Konuşmayın tradutor Inglês
2,398 parallel translation
Hayırsever insanlar buraya gelip sizi yıkayıp, yemek yediriyor diye bu istediğinizi söyleyebileceğiniz anlamına gelmiyor! Çok konuşmayın!
Just because nice people come here to give you bath and food, that doesn't mean you can run your mouth anyway you want.
- Ben söz verene kadar konuşmayın!
- Don't you dare speak unless I tell you!
Sesli konuşmayın Çünkü sınırlı sayıda öğrenciye teklif sundum
Don't speak out loud cause I offer limited students
Düşünmeyin veya konuşmayın.
Don't just think or talk.
Böyle aptalca konuşmayın, lütfen oturun.
Don't say such silly talk, let's sit down.
Gerekmedikçe hiç kimseyle bir şey konuşmayın.
Don't speak to anyone unless absolutely necessary.
Benimle böyle konuşmayın, hanımefendi.
Don't you call me that, ma'am.
Konuşmayın benimle.
Just don't talk to me.
Konuşmayın!
No talking.
Onu dışlamanızı, aranıza almamanızı tavsiye ediyorum çocuklar. Bundan böyle onunla konuşmayın.
Children, I exhort you to shun her, exclude her, shut her out from this day forth.
Orada burada konuşmayın.
You're no talking fool.
İnanç hakkında konuşmayın.
- Don't talk about religion.
İnanç hakkında konuşmayın demen boşunaymış.
- No need to tell us not to talk religion! Ha ha!
Birinin yanına gitmeyin, kimseyle konuşmayın ya da bakmayın.
Don't move or talk to anybody or look at anybody.
Konuşmayın.
Stop talking.
Onunla konuşmayın.
Don't talk to her.
Daha fazla konuşmayın.
Don't say another word.
Birbirinizle buluşmayın... ve etrafta çok fazla konuşmayın.
Don't meet up with each other... and above all, don't talk too much.
Millet, işten konuşmayın artık!
Everybody, no more talk about work. This is a party.
Acilen havaalanına yetişmek zorunda olduğum için sizinle her zamanki konuşmayı yapamadım. Ama sizler artık kendi başınıza nasıl davranacağınızı bilecek kadar büyüdünüz.
are old enough to know how to behave on your own.
Bu iş uzarsa, konuşmayı düşünmekten fazlasını yaparım.
The longer it takes... The more I'm thinking about talking.
O gün, bu konuşmayı hatırlar ve neden bahsettiğimi anlarsınız.
That day, we will remember our conversation and you will understand what we are talking about.
Biliyor musun, eğer Torres'i öldürmekte kullanılanla aynı kalibrede bir 45'lik taşımıyor olsaydın, bu konuşmayı yapabilirdik. Anlamıyorsun.
You know, these talks would go a lot better if you weren't packing a.45, which is the same caliber used to kill Torres, by the way.
Doğru yerde durursanız odanın ta öbür ucundaki tüm konuşmayı duyabilirsiniz.
Look, I'm sorry. I didn't mean to upset you. It's Becky.
Eğer olsaydı, şu anda yüzükoyun ve elleri kelepçeli bir şekilde yerdeki tozları yutuyor olurdun ve bu konuşmayı kapının ardından yapıyor olmazdık.
If I had a warrant, you would be face down on the ground in handcuffs sucking in dust balls, and we wouldn't be having this conversation through the door.
Doğru yerde durursanız odanın ta öbür ucundaki tüm konuşmayı duyabilirsiniz.
If you stand in the right spot, you can hear an entire conversation all the way across the room.
Robin'le konuşmayı kabul etmediğin için ben de New York Rangers'ın orgcusuyla konuşmak istersin diye düşündüm.
You refused to talk to Robin so I thought you might like to talk to... the organist for the New York Rangers.
Konuşmayı unutmasını istemiyorum.
I don't want her to forget how to talk
Ailem yok dedin durdun, kızı etkilemeyi başardın. Ailen hakkında yaptığın konuşmayı duydum.
It appears alone it could be useful as well... about the family that you tell me earlier
Çoğu erkek kendileri hakkında konuşmayı ne zaman bırakacaklarını bilmez.
Nice. Most men don't know when to shut up about themselves.
Antrenmana dönün ve saçma sapan konuşmayı bırakın.
So, you all get up! And continue! Come on!
Silahımın olduğunu görünce, -... konuşmayı kesti. - Oh!
Then he stops once he sees the gun I got sitting on the dash.
Yeni gelmiş. Konuşmayı bana bırakın.
He's new here, so spare me the usual mess.
Bu konuşmayı yapmamızın sebebi sensin.
You're the reason we're having this conversation.
Onlar tanklarını sokaklardan yıldırım hızıyla geçirecekler, o yüzden konuşmayı bırak da atla.
They're gonna roll their tanks up this street like shit through a goose, so quit your jabbering and saddle up.
Kırılma ama, Howard, yapman gereken boş konuşmayı birkaç saat önce yaptığını düşünüyorum.
Well, no offense, Howard, but I figured you did all the jawing you had to do when I talked to you a couple hours ago.
Yani bu konuşmayı, sizinle Bayan Surratt dışında kimsenin duymadığını söylüyorsunuz.
So you're saying that nobody heard this conversation, just you and her.
Ayrıca iki konuşmayı da Gerson'ın yazdığını biliyorlar.
They also had that Gerson wrote both speeches.
IRA'nın 1984'te Brighton'daki Grand Hotel'i bombalamasının ardından yaptığınız konuşmayı duydum.
I heard you speak at conference in Brighton in 1984 just after the IRA bombed the Grand Hotel.
Herhalde konuşmayı sen hazırladın Stephen.
Must have been you that did that prep work, Stephen.
Sen hastalarını karşına alıp, konuşmayı seversin.
You like to put your patients on the couch, talk things out.
Parayla çalıştırdıkları demişken, maaşınızı konuşmayı unuttuk.
Paid subordinate? I'd forgotten the salary.
- Biraz sakinleşip ucube bir kadın gibi konuşmayı bıraksan kızlarımızın karşısındayken?
- Would you just relax and stop acting like some kind of meshuggener in front of our daughters?
Gazetecilerle konuşmayı ben de bilirim. Hem içimden bir ses, bu odadakiler arasında gürültü çıkmamasını en çok sizin istemeniz gerektiğini söylüyor.
I too know how to talk with journalists and I have a feeling that from all the people in this room you're the first one who should want to keep it quiet.
Bağlı bulunduğum departmanın kurallarına göre, taleplerini sormak durumundayım. Kurallarda der ki onlarla buluş, konuşmayı dene ve kimsenin yaralanmadığına emin ol.
According to my department policy, I'm supposed to ask for your demands, try and meet them and make sure nobody gets hurt.
- Konuşmayı kesip arayın hadi.
- Stop chatting and start looking.
Aslında çılgın kişilerle konuşmayı severim ama bugün biraz yorgunum.
Normally I like talking to crazy people, but I'm kinda tired today.
Kadın konuşmayı reddediyor. "
The woman refuses to speak.
Aile bunun hakkında konuşmayı pek sevmez, ama halının altına da atılamaz.
The family doesn't like to talk about it, but it can't just be swept under the rug.
Şu spordan konuşmayı seven heriflerdendi golften konuşmayı sevenlerden işte bu tür şeyler ve benim gerçekten de öyle fazla sporla aram yoktur ama bilirsin, orada oturur ve O'nunla sohbet ederdim ve O, hani şu tipler vardır ya her şey süper diyenler ne dediğimi anladınız mı?
He was one of those guys who loved to talk about sports, loved to talk about golfing, those kind of things, and I'm actually not that big of a sports fan, but, you know, I'd sit there and talk with him, and he was one of those guys that everything's cool, you know what I mean?
İnsanların önünde konuşmayı hiç becerememişimdir.
Never really been too keen on talking in front of people.
konuşacağım 73
konuşmak 63
konuşalım 186
konuş 892
konuşmalıyız 270
konuşacak 21
konuşacağız 38
konuşuruz 96
konuşuyorum 38
konuşuyorsun 21
konuşmak 63
konuşalım 186
konuş 892
konuşmalıyız 270
konuşacak 21
konuşacağız 38
konuşuruz 96
konuşuyorum 38
konuşuyorsun 21
konuşuyor 62
konuşma 379
konuşmuyor 31
konuştuk 50
konuş benimle 497
konuşmak istemiyor musun 16
konuşsana 113
konuşmuyoruz 17
konuşacaksın 18
konuşur 18
konuşma 379
konuşmuyor 31
konuştuk 50
konuş benimle 497
konuşmak istemiyor musun 16
konuşsana 113
konuşmuyoruz 17
konuşacaksın 18
konuşur 18
konuşuyoruz 54
konuşabiliriz 58
konuşmak ister misin 79
konuşmak istemiyorum 89
konuştum 61
konuştu 45
konuşmadım 21
konuşun 135
konuşalım mı 16
konuşabilir miyiz 236
konuşabiliriz 58
konuşmak ister misin 79
konuşmak istemiyorum 89
konuştum 61
konuştu 45
konuşmadım 21
konuşun 135
konuşalım mı 16
konuşabilir miyiz 236