The time tradutor Turco
212,394 parallel translation
Why you got to act like such an idiot all the time?
Neden her zaman aptal gibi davranmak zorundasın?
I don't want to travel all the time, but that's where the money is.
Her zaman seyahat etmek istemiyorum ama para neredeyse oradayım.
There's something kind of cowboy about being on the road all the time.
Her zaman yolda olmak bir nevi kovboyluk.
His chief engineer at the time.
O zamanlar baş mühendisiydi.
We had all of the issues associated with just dealing with the time-lapse, the camera, but we also had just so many unknowns.
Hızlandırılmış çekim ve kamerayla ilgili zaten bir sürü sorun mevcuttu, bir de o kadar çok bilmediğimiz şey vardı ki.
At the time, Jeff and Richard had no idea that I was a coral nerd.
O sırada Jeff ve Richard, benim nasıl bir mercan manyağı olduğumu bilmiyorlardı.
They're better than the ones that we can produce, because they're growing and rebuilding it all the time.
Bunlar, bizim yaptıklarımızdan daha iyidir çünkü bunları sürekli yeniden üretirler.
The problem is the time-lapse cameras.
Sorun hızlandırılmış video kameraları.
The reason we built the time-lapse systems was it seemed absurd to have people camped on the beach at multiple locations and having to go down and do what a machine is designed to do.
Çekim sistemini yaratmamızın sebebi, plajda birçok farklı yerde insanların kamp kurup, sonra inip makinenin yapması gerekeni yapmasının saçma görünmesiydi.
With certain knowledge, you can get around the testing all the time.
Belirli bir bilgiye sahipseniz testleri her zaman atlatabilirsiniz.
What everyone is interested in is the evidence he has, both in terms of the documents on his computer and the cell phone that he was using at the time.
Herkesin en çok ilgilendiği şey, onun elindeki deliller, hem bilgisayarındaki belgeler hem de o sırada kullandığı cep telefonundaki bilgiler.
Who can forget the time the Monks defeated the Daleks, the Cybermen, the Weeping Angels?
Dalekleri, Siberadamları ya da Ağlayan Melekleri mağlup eden Keşişleri unutmak ne mümkün?
Yeah, I talk to her all the time.
Evet, sürekli onunla konuşuyorum.
Weird to think there was a time when people didn't post all the details of their lives for everyone to see.
İnsanların hayatlarının tüm ayrıntılarını herkesin görebileceği şekilde göndermediği günleri düşünmek garip oldu artık.
What matters is that you've put zombies at risk every time you went out into the field.
Önemli olan sahaya her çıktığında zombileri riske atıyor olman.
You know, I'm not sure what time the CDC lady showed up, but I know I asked her to leave at 2 : 50.
Hastalık Kontrol'deki bayanın tam olarak hangi saatte geldiğine emin değilim ama saat 14 : 50'de gitmesini istedim.
Every time I get a little tickle in the back of my throat, I think, "This is it."
Boğazımda ne zaman biraz gıcık olsa buraya kadar diye düşünüyorum.
If Clive is spending time drilling down on the TuttleReid case, the least I can do is some additional follow up with Katty.
Clive Tuttle-Reid davasını incelemek için vakit harcıyorsa en azından Katty için biraz takip yapabilirim.
If it turns out Baracus wasn't complicit in Weckler's death, then you can help the city's first zombie mayor through a time of crisis.
Baracus'ün Weckler'ın ölümüyle bir alakası yoksa kriz zamanında zombi belediye başkanına yardım edebilirsin.
That's the first time in years.
Yıllardır yapmamıştım.
She sat next to me the whole time doing nothing.
O kadar süre yanımda oturup hiçbir şey yapmadı.
In a fight against the Empire? Any time.
İmparatorluk'a karşı bir savaşta mı?
Get up there with the others and buy me some time.
Güzel. Diğerleriyle yukarı çık ve bana biraz zaman kazandır.
These tricks will amount to something, maybe save you from time to time, but they won't keep you alive in the long run.
Bu numaralar başarılı olabilir, belki seni zaman zaman kurtarabilir fakat uzun vadede seni hayatta tutmaz.
Time is a luxury, one the galaxy seems to be running out of.
Zaman bir lüktür ve bu galakside hızla tükeniyor gibi görünüyor.
The sooner you help me, the sooner you can get back to them, hopefully in time.
Bana ne kadar çabuk yardım edersen, onlara da o kadar çabuk geri dönersin. Umarım zamanında.
And every time he cranks it, it pops out, and he laughs like it's the very first time.
Ve ne zaman onu açsa, oyuncak dışarı çıkar ve o da sanki ilk defa görmüş gibi güler.
Now, we both know you can't go back to any time you already exist, so it's not like you can stop the murder or even... even stop Wes.
İkimiz de var olduğun bir zamana geri gidemeyeceğini biliyoruz, bu yüzden cinayeti veya Wes'i durduramazsın. Hayır.
This time, you're gonna go out the front door with your daughter by the hand.
Bu sefer kızınla birlikte ön kapıdan çıkacaksın.
Whereas I've had the experience to do ten years in advertising, where you believe any problem can be solved in a ridiculously short period of time.
Bense, on yıl boyunca reklamcılık yaptım ve orada herhangi bir sorunun çok kısa sürede çözülebileceğine inanılır.
I think that was the first time that he saw the enormity of the issue.
Bence durumun ciddiyetini ilk kez orada anladı.
When Richard and the team wanted to do underwater time-lapse, they approached us to design something.
Richard ve ekibi, su altında hızlandırılmış video... KAMERA TEKNİSYENİ... çekmek istediklerinde bize geldiler.
That's what so thrilling to me about what's going on here is that it's gonna be the first time we'll actually be able to ask that
O yüzden burada olan biten benim için çok heyecan verici, ilk defa bu soruyu sorup
[Rago] So, we went back to the Bahamas to retrieve Camera Number 1 after its time.
Bahamalar'a, zamanı dolan 1. kamerayı almaya döndük.
You're talking... an event similar to the rain forests of the world turning white over a very short period of time.
Dünyadaki yağmur ormanlarının kısa sürede beyaza dönmesine benzer bir şeyden bahsediyoruz.
[Marshall] One of the ways of looking back in time with a reef is to take coral cores, or slices through coral.
Resifin geçmişine bakmanın bir yolu mercan köküne ya da kesitine bakmaktır. DENİZ BİYOLOĞU
[Marshall] By tracking back in time, by looking at the history of the reef, we're absolutely certain that what we're seeing now is not a natural fluctuation.
Zamanda geriye gidip, resifin tarihine baktığımızda, şu anda gördüğümüz şeyin doğal bir değişim olmadığına kesinlikle eminiz.
- [Rago] For the first time... we felt we were in the right place at the right time.
- İlk defa... doğru zamanda, doğru yerde olduğumuzu hissetmiştik.
But at the same time, we've tried so hard to capture this.
Ama aynı zamanda, bunu yakalamak için çok uğraştık.
- Yeah. - I guess I just wanna hear your perspective of the change that you've seen over time.
- Sanırım, zaman içinde gördüğünüz değişimle ilgili fikirlerinizi almak istiyorum.
Win the Tour de France, like the all-time greats who've ever won this big event.
-... kazanmak istiyor, bu yarışmayı kazanmış olan tüm büyük atletler gibi.
Decision time for the IAAF on whether Russia's track and field athletes will be allowed to compete at the Rio Olympics.
IAAF için karar zamanı. Rus atletizm sporcularının Rio Olimpiyatları'nda yarışmasına izin verilecek mi, verilmeyecek mi? BAŞKAN, IAAF
Before that time, in Soviet Union, the book 1984, it was strictly, strictly prohibited.
Öncesinde, Sovyetler Birliği'nde 1984 kitabı kesinlikle yasaktı.
It's time for you to enter upon the first stage.'"
Artık birinci aşamaya geçmenin vakti geldi.'"
Of course, at that time in Russia, as the head of laboratory, I was a part of system.
Elbette o sırada Rusya'da laboratuvar başkanı olarak sistemin bir parçasıydım.
"It's time for you to enter upon the second stage."
"İkinci aşamaya geçmenin vakti geldi."
Before samples arrived, it gave me time to make sure that there were no WADA or IOC observers left snooping around the laboratory.
Ben de o arada, numuneler gelmeden önce laboratuvarda hiçbir WADA ya da IOC gözetmeni kalmadığından emin olurdum.
"To the future or to the past, to a time when thought is free... when truth exists and what is done cannot be undone."
"Geleceğe ya da geçmişe, düşüncenin özgür olduğu, gerçeğin var olduğu ve yapılanın geri çevrilemeyeceği bir zamana."
That first time, with the Heather creature chasing us, where did we run away to?
-... ilk kovaladığında nereye kaçmıştık?
The next delivery is in two days'time, off the coast of Scotland.
Bir sonraki teslimat 2 gün sonra İskoçya kıyılarında olacak.
It's like that time we discovered that huge fish creature in the Seine in Paris.
Şey gibi diyorsun, hani Paris'teki Sen Nehri'nde şu devasa balık türünü keşfetmiştik ya?
the times 79
the time is now 61
the time has come 121
the time will come 16
the time masters 23
the time is 69
time 2517
times 1964
timer 243
timers 88
the time is now 61
the time has come 121
the time will come 16
the time masters 23
the time is 69
time 2517
times 1964
timer 243
timers 88
times square 22
time to go home 94
time to die 52
time flies 78
time to wake up 54
time is running out 68
time is money 74
time is of the essence 71
time to go 627
time is up 41
time to go home 94
time to die 52
time flies 78
time to wake up 54
time is running out 68
time is money 74
time is of the essence 71
time to go 627
time is up 41
time travel 83
time to sleep 29
times are tough 45
time's up 595
time to eat 55
time is 18
time will tell 62
times are changing 28
times before 18
times a week 28
time to sleep 29
times are tough 45
time's up 595
time to eat 55
time is 18
time will tell 62
times are changing 28
times before 18
times a week 28
times in a row 26
time for bed 134
times change 49
times over 33
times a day 121
times three 18
times are hard 26
time for bed 134
times change 49
times over 33
times a day 121
times three 18
times are hard 26