Bir fare tradutor Inglês
2,062 parallel translation
Orada ölmüş bir fare buldum.
I found a dead rat in there.
Yani bir fare tarafından alt edildin, öyle mi?
So you have been outwitted by a rat?
İşin doğrusu, küçük korkak bir fare gibi gezinen ve bir hizmetçi gibi giyinen, bizi yüzüstü bırakan kişi sensin.
As a matter of fact, it's you who's letting us down, going about like a little timid mouse, and dressing like a skivvy.
annemiz yok fakat neredeyse eldivendeki kedi gibi ilerleyen Bayan General'e sahibiz ve o bir fare yakalayacak, ve yakalayacağı fare de babam.
And we don't have a mother but we do have a Mrs. General, who goes about like a cat in gloves and she will catch a mouse and the mouse she'll catch is Papa.
Yakaladığın karınca değil, bir fare.
What you have is not an ant, but a rat.
Kadın, mutfağın ortasında ölü bir fare gibi.
She's a dead mouse on the kitchen floor.
Bir fare, bir tavşan!
A mouse, a rabbit!
İnek arka ayağını arasaydı, büyük bir fare yakalayabileceğini bilmiyor musun?
Did you mean that if the cow looked at its hind leg, it would catch a big mouse?
Şu haline bak. Bir fare deliğinde güç bela yaşıyorsun.
Look at you, still in this shit-hole.
Bu sadece bir sıçan ve hiçbir şeyden haberi olmayıp bir fare ile bir sıçan arasında büyük bir fark olduğunu bilen biri.
That's a rat. And anyone who knows anything, knows there's a big difference between a mouse and a rat.
Bir fare için bile küçüktü.
He was small even for a mouse.
Bir fare... olmayı öğrenmek için, efendim.
To learn how to be a mouse, sir.
Eğer korkmayı öğrenmezsen, bir fare olamazsın.
And you can't be a mouse, if you don't learn to be afraid.
Korktuğunu ve gerçek bir fare olduğunu gösterirsek.
That he's afraid, and he's turned into a real mouse.
Bir fare olarak eğitilmeyi reddetti.
Refused training as a mouse.
- Bu bir fare.
- It's a mouse.
Sen asil bir fare olmasın.
Oh, you must be a royal mouse.
Ben bir fare değilim, ben...
Oh, I'm not a mouse.
Ayrıca konuşan bir fare.
And a talking mouse, too.
Sadece kahrolası bir fare sesi duydun.
It was probably a fucking rat, which is why only you heard it.
Eğer maymunların iç sistemleri bu baskıya dayanamazsa mikrodalga fırındaki bir fare gibi patlayacaklardır.
If the internal pressure gravity can not resist... it will explode like a cup in the microwave.
- Bir fare değilim.
- I ain't no rat.
Santi tavan arasında bir ses duydu. Biz de bir fare olabileceğini düşündük.
Santi heard noises in the loft and we thought it might be a rat.
Ne olur, bu bir fare olmasın.
Please don't be a rat.
Gecenin köründe yatak odama bir fare gibi sinsice girip sanki kurban senmişsin gibi küstahlık mı ediyorsun?
You creep into my bedroom in the dead of night, like a rat, and have the audacity to pretend that you're the victim?
Bir fare kadar sessizdim.
I was quiet as a mouse.
İzbe bir fare deliğinde baronuna öpücükler kondurarak bir yere varamazsın.
Making out with your baron in some rat hole won't get you far.
Küçük bir fare gibi.
It's like a little rat.
Benim küçük bir fare senin dev bir kedi olduğunu söyledin.
- Yes, you are. You're saying I'm a little mouse, you're a giant cat.
Beni bir fare ısırdı.
I just got bit by a fucking rat.
- Geçenlerde suyun aktığı yerde bir fare gördüm.
- Recently there was a rat in the drain.
Hayır, Luke, o bir fare.
No, Luke, that is a rat. No, Luke, that is a rat.
O insanlar üzerinde deney yapan bir fare.
He's a rat that experiments on humans.
Söylemem gerekirse, küçük gelişmiş bir fare.
It's a modest little mouse, if I may say.
Ve bu enerji buraya fare felâketi yüzünden korkmuş insanların yaşadığı Hamelin'e düşen bir meteorla geliyor. Ve bu korku Fareli Köyün Kavalcısı olarak ortaya çıkıyor.
This energy came here in a meteor that fell in Hamelin where the people were terrified by a plague of rats.
Valla, yeni bir başlangıç için kendi işimi kuruyordum. Ayrıca biraz da okumaya çalışıyordum ve fare kapanlarına peynir koyuyordum.
I was also trying to do a little light reading, and then I was putting some cheese in the rat traps.
Ve bu şu anlama gelebilir, sıçan ve fare gibi iki hayvanın ortak bir ataya sahip olduklarını söylediğinizde, bunun doğru olduğundan tamamen emin olabilirsiniz, çünkü benzerliklerin miktarı o kadar devasa ki,
And that means that when you say that two animals like rats and mice have a common ancestor, you can be totally confident that that's right because the sheer number of similarities is so gigantic, far, far more than Darwin could ever have dreamed of,
Çeviri : Furiousthing İyi seyirler... Bir zamanlar dürüstlüğü ve adaleti seven ve her zaman doğruyu söyleyen cesur bir fare varmış.
Once upon a time, there was a brave little mouse who loved honor and justice and always told the truth.
Sen bir insan mısın yoksa fare mi?
Are you a man or are you a mouse?
Hareketlerin bizlere, fare olmanın sana büyük bir rahatsızlık verdiğini göstermiştir.
And your actions have told us that you have a great deal of trouble being a mouse.
"İşkenceden yeni salınmış bir adam gibi uzun süren esaretten böyle kurtuluyor kollarım."
Even like a man new haled from the rack. So fare my limbs with long imprisonment.
Önceki müşterisini bırakan taksi şoförü bir fincan kahve içmek için mola vermişti.
Now a taxi driver had dropped off a fare earlier, and had stopped to get a cup of coffee.
Önceki müşterisini bıraktıktan sonra kahve molası veren taksi şoförü şimdi bir önceki taksiyi kaçıran alışverişe giden kadını almıştı.
And this cab driver who had dropped off the earlier fare, and had stopped to get the cup of coffee, had picked up the lady who was going shopping, who had missed getting the earlier cab.
Ben... Matt'in otobüs biletini cüzdanındaki bir fotoğraf karşılığında çekmiştim.
I... traded Matt bus fare for a picture he had in his wallet one day.
"Fare kapanına kısılmış bir kedi, bu nasıl bir ironi."
" A cat caught in a rattrap. How's that for irony?
Ne demek istediğini anlamadım ama, yazı turada kaybettim diye başıma bu işler açıldı, bir de üstüne kadının yol parasını mı ödeyeceğim?
Well, I don't know what you mean by that. You had me doing all this at a flip of a coin, and then I'm going to have to pay her fare, too?
Bana yapacak bir şey bırakmadın, sana yetişkin gibi davranılacak.
You leave me no choice but to book you as an adult fare cheater.
Bruno şehrin oldukça dışına bir müşteri almış.
Bruno took a fare a significant distance out of the city.
Ve böyle bir kurnaz fare gibi Biliyorsun ben öyle diilim
Something only a cunning rat like you must've felt.
Fare bir testere balığı kullanmış!
The rat used a swordfish!
Eden'daki yuvandan ayrılıp aptal bir çocukla kaçtın, kesin saygın bir yaşamın yanından bile geçmeyen bir rock müzisyenidir. Ve seni burada çökmekte olan bir şehirde, fare yuvasında yaşatıyordur.
You leave a loving home in Eden, run off with some crazy kid, I'm guessing he's a rock musician who can't earn a respectable living, and you wind up in this decadent city, living in a rattrap.
fare 99
fare mi 21
fareler 67
bir fikir 16
bir fahişe 36
bir fincan kahve 36
bir fikrim var 616
bir fincan çay 24
bir fikrim yok 77
bir felaket 20
fare mi 21
fareler 67
bir fikir 16
bir fahişe 36
bir fincan kahve 36
bir fikrim var 616
bir fincan çay 24
bir fikrim yok 77
bir felaket 20