Haber yok tradutor Espanhol
3,464 parallel translation
- İyi haber yok mu?
- ¿ Y la buena noticia?
Gage'ten haber yok. Ama benden Tracy McGrath'la Nelson Blakely adındaki adam arasındaki bağa bakmamı istemiştin.
No tengo nada sobre Gage, pero... buscabas una relación entre Tracy McGrath y un tal Nelson Blakely.
Haber yok
- No hay noticias, no supe nada.
O haddini bilmez kadından hala haber yok mu?
Todavía no sabemos dónde está esa muchacha.
Jina'yla ilgili bir haber yok gibi.
Para nada.
Şimdiye kadar zanlıyla ilgili haber yok.
Hasta ahora, no se sabe nada del sospechoso.
Söylenmediğine göre, haber yok.
Si no es la noticia principal, no está sucediendo.
Bill Clinton'ı oynayan köpeğin gösterinin bittiğinden haber yok.
Ese perro interpretando a Bill Clinton no sabe que la función terminó.
Hala haber yok mu?
¿ Sigue sin saber nada de él?
Hâlâ annemden bir haber yok.
Todavía no hay nada de mi madre.
Hâlâ bir haber yok mu?
¿ Has escuchado algo?
Hâlâ bir haber yok mu?
¿ Todavía nada?
- Hala ondan haber yok.
- Todavía no hay señales de ella.
Bay Northman ile Bay Compton'dan haber yok mu?
¿ Alguna novedad del Sr. Compton y el Sr. Northman?
Parkta görüldüğünden beri yeni haber yok.
- Nada desde que los vieron en el parque.
Lea'dan hâlâ haber yok.
Todavía no hay señales de Lea.
Sevgili nişanlım Justin'den hâlâ haber yok.
Aún no hay señales de mi querido prometido, Justin.
Harvard Hukuk'tan mezuniyet belgesi olabilir ama dünyanın herhangi yerinde liseden mezun olduğu hakkında bir kaydı yok.
Porque debería haber una grabación de él graduándose en Harvard, pero no hay ninguna grabación de él graduándose en ninguna universidad en ningún lugar de la tierra.
Hayır demek, getirdi olurdu yok Zatenhastaneye onu.
No. Al menos ninguna que le pudiera haber traído al hospital.
İyi haber çatlak yok.
Buenas noticias... no hay fractura.
Fitzpatrick davasıyla hiçbir benzerliği yok, efendim.
No puede haber ninguna comparación con el caso Fitzpatrick, señor.
Ne olduğu ve nasıl olduğu hakkında bir cevabım yok.
No tengo ninguna respuesta a qué o cómo pudo haber pasado.
- Hiçbir fikrim yok ama öğrenince sana haber veririm.
No tengo idea, pero lo averiguaré y te diré.
Acelesi yok ama haber ver bana.
Pero házmelo saber.
Efendim, eğer Liam Cuddy dördüncü kata çıkmaktayken atış ikinci kattan yapıldıysa, tetiği çekmiş olmasının imkânı yok.
Sr., si el disparo vino del segundo piso mientras que Liam se dirigía al cuarto, no hay manera que pudiera haber jalado el gatillo. Fue un chivo expiatorio.
Ayrıca onu tekrar görmek istiyorsan, polise haber vermek yok.
Y si quieres verla otra vez con vida... nada de policias.
- Christopher'dan haber var mı? - Hayır, yok.
¿ Ni una palabra de Christopher?
Ama enkaza bakılırsa yok olma ihtimali yüksek.
No, pero considerando los restos, podria haber sido destruido.
Sence gördüğünün sanrı olma ihtimali yok mu? Hayır.
¿ Crees que quizás pudo haber sido una alucinación?
Başka yolu yok, dostum.
Tiene que haber... No hay forma, hermano.
Yasadan kaçmıyor, organ nakline ihtiyacı yok, ve hakkında çıkan satanist... tarikata üye olduğu haberi sadece dedikoduymuş. Şimdi hatırladım ki ben çıkardım o dedikoduyu.
No está huyendo de la policía, no necesita un trasplante de órganos y resulta que todos esos chismorreos de que era miembro de un culto satánico era solo un rumor que no recuerdo haber empezado.
Her zaman bir nedene ya da başka bir şeye ihtiyacım yok ya.
Siempre tiene que haber una razón o algo.
Buna şüphe yok, ama bu yarışmanın yalnızca bir kazananı olacak.
No hay duda sobre eso. Pero no solo va a haber un ganador en The Glee Project.
Hâlâ bir yargıç konusunda haber yok mu?
¿ Aún no sabemos el juez?
Kamerayı diğer tarafa da çevirmediğimiz müddetçe bunun haber niteliği yok.
Pero no es una historia si no dirigimos también la cámara al otro bando.
Haber müdürüyüm, söz konusu haberler hakkında hiçbir fikrim yok.
Director de informativos y no tengo ni idea de sobre qué informaré.
Keyfi yok. Önce komiser dehdehledi, şimdi de fahişeleri öldüren katil ortadan kaybolmuş.
Primero la teniente lo deja, y ahora su asesino de prostitutas parece haber desaparecido.
Artık bana haber vermeden kendi başına kararlar vermeye hakkın yok.
Ya no tienes que tomar decisiones solo, sin poner a nadie al corriente.
Kötü haber, John Doe'nun parmak izlerinden bir sonuç çıkmadı, hâlâ elimizde kimlik yok.
La mala... no han salido coincidencias para las huellas de nuestro desconocido, así que aún no tenemos identificación.
İyi haber, biz de o notun bir kopyası yok.
Las buenas noticias son que no tenemos una copia de ese memorándum.
Ondan hala bir iz yok ama postalarını buldum.
Sigue sin haber rastro de él, pero tengo su correo.
Neden atlamış olabileceğine dair bariz bir sebep var. Ve atlamadığının kanıtı yok. Ama karar vermeye hazır değilsin.
Hay una razón totalmente obvia por la que pudo haber saltado y no hay pruebas de que no lo hiciera, pero no estás listo para tomar la decisión.
Kanamalı çiçek hastalığı aşırı kan kaybına yok açabilir.
La viruela hemorragica podría haber causado que se desangrara por... todas partes.
Artık haber değeri yok.
Es una no-historia.
Hiçbir fikrim yok, sanırım bir hata oldu.
No lo sé. Se deben haber equivocado.
Hedef yok gibi görünüyor.
Sin embargo, nadie parece haber sido el objetivo.
Son anda dikkatimi çekti bu fikir hırsızlığından daha önce olmuş olabilir yani Profesör Ames'in ölümüyle ilgili hiçbir alakası yok.
Recientemente noté que podría haber habido un robo de propiedad intelectual previo el cual no está relacionado con el asesinato del profesor Ames.
Shane her ne yaptıysa, benim onlarla hiçbir ilgim yok.
Lo que sea que Shane pudo haber hecho no tengo nada que ver con ello.
- Birisi girip ne var ne yok alabilirdi.
Oh, alguien podría haber entrado y llevado todo.
Wayne LaPierre'den Glenn Beck'e kadar herkes Obama'nın silahlarımızı alacağını söylüyor ama Obama'nın silahlarla ilgilendiğine dair en ufak bir kanıt bile yok.
- Todos desde Wayne LaPierre hasta Glenn Beck decían que Obama venía a quitarnos las armas sin haber evidencias que sugirieran que Obama estaba interesado en ellas.
Bir kuyruklu yıldızın yaşam için önemli olabileceği hakkında oldukça iyi ayrıntılı kanıtlar var. Ancak gerçek bir kanıtımız yok.
Hay evidencia circunstancial bastante buena... de que un cometa podría haber sido importante para la vida, pero en realidad no hay certeza.
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yok mu 410
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yoktu 131
yok musun 43
yok et 47
yoksa ne 75
yok yahu 26
yok etmek 16
yoksa o 24
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65
yok musun 43
yok et 47
yoksa ne 75
yok yahu 26
yok etmek 16
yoksa o 24
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65