Not hard tradutor Turco
5,303 parallel translation
Not hard to find.
Çok da zor değil bulması.
It's not hard to do.
Bu o kadar da zor değil.
Like it's not hard enough for us.
Sanki bizim için yeterince zor değilmiş gibi.
Joseph, it's not hard.
Zor değilmiş.
Not hard, just show me the steps.
- Yavaşça yapılacakları göster.
Not A Hard Day's Night.
Hard Day's Night değil.
It's not that hard.
Çokta zor birşey değil.
It's not knowing is the hard part.
Asıl zor olan ne olduğunu bilmemek.
It's hard to explain, but I'm not ready for this.
Bilmiyorum, açıklaması zor. Ama ben buna hazır değilim.
Well, it was hard to pin down what he stood for but it's certainly not what he died for.
Aslında tam olarak neyi savunduğunu söylemek zor ama kesinlikle uğruna öldüğü şey bu değildi.
Oliver, you've worked really hard not to kill anymore.
Oliver, artık kimseyi öldürmemek için çok uğratın.
Rough or not, the I.D. gave you reason to come down hard on Gabriel.
Kabataslak yada değil, verilen kimlik bilgileri, Gabriel'in üzerine sertçe gitmene neden oldu.
I'm trying really hard not to take it personally.
Bu üstüme almamak için bayağı bir uğraşıyorum.
It must be hard not knowing who killed him. "
Katilinin kim olduğunu bilmemek zor olmalı. "
I'm trying real hard not to be the scared black guy in a haunted house.
Musallat olduğun evden korkmayan bir zenci olmak için çok çalışıyorum.
You look fine ; must not be punching hard enough.
İyi görünüyorsun ; yeterince iyi vurmuyorsun galiba.
- Once you've gone too far, it's hard not to go all the way.
- Bir defa sınırı aşınca yoldan geri dönmek çok zordur.
It's hard not to resent Ana.
Ana'ya gücenmemek çok zor.
Not because she's a hard ass, which she is, but because she cares.
Sert olduğundan değil ama aslında öyle ama değer verdiği için.
- I KNOW THIS IS HARD FOR YOU TO UNDERSTAND, NOT BEING FROM DELIVERANCE.
Deliverance'tan olmadığın için bunu anlamanın zor olduğunu biliyorum.
I'm trying so hard not to run away with my heart but I think I'm losing that fight.
Kalbimi kaptırmamak için çok uğraşıyorum ama sanırım bu savaşı kaybediyorum.
Not too hard, apparently.
Çok da zor değil aslında.
Oh, it's a little hard. Not stale.
Biraz sert, ama bayat değil.
It's just hard not to notice the way you two interact.
Birbirinizden etkilendiğinizi anlamak çok zor değil.
I have not been sitting around. I have been hard at work.
Boş boş oturmadım, çok sıkı çalışıyorum bir kere.
It's really not that hard.
Çok da zor degilmis.
♪ Your motivation's not that hard to see... ♪ What's his problem?
Bunun problemi ne?
It's hard here. Not knowing what's going on in the outside world, wondering if... When.
Burada böyle dünyada neler olup bittiğini bilmeden eve dönüp dönemeyeceğimi ya da ne zaman döneceğimi düşünmek gerçekten çok zor.
Teacup pigs are lady magnets, but very hard to care for. Not worth the effort.
Küçük domuzlar kadın mıknatısıdır ama bakımları çok zordur, emeğinize değmez.
I just hope Simon's not taking his loss too hard.
Simon yenilgiye içerleyip kendine çok yüklenmez umarım.
- Not too hard, of course.
- Çok sıkı değil tabii ki.
I'm trying very hard not to kill you for the things you've done.
Yaptığın şeyler yüzünden seni öldürmemek için kendimi zor tutuyorum.
This means not judging, forgiving... Even if it might seem hard sometimes, friends have to tell all.
Bu, yargılamamak, affetmek ve bu çok zor olsa bile dostlar birbirlerine her şeyi söylemeli.
But it's kind of hard not to.
Ama bu biraz zor gibi sanki.
I know this is hard for you, but Deshaun is not the killer.
Biliyorum bu senin için zor ama katil Deshaun değil.
All I'm saying is that this is your money, from your hard work, not mine.
Söylemeye çalıştığım, bu senin paran, senin emeğinin karşılığı, benim değil.
It's not my fault that your wife sucked so hard.
Karının ruhunla bu kadar oynaması benim suçum değil. Beni dinle!
It's really not that hard.
Gerçekten zor bir şey değil.
They use a very ancient dialect which is hard to understand but from what I can make out, when Master Sifo-Dyas died, he was not alone.
Anlaması zor, çok eski bir lisan kullanıyorlar fakat anlayabildiğim kadarıyla Üstat Sifo-Dyas öldüğünde yalnız değilmiş.
No matter how hard he tried, Faraday could not figure out what Joseph Fraunhofer had discovered years before.
Ne kadar çabalarsa çabalasın Faraday, Joseph Fraunhofer'ın yıllar önce keşfettiği şeyi çözemiyordu.
Okay, well, once the Espheni here on earth realize that they've been hit hard, you think they're not gonna retaliate?
Dünyadaki Espheni darbe yediklerini farkettiğinde misilleme yapmayacaklarını mı sanıyorsun? Ve bunu yaptıklarında sana burada canlı ihtiyacımız olduğunu düşünmüyor musun?
All right, I gotta tell you, it's a little bit hard to believe that a guy who looks like you could wander around the streets of this city and not get noticed.
Pekâlâ bunu söylemem gerek. Senin gibi yakışıklı bir adamın şehrin dört bir yanında sokaklarda gezinirken kimsenin fark etmemesini biraz güç buluyorum.
Won't be hard ; It's not like fantastic guys are just floating around Bluebell. ( Laughs )
Çok zor olmayacak, zaten BlueBell'in her yeri harika erkeklerle dolu sanki.
It's just hard to picture you in the arms of anyone you're not obliged to sleep with for reasons of state.
seni yasal hakkı olmayan birilerinin kollarında düşünme fikri zor geliyor devlet kuralları gereği.
Not too hard.
Yavaşça.
I know how disappointing it is to work hard for something and not get it.
Bir şeye çok çalışıp ona ulaşamamanın ne kadar zor olduğunu biliyorum.
You know, I know you've worked with Lestrade for a long time, but it's getting kind of hard not to think of him as a straight-up suspect.
Biliyorsun, Lestrade ile uzun zaman çalıştığını biliyorum. Ama onu doğrudan bir şüpheli değilmiş gibi....... düşünmek için çok zorlanıyorum.
I-I'm so sorry. She didn't mean to eavesdrop. It's just... it's hard not to in this place.
Çok özür dilerim, gizlice dinlemek gibi bir niyeti yoktu ama burada duymamak mümkün değil.
Which is hard enough on a good day, meaning a day when I'm not imagining Fiona dead in a ditch somewhere, so if you could just please...
Yolunda giden bir günde bile yeterince zor. Yani Fiona'yı çukurun birinde ölü olarak düşünmediğim bir günde. Şimdi lütfen biraz...
It's hard to understand why she accepted Larry's proposal and not yours.
Niye Larry'nin teklifini kabul edip, seninkini reddetti anlamıyorum.
It's hard to believe but you two are not the only Inspectors in my life.
İkinizin hayatımdaki tek memurlar olmadığınıza inanmak zor.
not hard enough 26
hardware 22
hard 725
hardy 174
hardly 502
harder 533
hardman 24
hardcore 24
harding 62
hard pass 21
hardware 22
hard 725
hardy 174
hardly 502
harder 533
hardman 24
hardcore 24
harding 62
hard pass 21
hardison 43
hard kill 18
hard day 29
hard times 35
hardly ever 25
hard work 70
hard to tell 74
hard worker 16
hardworking 26
hard to starboard 26
hard kill 18
hard day 29
hard times 35
hardly ever 25
hard work 70
hard to tell 74
hard worker 16
hardworking 26
hard to starboard 26