English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Espanhol / [ D ] / Doğrusu şu ki

Doğrusu şu ki tradutor Espanhol

129 parallel translation
Doğrusu şu ki, Kraliçenin geçen sene on iki tane sevgilisi vardı. Tam bir düzine.
La verdad es que la Reina ha tenido 12 amantes en el último año... una docena.
Doğrusu şu ki, çok önemli bir delili saklamayı önerdi bana eğer bu zahmetinin karşılığını ödersem.
Me ofreció ocultar pruebas esenciales para el caso si yo le pagaba con algo.
Doğrusu şu ki, kesinlikle onları taşlamayacağım.
Bueno desde luego no voy a apedrearlas. Jaque
Doğrusu şu ki, onun hakkında pek bir şey bilmiyordum.
En realidad, no pescaba muy bien.
Doğrusu şu ki, senin yanından hiç ayrılmadı.
La verdad del asunto es que nunca se ha movido de tu lado.
İşin doğrusu şu ki bilmiyorum.
No lo sé, y esa es la verdad.
Doğrusu şu ki, epey yoruldum.
En realidad, estoy cansado.
Doğrusu şu ki sadece bir tane vardı ve biz de onu size verdik.
Lo que pasa es que sólo había uno, y se lo servimos a usted. - Toma, cómetelo.
Sanırım doğrusu şu ki, insanlar özünde iyidir.
No, creo que es verdad. Creo que la gente es básicamente buena.
Doğrusu şu ki, burada Howard Hunt'ın herhangi bir şey aldığına dair bir kart yok.
No tengo ninguna ficha que indique que el Sr. Hunt sacara material.
Bana hayatımı bağışladınız. Doğrusu şu ki, size borcumu asla ödeyemem.
Vos me salvasteis la vida y nunca se lo podré recompensar.
Doğrusu şu ki, Brian, Onlar işte tam şuradalar.
Brian, la verdad es que están por aquí.
Bu tavsiyeniz için teşekkürler bayım. Cidden teşekkürler, fakat doğrusu şu ki, şu an bulunduğum pozisyonda yardıma ihtiyacım var.
Gracias, realmente pero el tema es que estando en la posición en la que estoy necesito ayuda.
Bunu kastetmiyorum. Doğrusu şu ki, insan değilim.
No debería hacerlo, pero voy a decirte la verdad.
Doğrusu şu ki ; kadınlar bizim gibi akıllı erkekleri istemezler.
Las mujeres no buscan hombres intelectuales como nosotros.
Doğrusu şu ki.
No es eso.
Doğrusu şu ki, sen bir aptal olmalısın yoksa hala orada duruyor olmazdın.
De hecho, has de ser un pobre imbécil o no estarías parado ahí todavía.
Doğrusu şu ki terk ettiğinde Draim'in kalbini kırdın.
Has herido profundamente sus sentimientos queriendo irte.
Andy benden bir şey sakladı, fakat doğrusu şu ki ben ondan her gün bir şeyler saklıyorum.
Andy me ocultó algo pero lo cierto es que yo siempre le oculto algo.
Doğrusu şu ki, eğer benim SG-1'in yerini almama izin verirseniz...
De hecho, si me permitiesen tomar el lugar de SG-1...
Doğrusu şu ki... onu satacağım.
La verdad es que voy a venderlo.
Doğrusu şu ki Ballardı yakalamak için peşinden gidersen içimde seni bir daha hiç göremeyecekmişim gibi korkunç bir his var.
Temo que si vas a por Ballard, no volveré a verte.
Doğrusu şu ki, Bendrix hep biliyordum.
El caso es, Bendrix que siempre lo supe.
Onu tek başıma durdurmaya çalıştım ama doğrusu şu ki bu tek kişinin yapabileceği birşey değil.
He tratado de detenerlo yo solo pero la verdad es que... no es un trabajo para un solo hombre.
Doğrusu şu ki, beni bu işe sen bulaştırdın.
Y la verdad es que tú conseguistes involucrarme.
Doğrusu şu ki gerçekten akıllı bir adam ile bu işi başarabiliriz
Podríamos usar un tipo muy inteligente en nuestro equipo que nos ayude a pelear.
Ama sanırım doğrusu şu ki, son günlerde gerçekten mutlu olduğunu farkettim.
Pero la verdad es que has estado muy feliz últimamente. Lo noté.
Ama doğrusu şu ki seninle aramızda ve seninle aramızda sorunlar vardı.
Pero el hecho es que las cosas no funcionaban entre tú y yo. Ni entre tú y yo.
Bak doğrusu şu ki... Ben kafayı sıyırmış değilim.
Mira, la verdad es, que no soy Brainiac.
İşin doğrusu şu ki, Tanrı bizi olduğumuz gibi sever.
La verdad es que Dios nos ama tal como somos.
Gördün mü, bebek yüzünden olmalı, çünkü doğrusu şu ki, yalnızken nadiren başıma gelir.
Ves, tiene que haber sido el bebé... Porque la verdad es que eso rara vez me paso solo.
Doğrusu şu ki, seninle biraz vakit geçirmesi ayaklarını yere bastırır diye umuyordum.
Lo cierto es que esperaba que estando contigo decidiera sentar la cabeza.
Ama doğrusu şu ki bir dakika olsun kızımı veya başka bir kadını inciteceğini düşünmedim.
Pero, la verdad es que... Nunca, por un minuto pensé... que nunca le haría daño a ella oa cualquier otra mujer.
Doğrusu şu ki, raporun sadece ufak bir sarsıntı yapacak.
La verdad es que su informe sólo provocará algunos temblores.
Doğrusu şu ki, yeni başlıyordu.
Pero la verdad es que sólo era el comienzo.
Doğrusu şu ki, unuttum.
Bueno, la verdad es que se me olvidó.
Doğrusu şu ki, senin velinimetin, bana kafamı kestirecek diye korktum.
A decir verdad, temí que su benefactor me hiciera comer mi cabeza.
Doğrusu şu ki, bütün bunlar sırasında tek düşündüğüm... sendin.
Pero la verdad es que, en lo que estuve pensando todo el tiempo era en ti.
Bu hayatımızın ölümsüz olduğunu düşündürmeye neden oluyor. Ama doğrusu şu ki.. biz tamamen ölümsüzüz.
Es como que vamos por nuestras vidas como pensando que somos invencibles pero la verdad es que somos totalmente vencibles.
Ama doğrusu şu ki... kardeşlerim bana bütün gün yemek pişirttiriyor... ama taze yiyecek almam için para vermiyorlar.
Pero, la verdad los hermanos me hacen cocinar todo el día... pero no me dan dinero para ingredientes frescos.
Doğrusu şu ki, hepsi onun suçu.
Y francamente, ella tuvo la culpa.
Doğrusu şu ki.
Cierto.
Bak üzgün olabilirsin, ama doğrusu şu ki bekaretini bu şekilde kaybetmek istemezdin.
debes estar decepcionado, pero la verdad es Esto no es de cómo quieres perder la virginidad
Doğrusu şu ki, Barney ve James yıllar boyunca annelerinden farklı açıklamalar aldılar.
La verdad es que Barney y James recibieron diferentes explicaciones de su madre en sus vidas.
Doğrusu... Doğrusu şu ki, Sophie'yi çok seviyorum ve onunla evlenmek için sabırsızlanıyorum.
La verdad es que amo mucho a Sophie
Doğrusu şu ki, kızımı düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.
No puedo dejar de pensar en mi hija.
Kraliçe uçar, daha doğrusu kanatları tarafından taşınır... ta ki yumurtlayacak bir yer arama ihtiyacı duyana dek.
La reina sigue volando ; o sea, es llevada por el viento hasta que, por necesidad, hace su nido.
Doğrusu, yürekler acısı geliyor bana gürbüz bir delikanlının takma saçlar içinde, bir acıyı yüreğini paralarca didik didik edercesine bağırıp halkın kulaklarını yırtması. O halk ki çok kez anlaşılamaz, sessiz oyunları, gürültü gümbürtüyü sever. İyi günler, prensim.
Me exaspera ver cómo un escandaloso con peluca desgarra la emoción y la hace trizas, atronando los oídos del vulgo que en su mayoría no es capaz de apreciar más que tontas farsas y ruido.
Bu yüzdendir ki, senin şu yatırım teklifin ilgimi çekti doğrusu.
Pero no tengo ahorrado demasiado dinero. Debo tener unos 50.000 Francos en una cuenta de ahorro. No sé si valdrá la pena.
Bu çocuk öyle görünüyor ki, kendi cinsel belirsizliği ya da daha doğrusu eşcinselliği yüzünden acı çekiyor.
El chico parece sufrir... la persecución por su indefinición sexual... o acaso su homosexualidad.
Bir kontrol manyağı olup çıkabiliyorum ama doğrusu şu ki senden gerçekten hoşlanıyorum.
Sé que puedo ser maníaco por el control y...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]