No deal tradutor Turco
5,740 parallel translation
No deal.
Anlaşma yok.
There's no deal.
Anlaşma yok.
There's no deal!
Anlaşma yok!
- No deal. - Sir!
- Olacak iş değil.
Then I guess we have no deal.
Öyleyse, aramızda bir anlaşma söz konusu değil.
No, the deal was you help out Brown and give me my freedom.
Hayır, anlaşma Brown'a yardım edip bana özgürlüğümü vermekti.
It's no big deal.
Mühim bir şey değil.
Monroe was in no place to deal with anybody last night.
Monroe dün gece kimseyle uğraşacak hâlde değildi.
I didn't hurt nobody. So this is... this is no big deal, right?
Yani bu... bu büyük bir mesele değil, değil mi?
It's no big deal.
- Önemli bir şey değil.
I don't need no pop-guns to deal with you.
Seninle hesaplaşmak için mantar tabancalarına ihtiyacım yok.
No, I can't deal with this!
- Hayır, bunu kaldıramam!
No, I don't think that's a big deal, is it?
Bunun önemli bir şey olduğunu düşünmüyorum.
Turned out to be no big deal.
Önemli bir şey çıkmadı.
But it's no big deal.
Ama mühim değil.
Without a deal, I'll have no choice but to discredit the people's material witness, if that means anything to you.
Anlaşma olmadan, baş tanığınızı gözden düşürmekten başka seçeneğim kalmaz. Sizin için bir anlamı varsa tabii.
No big deal.
Çok da mühim bir şey değil.
No, no big deal.
- Hayır, gerek yok.
Did you hear that? What I don't understand is why no one else here has to deal with your carping, your threats, your never-ending bean counting.
Anlamadığım şey, burada sizin şikayetlerinizle, tehditlerinizle hiç bitmeyen fasulye saymalarınızla başa çıkacak birinin neden olmadığı.
No, they'll likely offer him a deal'cause they'll realise all they're doing is shining a spotlight on the cause.
Hayır. Dr. King bunu kabul etmeyecektir.
No, this was a onetime deal.
- Bu tek seferlik bir şey.
No, no, definitely. It's part of the deal.
Kesinlikle, Bu zaten işin bir parçası.
- Just Triple-X-Ray Goggles, no big deal.
Üçlü X-Işını gözlüğü, mühim bir şey değil.
But I made a deal, and I have no choice.
Ancak bir anlaşmam var, ve seçeneğim de yok.
That's no big deal.
Büyütülecek bir şey değil.
She has no money, no family, a second-grade education, not to mention a lifetime of PTSD to deal with.
Parası yok, ailesi yok, ikinci sınıftan terk, bir de ömür boyu uğraşacağı TSSB var.
It's no big deal.
Önemli bir şey değil.
This is no big deal, buddy, all right?
O kadar da büyütelecek bir şey yok, dostum. Tamam mı?
It's like, " Relax, Ted, it's no big deal.
İnsanın şey diyesi geliyor, " Rahat ol be Ted. Abartılacak bir şey değil.
Maybe we should all just act like this wedding's no big deal.
Hepimiz bu düğün çok da önemli değilmiş gibi davranalım o zaman.
Honestly, it was no big deal.
Cidden, abartılacak bir şey değil.
Let me deal with this. No.
Olmaz.
No, it was a really big deal.
Bu büyük bir olay.
[Sighs] I'm sure it's no big deal.
Büyütülecek bir şey değildir.
Matt. Matt, it's no big deal.
Matt, büyütülecek bir şey yok.
No big deal.
Hayır büyük dağıtmak.
Yeah, but... you know, it was no big deal.
Evet, ama o kadar önemli bir şey değildi.
No, dear. Just a deal.
- Hayır, tatlım anlaşma yapacağız.
No big deal.
Büyütme.
No, the deal's still good.
- Anlaşma hâlâ geçerli.
No, the deal was that we stick together Until richie and I finish our deal.
Hayır, anlaşmamız ben ve Richie anlaşmamızı tamamlayana kadar yanımızda olmanızdı.
No big deal.
Büyütülecek bir şey yok.
Our head engineer just told me this whole thing's no big deal, but even so, it's kind of distracting.
Baş mühendisimiz az önce bana, bunun büyük bir sorun olmadığını söyledi. Öyle bile olsa, bu biraz dikkat dağıtıcı.
- No doubt he does, but let us deal with it, okay?
- Etmediğine şüphem yok ama bırak bununla biz ilgilenelim tamam mı?
- You know what... you have a deal but you don't tell no one.
- Bak ne diyeceğim. Olmuş bil ama kimseye söyleme.
- That's no big deal.
- Büyütülecek bir şey değil.
But, you know, my family is a cake shop, so making this sort of thing is no big deal.
Biliyorsun ailemin pastanesi var. Yani böyle şeyleri yapabilmem çok normal.
First-name basis no big deal.
İsimlerimizle hitaplaşıyoruz, büyütülecek bir şey değil.
- for a deal for Mr. Chen? - No. No.
Haydi, canım.
No, no, no, no, no, we had business... not yet a deal.
Yo, hayır, sizle bir iş konuşması yapmış fakat, anlaşmaya varmamıştık.
It's just like dusting out cobwebs ; it's no big deal.
Örümcek ağlarını temizlemek gibi bir olay. Önemli bir şey değil.
no deals 22
deal 1720
dealer 65
deals 32
dealers 22
dealing 46
deal with it 283
deal me in 31
dealer's choice 40
deal the cards 16
deal 1720
dealer 65
deals 32
dealers 22
dealing 46
deal with it 283
deal me in 31
dealer's choice 40
deal the cards 16