The job tradutor Turco
33,971 parallel translation
All you got to do is stay alive and let them finish the job.
Tek yapman gereken, hayatta kalıp işlerini bitirmelerini beklemek.
I need to know whether you're gonna take the job.
İşi alıp almayacağını öğrenmem gerek.
It's that question, "Have you been convicted of a felony?" that appears on the job application.
"Herhangi bir suçtan hüküm giydiniz mi?" sorusu iş başvurularında yer alıyor.
Oh, yeah. You're right for the job. I can feel it.
Evet, bu iş tam size göre hissedebiliyorum.
Doing the job doesn't change who he is.
İşini yapıyor olması karakterini değiştirmez.
No, to stop them from cracking under the pressures of the job.
Hayır, iş yükü altında ezilmelerini önlemek için.
Deputy is the job you want around here, not sheriff.
Buralarda şerif olmak istemezsin, yardımcısı olmak istersin.
So, you don't think I'm the man for the job.
Görev için uygun olduğumu düşünmüyorsunuz demek.
Senator, I promise you that I am the man for the job, because I'm not just a man.
Senatör, bu görevin insanı olduğuma sizi temin ederim çünkü ben sadece bir insan değilim.
That's the job I was hired to do.
- Bu iş için görevlendirildim.
How's the job coming?
İş nasıl gidiyor?
You keep your energy on the job.
Gayretini vazifelerine odakla.
I mean, what makes you think that he's the one for the job?
Yani, sana onun bu iş için uygun kişi olduğunu düşündüren şey ne?
It's not what the job's about.
İş eğlenceyle ilgili değil.
The job is about JJ's dignity and safety.
İş JJ'in itibarı ve güvenliğiyle ilgili.
You keep your energy on the job.
Gücünü vazifene sakla.
You're the best, that's why you got the job.
Sen en iyisin, bu yüzden Işin sende.
I just want the job to go smoothly, that's it!
Sadece işin düzgün gitmesini istiyorum, bu kadar!
The job of being a parent!
Ebeveyn olma görevi!
You didn't start the job well in the first place.
Işe iyi başlamadın Ilk etapta.
So Karig's software developed on the job does not belong to him.
Yani Karig'in işte geliştirdiği program ona ait olmuyor.
What happened inside that room between Guede and poor Meredith wasn't part of the job assigned to me by the Court of Appeals of Perugia.
Perugia Temyiz Mahkemesi bana, Guede ile zavalli Meredith arasinda o odada ne oldugunu arastirma görevi vermedi.
You got to go over there in person, get the job done, and get out of there.
O kişiyi yeniden gözden geçir işi tamamla, başından def et.
But in the field, a driver's license vent seal does the job nicely.
Fakat sahada, bir sürücü belgesinin kaşe boşluğu,... aynı işi yapacacaktır.
- Just take the job, man.
- İşi kabul et, dostum.
It's not the best wrapping job I've ever seen.
Hiç güzel paketlenmemiş. Nedir bu?
All the repairs were a two-man job.
B ütün tamirler iki k işilikti.
Your job wasn't to talk to Mr. Bailey once and, after being moved by his tale of woe, tell me to jump him to the top of the pile.
Senin görevin Bay Bailey ile konuşup acıklı hikayesini dinleyip duygulandıktan sonra bana onu öne almamı söylemek değil.
I took a job working in the kitchen.
Mutfakta iş yapıyorum.
I know you're worried about Mike, but let the man do his job.
Mike için endişelendiğini biliyorum ama bırak adam işini yapsın.
Because I wouldn't be doing my job, if I didn't inform you that actions have consequences, and you seem to think that the only consequence of what you're doing is getting out of here early, but it's not.
Çünkü bu hareketlerin sonuçları olduğunu sana söylemeseydim, işimi yapmıyor olurdum. ... ve sen yaptığın şeyin tek sonucunun buradan erkenden çıkıp gitmek olduğunu düşünecektin,... ama öyle değil.
You don't exactly see the best of humanity at that job, which makes it one you can only do for so long.
İşin o kısmında insanlığın en iyi yönlerini görmüyorsunuz,... ki bu da onu bir süreliğine yapabileceğiniz bir şey haline getiriyor.
Is this some lone nut job, or are the Inhumans really organizing?
Bu tek bir aptalın işi mi yoksa Nainsanlar organize mi oldu?
Gabe doesn't know about the night job.
Gabe'in gece işimden haberi yok.
Director Mace, you take a damn good photo, I'll give you that, but that doesn't make you the man for this job.
Direktör Mace, o koltuğa yakışmışınız, onu söyleyeyim. Ama bu görev için uygun adam olduğunuzu göstermez.
Gabe doesn't know about the night job.
- Gabe'in gece işimden haberi yok.
After the Glasgow Assignment, we promised that we would open that bottle of Haig if we ever had a worse job.
Glasgow görevinden sonra kötü geçen bir görevimiz olursa, o viski şişesini açacağımıza söz vermiştik.
It's the same job I had before you guys were born.
Siz doğmadan önceki işimle aynı işi.
And I got you the commercials, got you the soaps, eventually got you a job paying you almost three million dollars a year, making you so famous that you could wear a ski cap when it is 80 degrees outside, and no one would say a damn thing.
Sana reklamlar, günlük diziler, ve en sonunda sana öyle bir iş buldum ki neredeyse yılda 3 milyon dolar, kazandırıp seni meşhur yapan ki dışarısı 40 dereceyken bile kayak beresi takıp gezebilmene, kimsenin birşey söyleyemeyeceği bir iş.
The military's job is to sand down our humanity just enough to where we can take a life. That's it.
Ordunun görevi, başka bir insanın hayatını alabilmemiz için bizi gereken kıvama getirmek, hepsi bu.
The problem is the ocean can't do its job fast enough with this absurd rate of carbon dioxide emissions.
Sorun şu ki okyanus, akılalmaz miktardaki karbondioksit salımı sebebiyle kendi işini yeterince hızlı yapamıyor.
I have realized that as a science community we have not done the best job, frankly, of communicating this threat to the public.
Bilim camiası olarak, bu tehdidi halka anlatma konusunda başarılı olamadığımızın farkındayım.
Mike, if it's the engine mounts, That's a pretty big job.
Mike, eğer sorun motor yataklarındaysa biraz büyük bir iş olur.
He obviously has the skills to make it himself or access to it through his job.
Kendi hazırlayacak kadar yetenekli ya da işi sayesinde erişimi var.
In the war, your job...
Savaşta, işinde...
If they're really on the verge of such a breakthrough, there won't be a job for me to lose.
Eğer gerçekten böyle bir buluşun eşiğindelerse, kaybedeceğim bir işim yok demektir.
I mean, he had the hardest job in the world, you know, um, things coming at him from everyone and everywhere, but you know, still, he was always there for me.
Yani, dünyadaki en zor işte çalışıyordu herkesten ve her yönden bir sorun geliyordu ama yine de hep benim yanımdaydı.
They think, she is the best person for this job.
Düşünüyor, o en iyi insandır. Bu iş için.
I know you said you wanted to do this job pro Bono, but you can expect a check in the mail.
Bu işi bedava yapmak istediğini söylemiştin ama postanda bir çek göreceğine emin olabilirsin.
You did a fine job staving off the Iranians last night.
Dün akşam İranlılar konusunda çok iyi bir iş yaptınız.
Sir, every moment that passes without finding Nassar is a moment for the American people to doubt your mettle for this job.
Efendim, Nassar'ı bulmadan geçen her an Amerikan vatandaşlarının bu iş için sizden şüphe etmeye başladığı andır.
the job is yours 18
jobs 131
jobe 86
job well done 45
job done 60
the joke's on you 19
the jackal 21
the jerk 21
the jury 73
the judge 91
jobs 131
jobe 86
job well done 45
job done 60
the joke's on you 19
the jackal 21
the jerk 21
the jury 73
the judge 91
the journalist 20
the jig is up 42
the jungle 18
the journal 25
the jacket 34
the japanese 30
the jews 43
the janitor 33
the jig is up 42
the jungle 18
the journal 25
the jacket 34
the japanese 30
the jews 43
the janitor 33