Zaman mı tradutor Inglês
121,119 parallel translation
Ah, peki.. Ancak bu bana zamanımızı iyi şekilde kullanmanın bir yolu gibi gelmiyor.
Ah, well... well, that doesn't strike me as a particularly efficient use of our time.
Tüm bu zaman boyunca bahsettiğin tek şey insanlara yardım etmek ve bizleri doğruya yönlendirmekti ve şimdi biz yardım etmek istiyoruz, ancak bize izin vermiyorsun.
All this time you've been talking about how you want to help people, convince us to do the right thing, and now that we do want to help, you won't let us.
O zaman bırakmam gerekirdi, ancak yapmadım. çünkü General'i takip etmeye takıntılıydım.
And I should've quit then, but I didn't, because I was so obsessed with going after The General.
Umarım, onun iyiliği için zamanında bulabilirim.
Hopefully, I can find them in time, for Kal's sake.
Peki, bir şeyler olmadan önce,... ne kadar zamanımız var sence?
Well, how long do you think we've got before something happens?
- Kapıyı açtığımız zaman, hepimiz ölürüz!
- We open the door, we all die!
Sonra bizim zamanımızda uyanıyor ve tanıştığı ilk kişi kızkardeşin. Onun büyük-büyük-büyük torunu?
Then he wakes up in our time and the first person he met was your sister, her great-great-great granddaughter?
Sana olan için her zaman pişman olacağım, Henry.
I will always regret what happened to you, Henry.
Bak, biz aldığımız her şeyi her zaman geri koyarız.
Look, we... always put everything back.
Niye her zaman üstlerden biraz alır mısın diye soracak gibi hissediyorum?
Why do I always feel like asking you to take a little off the top?
Uyuyamadığım zaman idman yaparım.
When I can't sleep I train.
- Amacımız bunu bulmak, Vernon. - Ne zaman?
- We aim to find out, Vernon.
Zaman çizelgenizi açıklar mısınız?
- What's your timeline?
Her zaman çantamı kendim taşırım, şans getirsin diye!
I always carry my own bag for luck.
- Hayır! Evet, bence Cece planlanmamış zamanının çoğunu orada geçirmiştir.
Which is where I'm guessing Cece spent most of her unstructured time.
Zamanı geldiğinde buna hazır olacağımı düşünürdüm.
I always thought that when the time came I'd be ready.
- Peki, o zaman gidip onunla konuşalım.
Okay. Let's go talk to her, then.
Bak, tam olarak ne kadar zaman geçtiğinin farkındayım.
Look, I know exactly how much time's passed.
Durma zamanım gelmedi.
This is not my time to stop.
- O zaman bir oyun oynayalım.
Well, let's play a game.
Sanırım barış görüşmeleri sözleşmenin şartlarını tamamlamak için zaman kazandırmak adına yapılan bir oyalama muhaberesiymiş.
The peace talks, they were a delaying action to buy time to complete the terms of the contract, I guess.
Artık zamanımı sırf siz yerlerinden edin diye müttefik bulmaya harcayamam.
I can't afford to waste any more time finding allies, only for you to bring them down.
Zamanımız var.
We've got time.
Zaman kısadır ve ben kısa konuşacağım.
Time is short, and I'll be brief.
Babamla benim her zaman anlattığımız bir hikaye ve bir de gerçekten ne olduğu var.
It's just, well... there's the story me and my dad always tell, and then there's what really happened.
İki tane M çıkabilir o zaman.
Well, it would be two As.
Şu Bobby vardı ya, sonra Max'le Randy'nin yanına gittik, üstüme fışkırıldı, zamanında geri dönemedik ve muhtemelen... ömür boyu mutluluk fırsatımı kaçırdım.
Well, I did like this guy Bobby, but then I had to go with Max to see Randy, and I got squirted on, and I didn't get back in time to see him and possibly missed a chance at a lifetime of happiness.
- O zaman ararım seni...
- Okay, so I should call...
Benim yüzümden. Fazla uzağa attım. Sonunda ailenle vakit geçirmeye zaman bulabilmişsin.
Actually, I find that the best moments often closely follow the worst ones.
Boyd meselesi yüzünden ofisimden çıkamaz olunca sona erdiğinde günü onunla geçireceğime Kevin'a söz verdim. Ama senin için de her daim ayıracak zamanım var. Kevin gel bakayım buraya.
Every now and then, for whatever reason, the heaviness just lifts, and, uh... then we're just us again.
Buna rağmen zamanımı nasıl harcadığımın en ince detaylarını paylaşmamı bekliyorsun. Hayır beklemiyorum. Söz konusu çocuklar olduğunda tam saydamlık bekliyorum evet ama bunun dışında benimle bir şey paylaşmak zorunda değilsin.
You can tell your client that his disrespect of the Southern District has been noted.
Siz kafanıza göre içeri dalarken işimi yapmamı nasıl bekliyorsunuz? Onları ofisime dinleme cihazı koymadığına ikna etmem bile yeterince zamanımı aldı. Fikrimi değiştiremeyeceğini anlayınca başkasınınkini değiştirmeye mi karar verdin?
[Chuck] And that the idea of you never meddling... extended to me and the entire scope of my affairs in the Southern District.
Karşılığını hiçbir zaman vermeyecek bir ilçeye tonlarca para akıttım.
♪ dramatic music ♪
O zaman bir düşmanım olup olmadığını anlayacağım.
Then I'll know if I have an enemy.
Buna her zaman varım ama şirketi halka açık değil.
I'm all for it, but his company's not publicly traded.
Her zaman istediğim şeyi. Yardım etmek.
What I've always wanted, to help.
O zaman Madison ve Alicia'ya soracağım,... onlar nereye gittiğini bize söyler.
Then I'll ask Madison and Alicia, and they'll tell us where she's gone.
Çok zamanımız yok, adamım.
We're on a clock, man.
Bugün, etrafına baktığım zaman,
Today, when I looked around the hall,
Ah. O zaman dikkatimizi arttıralım.
Well, let's extend the caution now.
Bu pes etmek için iyi bir zaman değil, Daley Hanım.
No, this is not a good time to cut bait, Mrs. Daley.
O zaman ben kalayım.
Then I'll stay.
O zaman bunların hepsini yerine koyacağım.
When i can put all of this back.
Herkesi sağ tutmakla meşgul olmasaydım... bir şeyler hissetmek için zamanım olurdu.
If I wasn't busy keeping everyone else alive, I would have time for feelings.
- "Nastya, gidip onu görmem lazım." - "Ne zaman gidiyoruz?"
- "Nastya, I have to go see her." - "When shall we go?"
Kendine gelebilmek için biraz zaman lazım.
- "You need time to get used to it."
Sanırım itiraf etmek için iyi bir zaman. Mantar ben de öyle bir kafa yaptı ki papyonlu bir robot görüyorum.
I guess now's a good time to admit that I ate a bunch of shrooms and I'm seeing a robot in a bowtie.
Hala zamanım var.
So I still have time.
Her zaman sebebi ne olursa olsun ailenizin bir parçası olağımı söyledin.
You said I would always be a part of your family, no matter what!
Sen sebebi ne olursa olsun her zaman ailenizin bir parçası olacağımı söyledin.
You... You said... You said I would always be a part of your family, no matter what.
Her zaman yanımda taşırım.
- I always keep it with me.