English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Espanhol / [ D ] / De

De tradutor Espanhol

7,678,225 parallel translation
İyi de, bu doğru değil, ve onlara düşündüklerini vermeyeceğim.
Bueno, eso no es cierto y no dejaré que piensen que lo es.
Eski sekreterini takip edecek boş zamanım yok.
No tengo tiempo de vigilar a tu antigua secretaria.
Masterson Construction bu cezaevi davasıyla ilgili sinirlenmiş.
Masterson Construction está enojada por el caso de la prisión.
Saçmalık, sen Pearson Specter'ı temsil ediyorsun bu işi bırak
Tonterías. Hiciste que Pearson Specter se deshiciera de él rápidamente.
- Ne dedin sen?
¿ Qué acabas de decir?
İkisinide bilmiyorum, fakat sakin olmalısın, belki o zaman bulmana yardımcı olabilirim.
- Ninguno de los dos. Pero si te calmas, te puedo ayudar a encontrarlo.
Hatta, Ona söylemeni istemiyorum Ben de onu arıyordum.
De hecho, no quiero que le digas que lo estaba buscando.
Benim dikkatimi çektiniz bir grup davası açıyorsunuz.
- Sí. Me llamo Harvey Specter. Me enteré de que está interponiendo una demanda colectiva.
ve sadece, bana anlaşma önerdiler, o beni anlaşmama konusunda ikna etti ve oğlum hakkında gerçeği öğrenmeye çalışıyor, yani siz başta kim olursa olsun davamda Mike ve Oliver olmazsa kimseye güvenmeyeceğim.
Y no solo eso, cuando me ofrecieron un acuerdo, me convenció de que lo rechazara y encontrara la verdad. Dígale al que está a cargo que no quiero a nadie más trabajando en este caso aparte de Mike y Oliver.
Bana söz vermiştin hapishane davasından uzak duracaktın.
Me diste tu palabra de que te alejarías del caso de la prisión.
Sadece şu şeyi geri çevir - sandığımdan daha büyük bir olay çıktı.
Resultó que era peor de lo que pensábamos.
- Hayır, senin Alex ile bir anlaşman var, ve sen bir sözleşme imzaladın, fakat bu ortaya çıkarsa, yolsuzluğu durdurmak benim için müşterilerden daha önemli.
- No, tú tenías un acuerdo con Alex. Y yo acepté firmar un documento, pero resulta que detener la corrupción es más importante para mí que los objetivos de un cliente.
Evet, ve şimdi sana ne olacağını söylüyorum eğer ona sözümle gidersem?
¿ Qué hay de lo que te dije que pasa si le retiro mi palabra ahora?
Benim cebimden alabilirsin, fakat sen bittin.
Sácalo de mi bolsillo, pero termínalo.
Louis, karıştırmayı bırak!
Louis, deja de licuar.
İşte burada erik suyu var.
Toma jugo de ciruela.
Eğer yakında iyi haber duyamazsan, buyük bir sıkıntı olacak.
Si no oigo buenas noticias pronto, habrá una escases internacional de ciruelas pasa.
bu yüzden lütfen bana Stephanie ile bu saçmalık hakkında konuştuğunu söyle.
Dime que convenciste a Stephanie de no hacer esto.
ve kesinlikle onu taciz etmedim, ve o bunu biliyor.
Esa no es la definición de acoso y lo sabes.
senden önce, ve saçma bir takım elbise giyerken Daniel Hardman tarafından düzmeceye geldim.
Eso fue antes de tu época y fue una demanda de mierda fabricada por Daniel Hardman.
Bunu anlıyorum, Louis, fakat Stephanie korkuyor insanlar ona avukat gözüyle bakmıyorlar, ve bunu yaptığını kabul etmek zorundasın bunu görmesinin tek yolu farklı bakış açısıyla bakması.
Lo entiendo, Louis. Pero a Stephanie le preocupa que crean que no es buena abogada, y hacer que admitas lo que hiciste es la única forma que ve de hacerles creer lo contrario.
Dinle beni, Özür dilerim, Fakat bu akşam günümde değilim.
Escucha, lo siento, pero no estoy de humor.
Bunun nasıl gittiğini görmemiz lazım Donna'ya ne zaman bizden bahsedeceksin?
¿ Es por cómo te fue cuando le contaste a Donna de nosotros?
Bütün günümü bunu düzeltmeye çalışarak geçirdim.
Pasé todo el día tratando de arreglarlo.
ve ben Donna'ya bunu söylemenin bütün aşk hayatından önemli olduğunu sanmıştım.
Pensé que era más importante que hablarle a Donna de mi vida amorosa.
Hatta, seni rahatsız etmeyecekse, bütün bunlardan uzak kalmak isterim.
Quisiera quedar fuera de esto, si no te importa.
Seni terkettikten sonra panik atakların başladı.
Comenzaste a tener ataques de pánico cuando se fue.
- Bilmiyorum. Belki de onun gibi olmaktan hoşlanmadığını söylemek istiyorsun onun ilgisi ve sevgisini, ve bunun değişebileceği ihtimaline karşı kızgınım.
- Tal vez no quieres decirle porque te gusta ser el objeto de su atención y afecto,
En azından bir kısmı, ve senin bir kısmında bundan hoşlanıyor.
Al menos parte de ella lo hace, y tal vez a una parte de ti le gusta y no quiere que eso pare.
ve bunu tartışmamalıydık bile cesaretin varsa bunu Donna'ya söylersin - ve yoluna devam ever.
Y no discutiríamos esto si tuvieras el valor de decirle a Donna la verdad y de dejarla que siga su vida.
- O.. cocuğu, Mike!
- Hijo de puta, Mike.
Geçen sefer oldu, ve şimdi de yarın olacak çünkü sen beni bu işte bırakıyorsun!
Pasó la última vez, y pasará mañana porque me dejarás solo.
Ben burada kalmıştım aldığım kararlar için beni suçlayabilirsin.
Ya me harté de que me culpes por cada decisión que tomas.
Bu yüzden, bu sefer, seni hazırlayacağım benimle küçük bir çocukla konuşur gibi konuşmayı kes, Bir erkek gibi konuş, ve şu işi bitir!
Esta vez para prepararnos te diré que dejes de actuar como un niño, que comiences a actuar como un hombre y hagas el maldito trabajo.
İyi, konuşamayız çünkü biz davada birbirimize - karşı taraftayız.
No podemos, porque estamos en lados opuestos de una demanda.
Stephanie, Burada makul olmaya çalışıyorum.
Stephanie, trato de ser razonable.
Güzel, kendini bu pozisyona düşürmeden önce kendinden düşük bir avukatı yerin dibine sokmadan önce belki de bunu düşünmeliydin.
Tal vez debiste pensar eso antes de dejar que una asociada insignificante - limpiara el piso contigo.
Ünümü mü istiyorsun yasal topluluk önünde,
- ¿ Limpiar...? Mi reputación es la de un pilar de la comunidad legal.
Ünüymüş, O.. çocuğu bunu dünyaya kanıtlayacağım.
Tu reputación es que eres un hijo de perra - y voy a probárselo al mundo.
Hayır, Stephanie, kanıtlayacağın tek şey umutsuz bir ezik olduğun ve bunu herkes görecek, çünkü kendi liginin çok üzerinde biriyle savaşa girdin!
- No, Stephanie. Lo único que probarás es que eres la fracasada que todos creen que eres. Acabas de comenzar una pelea con alguien mucho mejor que tú.
Kimse bunu bilmiyor gerçek Louis Litt.
- No fabriqué una sala llena de testigos que vieron y oyeron al verdadero Louis Litt. Así que como yo lo veo, me deberás tanto dinero que nunca necesitaré otro trabajo de nuevo.
Yönetici ortak favori COO'su ile birşey içemez mi?
- ¿ No puede un socio director tomar algo con su directora de operaciones favorita de vez en cuando?
İçerbilir, fakat yapacak bir çok işim var, ve gece yarısından önce eve gitmek istiyorum.
Sí puede, pero tengo mucho trabajo y quisiera ir a casa antes de media noche.
ve bunu üstüne, bana ve Louis'e söyledin bu da o gece icabına baktığın anlamına geliyor, fakat senin ajandanı biliyorum, ve ne olduğunu biliyorum kendin sürdün ofisinden evine kadar, dış görünüşünü değiştirdin onu etkilemeyi düşündün, ve onu evine bıraktın, ve onunla birlikte yürüdün.
Y sé que lo que pasó fue que manejaste directo a casa desde la oficina, te cambiaste de ropa para impresionarla, y después fuiste directo a su casa y la enloqueciste.
'Çünkü kendimi sana açmaya çalışıyordum, fakat sinyali kaçırdım, bende beklediğini sanıyordum, ve işte buradayız, az çok zamanında.
Porque traté de que te abrieras, pero no entendiste la señal. Así que pensé que solo esperaría y aquí estás, más o menos en el momento justo.
- Güzel, Sana veriyordum yarına kadar, yani sen gerçekten takviminin ilerisindesin.
Te estaba dando hasta mañana, así que, de hecho, te adelantaste.
Senin için mutluyum, Harvey, ve bütün bunları duymak istedim, söylediğin gibi, Yapmam gereken bir çok iş var, eve gitmek istiyorum, Bu yüzden...
Me alegro por ti, Harvey. Y quiero oír todo al respecto, pero tengo mucho trabajo y quiero ir a casa antes de media noche.
Beklediğim bir haber aldım, ve beklemiyordum.
Acabo de recibir noticias que debí haber previsto y no fue así.
Bunun hakkında konuşmak istermisin?
¿ Quieres hablar de esto?
Sen ya gidip klinikte çalışıyorsun ya da Pearson Specter da kalıyorsun, fakat bana artık salağı oynama ve beni ortada bırakma. Bu sana kalmış.
Así que depende de ti.
- Yönetici ortak olduğun gün, onu işe bıraktın, kırmızı bir arabayla değil, fakat bu siyah bir Ferrari Daytona'ydı.
Encima de eso, nos dijiste a Louis y a mí que tenías cosas que atender esa noche, pero conozco tu agenda.
dede 298
deli 209
denise 139
deme 332
dean 111
detroit 189
dennis 260
dell 45
delia 49
denis 42
ders 21

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]