Ama bu imkânsız tradutor Inglês
186 parallel translation
Çok tatlılar, ama bu imkânsız.
It's sweet of them, but impossible.
Ama bu imkânsız rüya çok geride kaldı Biddy.
But that poor dream, Biddy, has all gone by.
Sen iyi bir dostumsun Bendrix ama bu imkânsız.
You're a good chap, Bendrix, but it's unthinkable. It's quite unthinkable.
Ama bu imkânsız! Bir söylenti olmalı!
It must be a rumor!
Ama bu imkânsız bir şey!
But that's absolutely impossible!
Ama bu imkânsız!
But that's impossible!
Teşekkürler Müfettiş Hanım ama bu imkânsız.
Thank you, Madam Overseer, but it's impossible
Ama bu imkânsız.
But that's impossible.
- Ama bu imkânsız.
- But it's impossible.
Ama bu imkânsız.
But this is impossible.
Ama bu imkânsız!
Oh, that's impossible!
"Ama bu imkânsız."
" But that's impossible.
- Ama bu imkânsız!
- But that's impossible!
Bu nilüfer yaprağından gitmeliyim. Ama bu imkânsız.
Well, I must get off this lily pad but that's impossible.
Ama bu imkânsız!
No, that's impossible.
Ama bu imkânsız tabii- -
But how can that be unless...
Ama bu imkânsız.
- Stepdaughter. Not a chance.
Ama bu imkânsız. 1500 yaşından büyük olman gerekir.
But that'd be impossible. You'd have to be over 1500 years old.
Ama bu imkânsız, Laura.
But that's not possible, Laura.
Affedersiniz ama bu imkânsız.
That's impossible.
Felaket! Ama bu imkânsız.
What happened?
Keşke sizinle kalabilseydim ama bu imkânsız.
I wish I could stay with you, but it " s impossible.
Ama bu imkânsız.
That's not possible.
Keşke halktan gizlenebilseydi, ama korkarım, bu imkânsız.
I wish you could be spared the publicity of it, but I'm afraid that's impossible.
Ama Kontes, bu imkânsız!
This is impossible, Countess!
Ama bu imkânsız bir şey!
There is no chance! You know what this reception means?
Ama Kontes, bu imkânsız!
But that's impossible, Countess!
Bu imkânsız, ama gerçek.
It's impossible, but it's a fact.
Öyle mi? Ama bu vuruş imkânsız gibi görünüyor.
This shot seems practically impossible.
Ama... Bu imkânsız.
But... that's just impossible.
Sizi durdurduğum için özür dilerim efendim, ama bu benim için imkânsız.
I'm sorry to interrupt you, sir, but this is impossible for me.
Ama bildiğin gibi bu imkânsız bir şey.
But you see... it's just impossible.
Evet, ama belki tamamlanmıştır. Bu imkânsız.
- Perhaps they're ready.
Ama bu ilişki imkânsız.
But it's impossible!
Ama bu detaylar biraz da anlık geliştiği için, birebir canlandırmak tamamen imkânsız.
You can't plan detail because events are random.
Bir kısım insanın korkaklığı, diğerlerinin yetersizliği ve pek çoğunun ihaneti nedeniyle bu konuma kadar geri çekildik. Ama yine de tarihte unutulması ya da silinmesi imkânsız bir sayfa açıyoruz.
Reduced to our present position by the cowardice of some the incapacity of others and the treachery of many we are yet writing a page in history that it will be impossible to forget or erase.
Evet, biliyorum ama imkânsız gibi gözükse de bu oluyor.
No, I don't know. It is not impossible. It's happening.
Ama imkânsız bu.
But it can not be.
Ama her şeyi ciddiye alıyorsun, bu imkânsız bir şey.
But you take too much to heart that cannot be helped.
Ama bu kadar zamanda böyle olmuş olması imkânsız.
But this couldn't have happened, not in this amount of time.
Ama bu şekilde düzgün bir analiz yapmamız imkânsız.
But that'll make it nearly impossible to do a proper analysis.
Ama bu imkânsız da değil.
But it's not impossible.
Bulunan izlere göre mezarlıkta boğuşmalar olmuş. Ama cenaze töreni sırasında toprak çiğnenmiş. Bu yüzden kanıt bulmam imkânsız gibi.
No signs of a possible struggle at the grave site but the area's been so trammeled by the funeral that collecting evidence is going to be virtually impossible.
Ama tabii ki bu imkânsız değil.
But certainly not impossible.
Ama şimdi hepsini yapman gerekiyor ve bu imkânsız bir şey!
But now you're supposed to do everything and it's impossible!
ama seni ancak Tibbetts'ı eyalet sınırına getirdiğini kanıtlarlarsa yargılayabilirler, bu da imkânsız.
But the fbi only has jurisdiction if they can prove that you brought Tibbetts across the state line, which they can't.
Chaz'in arabasında bulduğumuz bant rulosu kesilmiş,.. ... bu yüzden koparılmış uçla karşılaştırmak imkânsız. Ama araştırmayı derinleştirdin, değil mi?
Well, the roll of tape we recovered... from Chaz's car was cut, so any comparisons to torn ends was out.
Bunu seninle yapmaya hazırım, ama ne yazık ki bu imkânsız görünüyor.
I'm ready to do it with you, but I'm sorry to see it's impossible.
- Ama imkânsız bu.
- But that's impossible.
Bu durumda elle kapatılmış olmalı ama bu da imkânsız.
Given its status, they'd have to be shut down manually.
Kim olduğumu düşündüğün umurumda değil, ya da gözlerimde ne gördüğün ama bu tamamen imkânsız.
I don't care who you think I am, or what you think you saw in my eyes, but it is totally, completely impossible.
ama bu imkansız 78
ama bu 445
ama burada 97
ama bu sefer 44
ama bunu yapamam 24
ama bu arada 26
ama bunlar 19
ama bu sabah 17
ama bu kez 23
ama bu mümkün değil 32
ama bu 445
ama burada 97
ama bu sefer 44
ama bunu yapamam 24
ama bu arada 26
ama bunlar 19
ama bu sabah 17
ama bu kez 23
ama bu mümkün değil 32