Anlaşma mı tradutor Inglês
4,944 parallel translation
Anlaşma mı yapmış?
Has he done a deal?
Anlaşma mı?
A deal?
- Anlaşma mı?
- Raul : Cartel?
Bir anlaşma yaptım. Bir saniye.
I made a deal.
Örümcek beni ATASB'nin hakkımı vermediğine ve sizinle daha iyi bir anlaşma yapabileceğime ikna etti.
And Spider convinced me the ATF was selling me short, and you guys would give me a better deal.
- Anlaşma şöyle... 24 saat boyunca ortada kaybol, kimseye söyleme, ben de burayı görmemiş olayım. Yürü.
- Here's the deal... disappear for 24 hours, don't tell a single person, and I'll forget I ever saw this place.
Yaptığımız anlaşma artık geçerli değil. Ama hâlâ benim adamımsın.
The deal we made therefore is no longer valid, and you remain in my employ.
Evlilikten ziyade bir anlaşma yapmışlar sanırım.
Seems they have more of an arrangement than a marriage.
Ben anlaşma sağlayıcıyım.
I'm a deal maker.
- Yeni bir anlaşma yaptım.
My new deal.
Bir anlaşma yaptık, sözümü tutacağım.
I made a deal. I keep my word.
Bir anlaşma ve senin bunun imzalaman lazım ki düetimiz üzerinde çalışmaya başlayalım.
It's a contract, and you need to sign it so that we can get to work on our duet.
Bir anlaşma yapalım.
Let's make a deal.
Suçu onun üstüne at, ben de seninle hemen şimdi bir anlaşma yapayım.
Roll over on him, I'll cut a deal right now.
Neden? Bratton Gould ile Hessington davasında yaptığımız anlaşma hakkında araştırılıyoruz.
We're being investigated for the settlement between us and Bratton Gould in the Hessington case.
Sonra da Mike ile bir anlaşma yaptım.
And after that, I made a deal with Mike. And I held to my end of the bargain.
Harold'la anlaşma yaptığımızda yasaları çiğneyip çiğnemediğimizi mi soruyorsun?
Are you asking if we broke the law when we made that settlement with Harold?
Bir anlaşma yapalım.
Explain how you got so good at hunches
Eminim anlaşma süreci başladığında büyük bir fark yaratır.
I'm sure it'll make a big difference when we start the deal-making process.
Mis gibi anlaşma, benden söylemesi.
It's a sweet deal, I'm telling you.
Üçlü takımla anlaşma yaptıklarında Kyle'ın yanındaydım.
Man, I was in there with Kyle when he did a deal with the triad.
"Bak bir anlaşma yapalım." dedim.
I said, " Look, we make a deal.
Anlaşma sadece El Paso Emniyeti'ndeki ortaklarımız için geçerli.
That deal only extends to our partners Here in the el paso police department.
- Anlaşma mı?
Maybe we make a deal.
Anlaşma filan yok, tamam mı?
Babe, let me stop you right there.
O varlıkla bir anlaşma yaptın mı?
And did you deal with this presence?
Seninle kalıcı bir anlaşma yaptım Durant.
I struck a deal with you, durant, in perpetuity.
Ve burada yaptığımız şey de,... bir tür anlaşma metni yazıyoruz değil mi?
So what we're doing here, right, is we're writing down some kind of a deal thing, right?
Hayır, buradan çıkmama izin vermeleri için onlarla yaptığım tek anlaşma buydu.
No, that was just the deal I made with them to let me go from here.
Bir anlaşma yaptım.
I made a deal.
Seninle bir anlaşma yapalım anne.
I'll strike you a bargain, Mother.
Hadi yeni bir anlaşma yapalım.
Let's make a deal.
Lockhart / Gardner Bayan Gopnik ile bir anlaşma yaptı ve Alicia'ya sırtını mı döndü?
Lockhart / Gardner made a deal with Mrs. Gopnik, and she turned on Alicia?
Seninle bir anlaşmamız var... sözlü bir anlaşma... tamam mı?
We have a contract... an oral agreement... okay?
- Anlaşma tamam mı?
So the deal's done?
Şimdi, sana anlaşma yapmak için bir şans vericem.
So, I'm gonna give you a chance to make a deal for yourself.
Bedelini sen ödemeyince şeytanla anlaşma yapmak kolay sanırım.
I guess it's easy to make a deal with the devil when you're not the one paying the price.
Sanırım onunla bir anlaşma yapmayı deneyebilirim.
I think I might try to work out a deal with him.
Seninle bir anlaşma yapacağım.
I'll make you a deal.
Senle bir anlaşma yapalım.
OK, I'll make you a deal.
Anlaşma yaptın mı?
Have you done a deal?
Anlaşma için büyük param olduğu için düşmanım da fazla var.
I deal in big money.
40 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladım.
I just signed a $ 40 million venture-capital agreement.
Oldukça ikna edici bir anlaşma yaptığımıza eminim.
Oh, I'm sure we made a very persuasive argument.
Bir anlaşma yapalım, bilirsin, bedelli bir anlaşma.
- I'll make you a deal... you know, a little quid pro quo.
Senin benimle anlaşma yapmak istemen lazım.
You're the one that should be trying to make a deal with me.
Anlaşma yapacağım tek kişi babanızdı.
The only person I deal with is your father.
Sanırım bu ona bir anlaşma teklif edeceksin demek oluyor.
I assume that means you're going to offer him a deal.
Sırf yarın Logan reddetsin diye bugün bir anlaşma yapma niyetinde değilim.
And I'm not gonna agree to something here today just to have Logan reject it tomorrow.
Ama bir sürü kızla bir sürü anlaşma yaparım.
- Honestly, I don't. But I make lots of deals with lots of girls.
- Hayatım için anlaşma istiyorum.
- I want to bargain for my life. - What?