that check, but I think I've got something much more valuable I can give you.
Bu konuyu sana açmanın sebebi Nancy hesabı ödeyemeyecek olmam. Ama sana bundan çok daha değerli bir şey verebilirim.
Much more than twenty-two dollars and eighty nine cents.
22 dolar 89 sentten çok daha değerli bir şey.
So much more.
Çok daha fazlasına.
It will be much more pleasurable if you are on your knees.
Dizlerinin üstünde olursan çok daha zevkli olur.
He loves you more, and he would sacrifice anything or anyone for someone he loves that much.
Seni daha fazla seviyor. Bu kadar çok sevdiği kimseleri ve şeyleri koruma iç güdüsü var elbette.
Well, this incision is much more precise.
Bu kesik daha dikkatli yapılmış.
Much as I do enjoy torturing you, I think it's time that we tried a more targeted approach.
Ne kadar sana eziyet etmekten hoşlansam da, bence daha hedeflenmiş bir yaklaşımı denememizin zamanıdır.
I know I've not got much to offer, and your father is probably hoping for more than a penniless land agent, but if love is allowed to weigh in the balance, I've got plenty of that.
Sana sunacak çok şeyim olmadığının farkındayım. Muhtemelen baban meteliksiz bir emlakçıdan daha fazlasını umuyordur... Fakat orta halli şekilde aşk yaşanabiliyorsa o zaman iyi.
That is see-through, but let's cover it up just a tad bit more. Don't you think it'll be so much sexier?
Transparan olduğu için o transparanlığı ucundan göstermemizin daha bir seksi olacağını düşünmüyor musun?
So, for example, if individuals unconsciously see African-American faces as being slightly more angry than they are, that's probably going to impact how much they approach or avoid that individual at a spontaneous level.
Örnek vermek gerekirse bireyler bir afro-amerikalı yüzü görünce normalden biraz daha öfkeli davranırlar. Bu öfkenin etkisi muhtemelen ne kadar yakın ya da uzak olduklarına göre değişebilir.
How much longer? Six more plates. 90 minutes.
Üç plaka daha kaldı. 90 dakika.
As much as you may have come to like them and want to protect them, none of the people on your team are more important than your ability to complete that task.
Her ne kadar ekibindekilere... kol kanat gerip korumak istesen de... ekibindekilerin hiçbiri... sana verilen bu görevi başarıyla nihayete erdirmenden daha önemli değil.
I don't know how much more of this I can take.
Daha ne kadar bunu kaldırabilirim, bilmiyorum.
Too much is more like it.
Hem de ne çok
I don't think we'll be seeing much of him any more.
Onu daha fazla ortalıkta görebileceğimizi sanmıyorum.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]