Mesele şu ki tradutor Espanhol
910 parallel translation
- Mesele şu ki Bay Daniels'ın o genç kadının nitelikleriyle hiçbir ilgisi olmadığına karar vermeniz gerekiyor.
De hecho, su comportamiento me ha impresionado... a través del juicio. - ¡ Pero mi querido señor!
Mesele şu ki, memur bey ; aslında bu iki kadın, tıpkı bizler gibi, Kraliyet Tiyatrosu'nda oyuncu olarak görevliler.
Sr. alguacil,... las dos mujeres estaban actuando en el Teatro Real.
Mesele şu ki neden geldiğimi öğrenince neredeyse sinir krizi geçiriyordu.
Casi le da un síncope cuando se enteró de por qué había venido.
- Hayır Bay Candy, mesele şu ki ailem daha en başında Berlin'e gelmeme karşıydı.
Mi familia se oponía a que yo viniese a Berlín.
Mesele şu ki, günümüzde radyo var.
El problema es que ahora tienen radios.
Ama mesele şu ki bir oğlana öyle sert vurdunuz ki şu an okula devam edemeyecek durumda.
Lo cierto... es que ha golpeado a un alumno... hasta el punto de indisponerle a venir a clase.
Mesele şu ki...
El matrimonio es el más normal de los estados.
Mesele şu ki bazı adamlar, kadınlar konusunda oldukça zeki bir şekilde bazıları da aptal bir şekilde doğarlar.
Algunos tipos nacen listos con las mujeres, y otros nacen tontos.
- Mesele şu ki, biz bu konuda bir şeyler yapabiliriz.
- Y podemos hacer algo.
Seni hala seviyor. Ama mesele şu ki...
Él la quiere, sólo que...
Mesele şu ki...
Bueno, resulta que...
Mesele şu ki...
Sólo que...
Mesele şu ki fazla zamanımız yok!
¡ El caso es que no tenemos mucho tiempo!
Mesele şu ki hiç bir şey ifade etmiyor.
Se trata de que no tiene lógica.
Mesele şu ki, askerlik hayatınız boyunca akli dengenizin bozulduğuna dair bir şey yok.
La cuestión es que durante la guerra nunca sufrió trastornos mentales.
Mesele şu ki, gerçekte oluyormuş gibi korkuyordum.
Pero el punto es que me asustaba como si en realidad estuviera pasando.
Mesele şu ki, bu sahnede komedi olsun istiyorum.
Lo que le pasa a esta escena es que necesita humor.
Mesele şu ki, Bay McGarry, o garibanları diskalifiye edemedim.
El asunto es, Sr. McGarry, que yo no podía derrotar a esos hombres teniendo corazón.
Mesele şu ki, zaten birisi var- -
Es verdad, pero ya tengo a alguien. ¿ Tienes a alguien?
Mesele şu ki seni sevdiğini inkar etmedi fakat nişanlısı varmış.
A Miura le gustabas, pero ya está comprometido.
Mesele şu ki, tek düzgün eteğim buydu.
Lástima, era la única falda medio regular que me quedaba.
Mesele şu ki ellerimi uzatamıyorum.
sólo que... no puedo extender mis manos,
Bu gösterinin yarısında rol yaptığını sen de ben de biliyoruz. Tek mesele şu ki köpek balıkları bunu bilmez.
Tú y yo sabemos que todo esto es una actuación.
Mesele şu ki ; bunu tek başına halledemezsin.
El asunto es que no puedes hacer un trabajo así tú sólo.
Mesele şu ki, ben evleniyorum ve bu makul görünüyor - ya da belki gerekli - söyleyeceğim buydu.
Nada, simplemente que me caso, y me parece correcto informaros. Incluso un deber.
Mesele şu ki, sadece üçünün adını verdi. Daha fazlasına takati kalmadı.
Cuando llegó a 3, empezó a tener mucho miedo.
Mesele şu ki belgelere ihtiyacı var.
Lo cosa es que necesita papeles.
Asıl mesele şu ki Naziler bizi Paris'in her yerinden görüyor.
Lo principal es que los nazis nos vean por todo París. Muy bien, adelante.
Mesele şu ki, Dışişleri polise inanıyor.
Lo que importa es que Asuntos Exteriores cree a la policía.
Mesele şu ki ben buradayım, Apaçık düzgün ve sağlıklı olarak Ve burda çöküşlerdeyim.
El principio es que yo estoy aquí, obviamente bien y sano y me están arruinando.
Mesele şu ki farkında olmadığınız belirli hususlar var ve onları hemen Londra'ya götürmeye mecburum.
Se trata de que hay ciertos asuntos, que usted natural mente desconoce, que requieren que los lleve de vuelta a Londres.
Ama mesele şu ki onu iteklemek istemiyorum çünkü çocuklara ne olur diye düşünüyorum ben.
Yo no quiero presionarla porque es para los niños.
Mesele şu ki... gelecekte bir gün Avustralya'ya gideceğimi hiçbirinizden gizlemedim.
Nunca he ocultado el hecho de que estoy camino de Australia.
Ama anlarsın, mesele şu ki evlenene kadar onun bunu bilmesini istemiyorum.
No quiero que lo sepa antes de la boda.
Mesele şu ki...
No, no, nada.
Mesele şu ki, biz bir sene önce Tzeitel ile evlenmeye karar verdik ve aramızda sözlendik.
Verá, hace un año, Tzeitel y yo nos prometimos qllê DOS CāSāfÍãmOS.
Mesele şu ki, tatili yeniden tanımlamanın 100 yolu var.
Lo que quiero decir es que hay muchas avenidas para redefinir el ocio.
Ama mesele şu ki o top dün de kırılmıştı.
Pero también lo hizo ayer.
Mesele şu ki, bu şekilde bütün... bütün...
Sí, no querría... No querría que creyeras que es el motivo y la esencia de mi...
Şey... Sen muhtemelen benim bir çeşit kalleş olduğumu falan düşüneceksin. Fakat mesele şu ki, bir uçak hostesi var...
Bueno... tal vez pensarás que soy un sinvergüenza y eso pero hay una azafata...
Mesele şu ki ; hemen salıverebiliriz ve bizi her türlü sonuçtan korur.
El hecho es que, si actuamos ahora, podemos cubrir cualquier eventualidad.
Yazmakla ilgili mesele şu ki,
El problema con la escritura...
Tanrı aşkına, mesele şu ki ; New York Belediye Başkanı 22 seçim bölgesinin gözü üzerindeyken, tehlike altındaki 18 vatandaşını, bulundukları yere şahsi bir ziyarette bulunacak kadar önemsiyor olmalı.
Porque el alcalde de la ciudad de Nueva York, 22 puntos por detrás en todas las encuestas, se preocupa lo bastante por 18 ciudadanos como para hacer acto de presencia en su defensa.
- Asıl mesele şu ki, onlar bir şey arıyordu.
- Buscaban algo.
Ama mesele şu ki hüzünlü şarkılar bu yıl çok satmıyor.
Lo malo es que las canciones tristes no están de moda este año.
Mesele şu ki o Rose'un kocası.
El problema con él es que es el marido de Rose...
Mesele şu ki, biz ebeveynlik kıstaslarına bakıyoruz.
Tenemos un criterio de adopción.
Bakın bu kategoriler oldukça kati. Yarım kalmış önemli bir mesele dendiği zaman buradan çıkarılabilecek tek anlam şu ki...
Vea, estas categorías son bastante específicas... y cuando hacen referencia a asuntos inconclusos de naturaleza mayor,... pues, la única interpretación aquí es simplemente que...
Gerçek şu ki ; mesele yalnızca çanta değil.
Además, no es solo la maleta.
Mesele şu ki, kızlar günde on saat fabrikalarda çalışmak zorunda.
El problema está en que las chicas tienen que trabajar 10 horas en las fábricas.
Herneyse, mesele su ki, bu ise begeni toplamak için girmedim, ama bu isin içindeyim.
No me dedico a este negocio para caerle bien a la gente - - Pero es lo mío.