English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turco → Espanhol / [ O ] / Oyun zamanı

Oyun zamanı tradutor Espanhol

896 parallel translation
Hadi ama. Oyun zamanı değil.
No es momento para juegos.
- Oyun zamanı geldi.
- Ha llegado la hora de la piñata.
Oyun zamanı bitti.
¿ La hora de jugar se acabó!
Oyun zamanı bitti.
La hora de jugar se acabó.
Dinle Pat, oyun zamanı değil.
Escucha Pat, no es momento parajuegos.
Pekala, çocuklar, oyun zamanı bitti.
Está bien, niños, el juego ha terminado.
Oyun zamanı değil. Domatesler bizi yakalamadan biz onları yakalamalıyız.
No es hora de jugar.Necesitamos atrapar a los tomates antes que ellos lo hagan.
Zamanımız insanları hakkında bir oyun.
Un drama de gente de nuestra época.
Dinleyin, beyler, bu oyun dürüstçe oynanacak her zaman sakin olun.
Escuchen, muchachos, este juego será derecho... y pórtense como caballeros en todo momento.
Oyun oynayacak zamanım yok.
No tengo tiempo para jugar. Papá no tardará en llegar.
Oyun için henüz zamanımız var!
¡ Todavía estamos a tiempo para jugar!
Evet. Yeni bir oyun izlemeyi her zaman isterim.
Sí, siempre me apetece ver una nueva obra.
Geldiği zaman ona bir oyun oynayacağız.
- Cuando regrese... tendrás que seguirle el juego, hacer que se lo beba.
Benim son atışım için tam zamanında geldin ve artık oyun sona erdi.
Justo a tiempo para el último tiro. El juego ha acabado. así que se ahorcó
O zaman, olaydan habersiz olduğum için bana da oyun oynanıyor.
Yo estaría incluido también. Ignoraba todo.
Oyun oynayacak zamanım yok.
No tengo tiempo para juegos.
O zaman, şunu da unutma : Sadece iki oyun olacağını bilesin... kendinin ve oradaki şu savcının.
recuerda : el tuyo y el de ese fiscal.
O zamanlar bir oyun oynardım : Her zaman şöyle başlardı :
Recuerdo que solía jugar a un juego, el juego de los "si".
Bu, uzun zaman önce ayarlanmış bir oyun.
Es un juego que organicé hace mucho tiempo.
Bu oyun... Ne zaman bitecek?
¿ Durará mucho su papel de niñera?
Bu öğleden sonra Avrupa'ya gidiyorum ve oyun oynayacak zamanım yok.
Me voy al continente esta tarde y no tengo tiempo para bromas.
"Oyun yazarlığında yeteneği olmayan biri tarafından yazılmış..." "... 20 yıllık bir oyuna zaman harcıyorlar. "
Que pierden el tiempo con una obra de hace 20 años escrita por un hombre sin talento.
Oyun oynayacak zamanım yok.
No tengo tiempo para jugar.
O zaman, bu oyun benim için banko.
Es un buen negocio y no muy querido.
- Bir tanem, oyun oynayacak zamanım yok bugün.
- Cariño, no tengo tiempo para juegos.
Tiyatrodaki oyun için beni affedin. Sizi tekrar ne zaman görebilirim?
Le pido disculpas por la obra, pero ¿ cuándo puedo verla de nuevo?
Bizim beraber takıldığımız zaman, oyun tahtasının boyunu geçmeyebilir.
Cuando tú y yo nos enfrentemos, puede que no sea en un tablero de ajedrez.
Oyun ve eğlence zamanı.
Es hora de la diversión.
Her zaman bir oyun yazabileceğimi düşünürdüm.
Siempre tuve la idea de escribir una obra teatral.
- Güzel, o zaman, belki bir oyun yapabiliriz.
- Sí. Entonces, tal vez podamos jugar una partida.
Büyüdükleri zaman, ve oyun oynayacak odaya ihtiyaçları olduğunda,... Nuru'yu onlara bakıcı olarak koyacağız ve çok güzel bir ilişkiye sahip olacaklar.
Cuando crecieron y necesitaron más espacio para jugar las dejamos a cargo de Nuru, con quien se llevaban muy bien.
İkiniz başka zaman oyun oynayabilirsiniz.
Podrán seguir jugando otro día.
O zaman, ona oyun oynamadan tuz verelim.
Podríamos ofrecerle sal sin trucos.
Oyunda avantajlı olduğunu bilirsen... kazanıp, kaybedeceğini de bilirsin, o zaman... da oyun oldukça sıkıcı olacaktır.
Pero si lo sabes de antemano no importa que ganes o pierdas un juego nada es tan aburrido como eso.
Hiçbir zaman. Evlilik gelip geçicidir ama oyun devam etmeli. Elveda Frances.
Hasta la vista, Frances.
Her zaman oyun bahçesinde dururdu, hatırlamıyor musun?
Lo guardaba en el cuarto de juegos, ¿ recuerdas?
- Her zaman kavga eder. Git oyun oyna ama fazla uzaklaşma!
Ve a jugar por aquí cerca, yo te llamaré.
Bütün zamanını oyun sahasında ve dans salonlarında geçirirdi.
Siempre estaba haciendo deporte, con los amigos, en las discotecas.
Haydi o zaman oyun oynayalım.
Juguemos a un juego.
Oyun oynamak için biraz zamanı olmalı.
Debería de tener tiempo para jugar.
Oyun oynamak için hiç zamanımız yok, Snoopy.
No tienes ningún asiento Snoopy.
Haydi Snoopy. Oyun oynayacak zamanımız yok.
Vamos Snoopy, no tenemos tiempo para jugar.
Bakın, her kimseniz, ben meşgul bir kadınım ve oyun için zamanım yok.
Quienquiera que sea, estoy ocupada y no tengo tiempo para bromas.
Bir zamanlar takip ettiğim bir oyun vardı ama ben hiç bir zaman karmaşanın içerisinde gol atmak istemedim.
Mira que una vez puedo seguirte el juego, pero no quiero que me metas en un lío.
O zaman, ona oyun oynamadan tuz verelim.
Podríamos ofrecerle sal sin tenderle trampas.
Onları bunu yaptıran biz değiliz ama madem yaptılar o zaman bu adil bir oyun!
¡ No les obligamos a hacer esas cosas, las han hecho, podemos acusarles!
Oda servisini beklerken zaman geçirmek için bir oyun. lçkinizi ve 300 dolarlïk elbisenizi karïnïzïn parasï öderken.
Un juego para pasar el rato esperando el servicio de habitaciones mientras se gasta la pasta de su mujer en trajes de 300 $.
Bir oyun her zaman olacak ama kurallar değişiyor.
Siempre habrá un juego.
O zaman neden hediye dükkanına gitmiyoruz, ve belki kartları vardır, çünkü oyun oynayabiliriz, ya da size el çabukluğumu gösterebilirim.
Entonces, ¿ por qué no vamos a la tienda de regalos a ver si tienen cartas? Porque así podríamos jugar al gin o podría haceros algunos trucos de magia.
Edmond babasından korkup saklandığında, zamanını burda oyun oynayarak geçiriyor.
Edmond tiene miedo de conseguir esconderse de su padre, así que se pasa el tiempo jugando ahí.
"Boş zaman" ve "oyun" sözcükleri programımda yok.
Las palabras "recreación"... y "disfrutar"... no tienen significado dentro de mi programación.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]