Suppose so tradutor Turco
1,697 parallel translation
I suppose so.
Ederdim herhalde.
Yes, I suppose so.
Evet. Sanırım.
I suppose so, lady.
Herhalde vardır.
I suppose so.
Sanırım.
I suppose so.
Sanırım öyle.
I suppose so.
Sanırım..
I suppose so.
Sanırım açabilirim.
I suppose so.
Herhalde.
- Oh, hell, I suppose so.
- Evet, sen oku.
I suppose so.
Sanırım öyleydi.
I suppose so, yes.
- Sanıyorum öyle oldu, evet.
I suppose so, in general, I guess.
Öyle, genelde bilirim.
I suppose so.
Umarım öyledir.
Yes, I suppose so.
Evet, öyle sanıyorum.
I suppose so.
Öyle olduğunu tahmin ediyorum.
Yes, I suppose so.
Evet, sanırım.
- I suppose so.
- Öyle sanıyorum.
I suppose so.
Herhalde öyledir.
I suppose so.
Ben de öyle sanıyorum.
- Suppose so
- Sanırım öyle.
- Technically, I suppose so.
- Teknik olarak öyle sanırım.
- From the gang? - I don't know, but I suppose so.
- Bilmiyorum ama herhalde öyle.
- I suppose so.
- Öyle sanırım.
So I suppose, in a way your mother's accident was my fault, since the FBI was after me.
O yüzden bir bakıma FBI, benim peşimde olduğuna göre annenin kazasından ben sorumluydum.
I suppose that good things can come in younger packages, so we'll see.
İyi şeyler, şık paketler içinde gelir. Bekleyip göreceğiz.
So I suppose that you want something for helping me.
Bana yardım ettiğin için bir şey istiyor olman gerek.
I suppose so.
Öyle sanırım.
GREEN LANTERN : I suppose this is a bad time to say, "I told you so."
Sanırım "Size demiştim." demek için kötü bir zaman.
But he likes to hunt, so I suppose it's out on one of the county roads. Lots of folks have hunting shacks out there.
Avlanma bölgesine yakın kulübelerden birinde oturuyordur.
SO, I SUPPOSE I JUST KEEP HIM COMPANY WHILE MICHAEL WAITS.
Sanırım Michael onu beklerken yanında ben olacağım.
I suppose I should be insulted, but everything is so delicious, I may just have to admit defeat and hang up my apron.
Sanırım bir hakarete maruz kaldım, ama her şey çok lezzetliydi, dürüstçe yenilgiyi kabul edip önlüğümü asmalıyım.
So what do you suppose they're reacting to out here?
Peki burada nasıl tepki gösterdiklerini düşünüyor sunuz?
So, I suppose you have something snarky to say about that.
Sanırım bununla da ilgili söyleyeceğin sinsi birşeylerin vardır.
You know, my BMW's suppose been a gerat sorce of enjoyment, so I just thought...
BMW'lerim hep büyük zevk kaynağım olmuştu, düşündüm ki...
Recently, she got engaged... so I suppose we'll be seeing even less of her now.
Geçenlerde nişanlandı. Sanırım artık onu daha da az göreceğiz.
I suppose so.
Sanırım alıyor.
So suppose I killed Ko Hung-sik.
Farzedelim ki Ko Hung-sik'i ben öldürdüm.
Yes, I suppose so.
Evet, sanırım öyle.
So where do you suppose the chief keeps his gun safe?
Sence, Şef silahını nerede saklıyordu?
So I suppose you didn't deserve to be a whitelighter for sacrificing your life to save others?
Yani, sanırım beyazışıklı olmayı da hak etmedin başkaları için kendi hayatını feda ettiğin için.
i suppose, thinking about it, this would be why they were so helpful at the chemist.
Eczacının neden o kadar yardımsever olduğunu anladım.
So I suppose that you have big Friday night plans also?
- Senin de mi cuma gecesi için büyük planların var?
So, last time I spoke to you, back in January... I suppose, you had met somebody?
En son ocak ayında konuştuğumuzda... sanırım biriyle tanışmıştın.
Because I don't really live in my house... and so I suppose that's the infrastructure I built.
Çünkü aslında kendi evimde yaşamıyorum... ve sanırım bunun altyapısını ben oluşturdum.
So I suppose you're going to Dundee, then? .
O halde Dundee'ye gideceksin?
Even so, herbivores outmanoeuvre their enemies more often than you might suppose.
Bu 50 yaşındaki dişi en iyi eşi bulabilmek için buraya gelmiş. Ve gelişini taliplilerine bildirerek işe başlıyor.
Well, I'm free this evening, so I suppose a little dinner would do no harm.
Bu akşam bir işim yok ve sanırım bir akşam yemeğinden zarar gelmez.
Oh, so I suppose your mind is a complete blank.
Tabi ki. Hiçbir şey düşünmüyorsun yani, öyle mi?
So I suppose it's a little late for an apology, huh?
Öyle sanıyorum ki, özür için biraz geç artık, ha?
Nowadays, I suppose it's just not possible to be so, so childish... and so know-it-all like I was.
Şimdilerde, sanırım böyle saf, çocuksu olmak imkansız... tek bildiğim o zamanlar öyleydim.
Do you suppose the fellow back there could do me up a pair of eggs, over easy, so they're not runny, but they're not scabby on the outside?
İçerideki adamlara söyler misin, bana bir çift yumurta yapsınlar beyazı kızarmış, sarısı hafif kızarmış çok sulu ve kabuklu da olmasın?