Suçlusun tradutor Espanhol
488 parallel translation
- Resmen suçlusun. - Ne diyorsun sen ya?
- Se nota que eres culpable.
Sen de suçlusun.
¿ Tú deberías avergonzarte también!
Onlardan hoşlanmıyorsan eğer suçlusun, kundakçılık, isyan ve silahlı soygun suçundan.
Si no les gustas, te acusan por disturbios, incendio y robo a mano armada. Enseguida bajo.
Edward Bartlett, seni Volstead Yasası'nı çiğnemekten suçlusun.
Edward Bartlett, lo declaro culpable de violar la Ley Volstead.
Huzuru sağlayan şerif olarak söylüyorum ki suçlusun ve asılacaksın.
Como sheriff y guardián de la paz, sois culpables y seréis colgados.
Prens Nikita Starloff : Fred ve Lucy Marlowe'un öldürülmesinden suçlusun.
Príncipe Nikita Starloff, culpable de los asesinatos de Fred y Lucy Marlowe.
Phillip Lombard : Doğu Afrika kabilesinin 21 üyesi erkeğin ölümünden suçlusun
Philip Lombard, culpable de la muerte de 21 miembros de una tribu africana.
Sen en az bizim kadar suçlusun ve bari bununla yüzleş.
Eres tan culpable como nosotros y debes enfrentarte a ello.
- Suçlusun.
- Lo eres.
Madalyon satılırken oradaydın ve adaletin gözünde diğerlerinden daha suçlusun. Çünkü adalet, karının senin adına hareket ettiğini söyler.
Estuvo presente en la venta del colgante, y es el más culpable de los dos a los ojos de la ley, porque ésta considera que su esposa actuó por orden suya.
Sen ayaktakımı arasında görüp görebileceğim en soğukkanlı hırsız, hain ve suçlusun.
Es el ladrón, traidor y criminal con más sangre fría que he visto en una vida de bregar con delincuentes.
Sen bir suçlusun! Bu yüzü daha önce görmüştüm.
Sí lo es. ¡ Me parece conocerlo!
- Cinayetten suçlusun.
- ¿ A qué viene esto?
İntikam amacıyla tasarlayarak cinayet işlemekten suçlusun.
Es culpable de asesinato premeditado y por venganza.
Beni çok şaşırttın. Sen politik bir suçlusun.
Me sorprende esto de ti, que eres una política.
Sen suçlusun. Odamda ne arıyorsun sen?
¡ No es mi culpa, yo no estoy divagando ni siquiera quiero hablar!
Bunların ötesinde gezgin bir suçlusun.
Y para colmo, eres un yakuza y un vagabundo.
En az benim kadar suçlusun.
Eres tan culpable como yo.
"Evlilik dışı doğum yapacak olan Jennifer Hayes'in... "... ölümünden suçlusun.
Que Ud. es culpable de la muerte de Jennifer Hayes quien tendría su hijo fuera del matrimonio.
- Kabul edebileceğinden çok suçlusun.
No fue mi falla, Pero él no escuchaba.
Bana karşı suçlu değilsin, Tanrı'ya karşı suçlusun.
Tú no eres culpable ante mí, sino ante el Señor.
Seni tutukluyorum, yabancı. Cinayete teşebbüsten suçlusun. Bu da 10 yıl hapiste yatacaksın demek oluyor.
En esta ciudad, por intento de homicidio, se dan como mínimo 10 años.
Suçlusun!
- Quince, dieciséis...
R'nin ruhunu yitirdin! Kore ruhunu yitirdin! Sen bir suçlusun!
¡ Has perdido el espíritu R, has perdió el espíritu coreano!
Uymadığın taktirde suçlusun.
Si no hace algo, también lo considerarán culpable.
Bu nedenle adı geçen savaşta halka karşı işlenen tüm ihanet tecavüz, kundaklama, yağma, tahrip, zarar ve ziyandan suçlusun.
Sois pues, culpable de las traiciones, robos, incendios, pillajes desolaciones, daños y perjuicios contra el país cometidos en la guerra.
Bir defa, park edilmeyecek yerde arabanı bırakıp kazaya sebebiyet verdiğin suçlusun.
Y estabas aparcado en zona prohibida. Y dejaste el carro solo, así que eres culpable.
Aslında sen de biraz suçlusun.
Tú también tuviste cierta culpa.
" Her şeye kadir Tanrı karşısında suçlusun.
"Eres culpable ante Dios Todopoderoso."
" Oğlu karşısında suçlusun.
"Culpable ante su Hijo."
" Bütün insan ırkı karşısında suçlusun.
"Culpable ante la especie humana."
Sabıkalı bir suçlusun.
Eres un criminal convicto.
Belki suçlusun, belki de değilsin.
No lo se. Quizá seas culpable, o quizá no.
Çok suçlusun o zaman.
Demasiado culpable entonces.
Seri cinayetlerden suçlusun.
Eres culpable de una serie de asesinatos.
Sen bir suçlusun, - ama büyükbaban daha beter!
¡ Tú eres un criminal, pero tu abuelo era aún peor!
Şehvetin tüm yollarını kapatmakla suçlusun!
Apagar todos los deseos, ese es su delito.
Sen bir suçlusun.
Pero tú eres un criminal.
Ya da korktun, veya suçlusun.
O tienes miedo, o sientes culpa.
Bence günah kadar suçlusun.
Pienso que es usted tan culpable como el pecado.
Akvaryumdaki bir kedi kadar suçlusun.
¡ Eres más culpable que un gato en una pecera!
Demiyorum ki sen suçlusun ama bu o zaman başladı.
No es un reproche ni una acusación, pero fué ahí cuando comenzó.
Demek ki artık küçük çaplı bir serseri değil... devlet nezdinde bir suçlusun.
Eso significa que ya no eres un pequeño delincuente, sino propiedad pública.
- Elias, sen bir suçlusun.
- Elías, eres un rufián.
Burada sadece bir suçlusun.
Aquí solo es un criminal.
Aptal olma, Rodchenko. Hâlâ bir suçlusun.
No sea idiota, Rodchenko, sigue siendo un criminal.
Beni tehdit etme evlat, çok suçlusun.
" No me amenaces, hijo, que te puede ir peor
Bence sen de getirdiğin vahşi... köpek kadar suçlusun.
Y usted tiene tanta culpa...
Suçlusun!
- Diecisiete, dieciocho...
- Suçlusun!
- Sí.
Suçlu hissettiğin için suçlusun.
Culpable de sentirse culpable
suçlu 258
suçlular 29
suçluluk 27
suçluyum 60
suçlu benim 24
suçlu mu 45
suçlu değilim 34
suçlu değil 30
suçluluk mu 16
suçlular 29
suçluluk 27
suçluyum 60
suçlu benim 24
suçlu mu 45
suçlu değilim 34
suçlu değil 30
suçluluk mu 16